Tan aydınlığa vara dursun,
Yüzümse; hala karanlık...
Her canlı ölümü tadacak,
Sevimsiz bir yük gibi sırtımı kambur eden tabut...
Masum bakışlarda zuhur eden suçlu eller,
Nereye değeceğini bilemeyen kimsesiz çocuklar gibi,
Hayat hep tongaya düşürüyorsa,
Tek başına mücadele edeceksin deniyorsa bazen
Sıvazlanmıyorsa başın başarılarının ardından
Baba yokluğu vurmuştur son demini o an...
Akşamları çalan kapıdan yorgun bir surat girmiyorsa içeri,
Hey, sen...
Sesi kadar gerçekti algı…
Kimi zaman değişkendi; ama hissettirirdi.
İsabet noktası şaşmazdı.
Sokak kapısı açılır, bağırışlar dolardı tahta eve,
Delik delik sevgi sızardı çürümüş tahtalardan
Sen ve ben,
Aslında biz.
Yaşatamadık aşkı,
Şarhoş ettik ilişkiyi saçmalattık,
Neden?
Öylesine bir gündü,
Sıkıca tuttum kapının kulbundan
Çıkmadı sesim,
Çıkmayan sesimin apartman boşluğunda
Yankılanmasıydı sessizliğim...
Koştum, pencerenin kulbundam tuttum
Eli yakamda, haraç düşkünü adamlar
Gırtlağına binilmiş kesemin
Ekmek kavgasından hallice minvalim
‘’Gık’’ etmiyor yine de zulme…
Sevmek mümkün müdür gari bu şehirde?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!