Öğretmenimiz yaz tatilinde ne yaptığımızı yazdırırdı ilk okulda.
Herkes denizi havuzu oteli anlatırken
Ben utanırdım, kırsal tatilimi anlatmaya.
Çünkü bizim yıl sonu tatilimiz köyümüzde biterdi.
Beş çocuk bir anne, hepimizin elinde ikişer torba.
Sevinerek düşerdik otogarın yoluna.
İki biletle bindiğimiz otobüste,
altımız birden oturunca iki koltuğa.
Muavinle, şoför sinir olurdu bu duruma.
İki cana dört saatlik yüktük.
Çokta küçük değildik aslında biraz büyüktük.
Kardeşlerimle yolculuk yaparken, o iki yumuşacık kucakta.
Annemle ablam iki büklüm inerlerdi molaya.
Yetmezdi mola süresi onların diz ağrılarına.
Ankara 'dan Beyşehir 'e gelene kadar anlayamazdım.
Bizi garipseyen tepeden bakan mağrur gözleri.
Halâ kulağımdadır hakkımızda konuştukları o çok bilmiş çağdaş sözleri.
O otobüsün yerinde ben olsaydım
bozulurdum, gidemezdim öteye.
O yolların yerinde ben olsaydım, çökerdim yarılırdım ikiye.
Dayanamazdım altı garibinanın bu sancılı seyahatine.
Hani derler ya, ah bir dili olsa da konuşşa diye.
Otobüs de yollarda işte tam o hazin vaziyette.
Nihayet köye geldik, demek isterdim ama
Maalesef yetişemedik köyümüze giden minibüse.
Isparta otobüsüne binip Hüyük sapağında indik.
İsyan ede ede içlenerek epeyce yürüdük.
Issız yolda korkudan dualar okuyup üfürdük.
Köyümüzün kokusunu soluyunca bütün eziyeti unuttuk.
Ben ilk önce annemin halasına koşardım heyecanla.
Her zamanki gibi ekmek eylerdi sofrada.
Elleri hamur yüreği yufka sımsıkı sarılırdı
bana.
Abisinin adını taşıyordum ya.
Eli ayağına dolaşırdı ne yapacağını şaşırırdı.
Ambarında değerli ne varsa çıkarırdı.
Sonra anneannemin evine geçince, çocuk olmaktan vazgeçerdim, hemen büyümek isterdim.
Ne suyu ne de elektiriği vardı kerpiç evinde.
Mutluydu testisiyle, gaz lambasıyla, dedemin resmiyle.
Oğlu ise oturur tüttürürdü birinci cigarasını televizyonun önünde.
Ampülü de yanardı, yağmur suyu da akmazdı tepesine.
Ama hayat ışığı yetmezdi yaşlı annesinin çilesini çözmeye.
Annemin köyünün yukarısında o Mutlu köyümün mutsuz mezarlığını babamın mülkü sanırdım.
İki kilometre yolu yürüyerek senelik ziyaretimi fatiha' yla bitirirdim.
Benim köyüm Mutlu, Görünmez' di.
Ben de mizahçı deli dolu biriydim.
Mezarlıkta şarkı söyler,
ineklerin su içtiği oluklarda yüzerdim.
Aşağı bahçelerde yeşil elma,
Tepe bağlarda kara üzüm yerdim.
Köşk köyünün hamamına kaçar giderdim.
Benim kavak ağaçlı köyüm incim di.
Ahalisi de mertti, kendi halindeydi.
Bir kısmı Almanya' da, bir kısmı İzmir'de gurbetçiydi.
Bir kaçı da sasının tekiydi.
Aileleri yollarını gözlerdi.
Onlar da çayla çikolatayla gelirdi.
Şimdi ben de İzmir 'den boş koltuklarla gidiyorum sevdiklerime.
Onlara bolca Fatiha var heybemde.
Hor görme garibi şarkısını açıyorum köye her girişimde.
İnsan içinmiş neşe de, keder de.
İşte o zaman yaşadıklarımı yazamamıştım öğretmenimin verdiği ödeve.
Artık yaşamayanlarla yaşıyorum hecelerimde.
Kendi hikayesini yazamayanlar, başkasının hikayesinde yitip giderler
Ağlayıp, keder görenler bir gün gülünce herkesten farklı gülerler.
LOKMAN KAYA
Kayıt Tarihi : 7.6.2025 00:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!