On dört yaşında bir deli çocuk,
Oyun çağından yeni çıkmış.
Sevinci öfkeye karışmış çoğu zaman.
Taştan almış hıncını,
Cana değmeye kıyamamış.
Adam olmayı hayal etmiş,
Düşünmeye başladığında yüreği.
Çok çalışacakmış, yılmadan.
Ama yokluk duygusu bu,
Hiç bir şeye benzemez.
Çıldırdırtır insanı çaresizlik.
Karıncalanmış beyni, uyuşmuş,
Tükenmiş umudu, tam yeşerecek çağda.
Kaplamış suratını düşüncelerle dolu,
Küçücük adam elleri.
İlk sevda düşmüş yüreğine,
İşte o yıllarda.
Yürek bu çarpmış delicesine,
sebebini bilmeden,
yıl kadar uzun gelen dakikalar boyunca.
İlk ihaneti gördüğünde gözleri,
Anası kadar kutsal saydığı sevdasından,
Yüreği kadar karaymış,
Kömür tutan on dört yaşındaki elleri.
Fırlamış koca kömürlerin ortasından.
Öfkesi öyle dar etmişki dünyayı kendine,
Hızını alamamış delifişek yüreği.
Hırçın sevincini paylaştığı hayvan dostları,
Onu anlarlar sanmış.
Anlamışlar belki de, ama dilleri yokmuş,
Olsaymış söylerlermiş belki de;
>
>
Duyamamış delioğlan.
Öfke ve nefretten öylesine kararmış ki yüreği,
Kömür karasından arınırken,
Nasır tutmuş ak pak elleri.
Düşünememiş, daha çocuk ne de olsa,
İhaneti insanların başkasına değil kendilerine ettiklerini.
Ne ilk ne son olmayacak bu ihanetler.
İnsanoğlunun yaşadığı her yerde.
Büyürken bedeni, öfke ile yoğrularak.
Yüreği o kömür taşıyan on dört yaşındaki avuçlarında,
Saf ve çaresiz kalmış.
Sonra,
Gerçek dotlukları paylaştığını sanarak,
Kandırmış kendini,
Harbi dünyanın yalanlarında.
Kolay paranın insanı birden adam edip,
Aldatılmayacağını sanmış safça.
Ard arda kabahatler işlemiş.
Altı koca yılı kapsayan kabahatler.
Haklıymış belki de kendince.
Zaten olan olmuş,istesede istemesede.
Geri dönüşü yok diyormuş,
Kendinden önce koyulmuş kurallar.
Yaşamış yıllarca hızını alamadan o yürek
Geleceğini geçmişine hapsettiğini farketmeyerek.
Doğduğundan beri tek doğru kalmış hayatında;
Hiç bir şey bir ana yüreği kadar temiz olmazmış.
Ve hiç bir şey onun şevkatle okşadığı başını,
Sarıpta göğsüne, gözyaşlarıyla karışamazmış yüreğine.
Düşünmüş durmuş geceler boyunca.
Ağrıyan bacağının acısını unutmak için,
Ciğerlerini patlatırcasına içine çektiği,
Sigaranın dumanında.
Çok zamanı olmuş düşünmek ve özlemek için.
Yalnışlar üzerine kurulmuştu düzen,
Doğruları farketmeye başladığında,
Yanılgılarının ardından.
Ömür denen nadide çiçek,
Susuz kalmış bakımdan uzak.
Uzatsa dokunacak elleri,
Ama savunmasız yüreği,
Öylesine korkak.
Kendiyle hesaplaşması sürmüş,
Ne günler ağarmış, ne geceler tutmuş.
Tertemiz dağ havasında.
Doğa dokunulmamış hala,
Tıpkı yüreği gibi.
Acımasızlığının suçunu yaradılışına vurmuş.
Gözleri kör olmuş, kulakları sağır,
Yüreği hissiz,
Beyni; karşısında duran kaya yığını, kadar duyarsız.
Kendi başlatmadığı bu aşağılık
Savaşın tam ortasında.
Yaşamak için öldürmek zorunda.
Düşlerinde parlamış,
Yüzünde kömür karası,
Yüreğinde aydınlık geleceğinin rüyası.
Bir nefes daha çekmiş cigarasından.
Et kokuyormuş dört başı mamur ıssızlık
Egoist, sinsi kurşun,
Piyango kime çıkacak bilinmez.
Doğa dayanılmaz, bir kadın kadar hırçın.
Bitecek elbet bu günlerde.
Ne kalmıştı bahara şunun şurasında,
Kaç sevda eskitmişti mesela,
Biriktirmeyi düşünmeden.
Bazen günü birlik,
Bazen de korkarak,
Ya gerçekten seversem, ya gerçekten bağlanırsam diyerek,
Ana sütü kadar helal bir gelini olsun,
Diye düşlerken on dört yaşındaki yüreği
Kömür karasından beter şimdi gönül gözleri.
Umut yeter mi be abla demişti bir kez,
Bu kahpe dünya da?
>
Acı çekmiş yıllarca.
Varlıkta yokluğun acısını.
Uzun bir ömre sığacak kadar çok düşmüş payına,
Küçücük adam avuçlarına.
Kayıt Tarihi : 27.7.2006 00:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İhanetin kapıları ardına kadar açık her zaman ve her yerde.., ve umut zayıf ve dünya değil belki ama dünyanın müptelaları KAHPE..!
Tebrikler, yüreğinize sağlık..
TÜM YORUMLAR (1)