Bu şehir yaman bir düş olan hayatımın yansıyışı olarak kalsın istiyorum. Bu sokaklar, küçük olayları büyük yaşamanın bir sancısı. Küçük bulutlar büyük gökyüzünü nasıl etkilerse işte öyle. Bulutsu bir yaşamın bir insan üzerinde bıraktığı izler…
Yorgun bir masal kahramanıyım işte. Sonsuzdan sonsuza, başkaları için mutluluk taşıyan, başkalarının mutluluğuyla avunan biri… Tüm duygularını aynalarda görmek isteyen budala… Acılarımı kendimden kendime taşıdım durdum. Sonra bu şehrin sokaklarına gömdüm. İnce ruhlu intiharlar çizdim kaldırımlara.
Bu şehirde yaşanır acı, kaygı, çelişki… Mutluluk yoktur. Yarına bağlandığımız masallar… Masallar ninni gibi gelmiyor artık. Merak edilen bir sonu da yok. O güzelim tekerlemelerden tekerlenmişiz. Belki de mutluluğa takılıp düşmüşüz. Düşmüşüz mutluluk için. İçi boşalmış havuz muydu mutluluk? Acaba onunla ilgili konuşulanlar yalan mıydı? Yoksa yüz yıllar önce biri tarafından mı uydurulmuştu mutluluk? Bekli de bir hayal, bir düş… Sonra bu yalan aktarıla aktarıla bugüne gelmiş. Aslında adı olup da bilinmeyen tek şey mutluluk değil, ama en önemli şey mutluluk. Bunu yalnızca taşıyorum kentten kente, birinden birine. Başkalaşmış gecelere ürperen seherde rüzgâra konu oluyorum senin için. Mutluluk taşımak bir onur ey halkım.
O kızıl gülücükleri az mı soludum? Bu yüzden sakalım erken uzadı, yüreğim büyüdü, sığmaz oldu bedenime, ama çıkamadı da… Onun acılarını çekiyorum. Mayalanmış tutkular (ki her biri bir uçurum derinliğinde) , kendilerini yoklayan hayali hayranlıkla çekiverdi üstümüze bilinmeyen gelecekleri. Ellerimiz yeteneğini yitirdi sonunda. Bir dalgınlığı eksik ayıklamamız bundan. Eksiksiz yaşadığım şey yalnızlık.
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız