YAĞMUR DUALARI
Geçtiğimiz cuma camilerimizde yağmur duası vardı. Hoca Efendi hutbe sonrası, cemaate yağmur duası yapılacak, dağılmayalım diye uyarıda bulundu. Namaz akabinde dua okundu.
Yağmur yağacak diye umut ettik, ama nafile. Yıllardır böyle dualar yapılmasına rağmen beklediğimiz yağmur bir türlü gelmiyor. Duada acaba bir şeyler mi eksik sizce? Hemen çocukluk yıllarımdaki köyümüzde yapılan yağmur duaları aklıma geldi. Daha dua yapılan mekânı terk etmeden yağmur geliyordu.
Peygamberimiz şöyle buyurur diyordu Hoca Efendiler: “Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben bir arşın giderim. Kulum yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim.” Hep Hoca Efendilerden böyle duymuştuk. Demek ki bir şeyler yerine oturmuyordu. Gelin o eski yağmur dualarını irdeleyelim.
Dualar…
Dua Allah’a yakarışın adıdır. Dua Allaha yalvarışın adıdır. Dua samimiyet ister. Dua sadece eldeki yazılı metni okumak değildir.
Köyümüzde yağmur duası yapılacağı bir hafta önce duyurulurdu. Örneğin; haftaya cuma yağmur duası yapılacak denirdi. Hummalı bir hazırlık başlardı. Sürü sahipleri yarışırcasına biri benden bir keçi diğeri benden bir kısır diye bağış yaparlardı. Bütün köylüye yetecek kesim yapılırdı. Yağmur duası günü gelince köyümüzün aşçı kadınları ve gerekli malzeme ile mezarlığa gidilirdi. Kazanlar kurulur, yemekler pişerdi. Bütün köylü bugüne kilitlenirdi. Yağmur duası mezarlıkta ermişlerden olduğuna inanılan bir kabrin yanında edilirdi. Bizim çocukluğumuzda bu görevi üstlenen Hoca Efendiler; Hüseyin Hoca (Değerli), Şakir Çavuş (Şahin), Topal Ramazan dede ve Huğlu’dan Kör Hafız’dı. Ruhları şad olsun.
Artık her şey tamamlanmıştı. Habiller kurbanını teslim etmiş ve herkes gerekeni yapmıştı. Sıra İbrahimlere, Yakuplara, Musalara ve Muhammedlere gelmişti. Cuma namazı sonrası topluca mezarlığa dua ederek gidilirdi. Bu işi Topal Ramazan dede organize ederdi. En öne çocukları yerleştirir ve sıkı sıkı tembih ederdi. Ben her bastonumu kaldırdığımda sizler ‘Âmin’ diye bağırın derdi. Çünkü O çok iyi biliyordu. Çocuklar masumdu. Çocuklar günahsızdı. Çocukların duası kabule şayandı.
Mezarlık tahminen 700 metre uzaklıktaydı. Yürüyüş ve dua başlamıştı. Ramazan dedemiz bir şeyler okuyup her baston kalkışında, hep bir ağızdan ‘Âmin, Âmin, Âmin’ sesleriyle yollar inlerdi.
Mezarlığa gelince yemek ikramı başlardı. Duaya karşı Durak köyünden de katılanlar olurdu. Herkes doya doya yemeğini yerdi.
Ya Rabb’im o ne muhteşem bir görüntüydü. Hoca Efendiler dua ederken gözyaşlarına boğulurdu. Tüm cemaatin ‘Âmin, Âmin, Âmin’ sesleri mezarlığı titretirdi.
Dua sonrası, sabahleyin masmavi görünen gökyüzü kendini dalga dalga gelen bulutlara bırakırdı. Köylümüz adım adım tüm yüreğiyle dua etmişti. Rabb’im de onlara koşarak vaadini gerçekleştirecekti. Çünkü o gün tüm köylünün kalbi tek bir şey yani yağmur yağması için atıyordu. ‘Yağmur!...Yağmur!...Yağmur!...’ Köylümüz elinden geleni yapmıştı. Habiller kurbanını teslim etmişti. İbrahimler, Musalar, Yakuplar ve Muhammedler duasını yapmıştı. Artık beklemekten başka yapılacak bir şey yoktu.
Çok şükür ki daha mezarlığı terk etmeden Rabb’im vaadini gerçekleştiriyordu. Şimşekler çakmaya, hava gürlemeye başlıyordu. Beklenen rahmet hemen inerdi. Yapılan duaların sonunda hiçbir zaman yağmurun yağmadığını hatırlamıyorum. Yağmur yağarken dudaklardan ‘Şükürler olsun, şükürler olsun’ sesleri yankılanırdı.
29 Kasım 2020
Kayıt Tarihi : 29.11.2020 11:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kaleminize sağlık.
Nice şiirlere.
Esen kalın.
Saygılarımla.
TÜM YORUMLAR (5)