Uzak değil, virajlı yollarda savrularak,keçi yolarına tırmanmak gerekmez, coşkun,can alan köprüsüz ırmaklar geçilmez köyüme varmak için...koskoca BAŞKENT'imize doksan kilometre mesafede,doksan yıldır köy çeşmelerinde yalağından hayvanların içtği, tek oluktan akan sudan köylümün
su çektiği köydür.Adı gibi değildir insanları,sofuluk dedelerimizin ninelerimizin anlattıkları eski zaman masallarında dinlenir...
Kıraçtır,çatlak çatlaktır toprakları..tıpkı insanımın avuçları,topukları gibi yarılmıştır..Buğday başaklarından bir demet yapıp,hatıra götürür şehirdeki
hemşehriler..sert rüzgarlar eser...harman yerinden bir hortum kalkar... döndükçe büyür büyüdükçe toplar çer,çöp ne varsa.....ağaç dikmeyi,susuzluktan mı düşünemediler nedir. Eski kadınlar birbirlerinden utanır,gece yalakta gusul abdesti aldıklarını..anlatırken...değişen, yeni yapılan evlerdeki
banyolarda bir saat verilen suyla yarışmak.... benim köyüm koskoca BAŞKENT'E doksan kilometre...tezek sobalarının yerini alan kovalı kömür kovaları,üstü dantel örtülü bekler,kış görevini.....harman sonu,sap yığınları yanar ansızın, tandır ocağının başında feryal bibim söylenir.''ineğemi yeter bu sap tandıra'mı ''diye.Tüplü ocaklarda var evlerde..Ama o tandırda ağır ateşte pişen lezzeti yok yemeklerde..Zaten o yemekleri yiyecek kimsede kalmamış,gurbete çıkmış çoğu...doksan kilometre uzağa başkent'e....
Ama vasiyetleridir,''ölürsem köyüme gömün ''demek. Benim köyümün insanı nereye giderse gitsin ölüm uykusuna köyünde yatar.... 1
Kayıt Tarihi : 7.7.2007 17:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)