Bir adam geçti ocağımdan.Eski bir sevgiliyle hasret giderir gibi günlerime asıldı şiirleri. Dudaklar, kollar, saçlar doluştu kulağıma. Kendime ziyafet çektim usul usul dizelerinde. Ölüm yıldönümü olduğundan mıdır; ocak ayında onu düşündüm bolca.
“Şimdi sen kalkıp gidiyorsun
Git
Gözlerin durur mu, onlar da gidiyorlar
Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin”
Sonra Picasso’yu düşündüm birden. Objelerde, kavramlarda gözün gördüğünden daha fazlasını geometrik şekillerle veren ressamı. Eşyanın uzaklık ve yer içinde kapladığı alanın peşine düşmüş çizgilerini.
Zihnimde ayrı ayrı düşüncelermiş gibi duran bu iki önemli adam, şu dizelerle birleşiverdi bir noktada aniden:
“Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Sonra yüzün onun ardından gözlerin, dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben masanın üstüne kodum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce”
Anladım Süreya’nın şiirlerindeki kübist yaklaşımı. O da aynı kübist ressamlar gibi, (Picasso gibi, Braque gibi) nesnelerin, duyguların çevresinde dolaşıyormuşcasına, birkaç bakış açısından, cepheden, yandan, üstten, alttan bakarak aynı imge üzerinde gösteriyordu şiirinde ayrı ayrı geçen olayları ve nesneleri.
O yüzden “sen şimdi çağındasın yanına varılacak, önünde durulacak, tam elinden tutulacak” dedikten sonra soruyordu sevgiliye:
“ Hangi bir elinden güzelim hangi bir ”
Çünkü “sevgilinin bir eli boyuna ekmek kesiyorken, bir elinde kızlığı duruyor, öbür elinde yetişkin bir gün ışığı, bir diğer elinde kilometrelerce hürlük tutuyor” oluyordu söz konusu olan kadın, Süreya’nın şiir kahramanı olunca.
İşte tam bu noktada benim için de “kübik şiirlerin şairi” oluyordu Cemal Süreya.
Aynur Uluç
Birgün gazetesi / Birgün Pazar eki 05-02-2006
Aynur UluçKayıt Tarihi : 31.1.2006 02:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aynur Uluç](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/01/31/kubik-siirlerin-sairi.jpg)
O yüzden “sen şimdi çağındasın yanına varılacak, önünde durulacak, tam elinden tutulacak” dedikten sonra soruyordu sevgiliye:
“ Hangi bir elinden güzelim hangi bir ”
Çünkü “sevgilinin bir eli boyuna ekmek kesiyorken, bir elinde kızlığı duruyor, öbür elinde yetişkin bir günışığı, bir diğer elinde kilometrelerce hürlük tutuyor” oluyordu söz konusu olan kadın, Süreya’nın şiir kahramanı olunca.
İşte tam bu noktada benim için de “kübik şiirlerin şairi” oluyordu Cemal Süreya.
...ve bunlar bir deneme olarak... daha güzel bir izlenim yorumunu hatirlamakta zorlaniyorum su an... hala burada kalmak istercesine... elbette, sadece ve bir süre daha burada kalmak istedigim icin...geometrik bicimlerde gösteren (Picasso, praque gibi) bir sanat akimi ve siir sanatiyla özdek ve özdesligin bu olaganüstülügü...olaganüstü ictenlik, özdenlik duyumu...
...siir...saire...hepsi ic ice... insan icine ne cok sevgi sigdirabilir, bilmiyorum... su an bu iki okuduklarim sadece, icimde kocaman, koskocaman bir sevgi yeri acti... ne güzel mutluluk bu benim icin...
'kübik siirlerin sairi' saire hanimin duyarliginda ne hos bir onure yasiyor... saygiyla öpüyorum sizi...
...siir...saire...sanatlar da birlikte...hepsi ic ice...
ben de buraya Haydar ergülenin , cemal süreyaya ilişkin sözlerini asmak istedim. Saygılarımla.
Cemal Süreya Şiir Ödülü’nün sahibi Haydar Ergülen, Türkiye Yazarlar Sendikası Eskişehir Temsilciliği tarafından düzenlenen Cemal Süreya Anma Günü etkinliğinde, Cemal Süreya’nın ilk şiir kitabı olan ‘Üvercinka’ ile şiire başlangıç yaptığını belirtti.
Cemal Süreya’nın, diğer şairler, Ece Ayhan, Edip Cansever, Turgut Uyar ve Sezai Karakoç’un oluşturduğu 2. yeni akımın “beş atlısı”ndan biri olduğunu ifade eden Ergülen, “Süreya, şair olarak değil, bir bakıma ressam olarak bile görülebilir. Çünkü o, şiiri resmeder gibi yazan bir şairdir.
Deneme türünde ürünler veren şairlerin yazılarına ister istemez, şiirlerinden imgeler yansır. Cemal Süreya’nın denemeleri çok daha farklıdır. Bu yönüyle, deneme türüne de çok şey katmıştır. Şairler renklerle düşünür. Ece Ayhan’ı mor, Özdemir Asaf’ı beyaz, Oktay Rifat’ı yeşil, Nazım Hikmet’i kırmızı, Turgut Uyar’ı kahverengi, Cemal Süreya’yı ise mavi olarak düşünüyorum. Mavi, hem kederin, hem de neşenin rengidir” dedi.
Zevkle okudum.Tebrikler, saygılar...Nurdan Ünsal
TÜM YORUMLAR (11)