Köroğlu İsfahan kolu

Âşık Enver Gürkani
846

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Köroğlu İsfahan kolu

Köroğlu kışlık hazırlığını yapmak için, daha kış gelmeden yazın tedarik ederdi. Köse Kenan’ı çağırdı, dedi ki:
-Köse emmi, ben haber aldım, İsfahan Valisinin kervanı yola çıkmış. Başında tecrübeli bir kervancı başı var, adına kara bezirgân derler, son derece tecrübeli ve mert bir adamdır. Bu adam kolay, kolay kimseye pabuç bırakmaz, dikkatli olalım, bu bizim için çok önemlidir. Ne yapıp, yapıp, bu kervanı ele geçirmeliyiz. Bunun için biz gidip çal kalesinde kervanın yolunu bekleyeceğiz. Ben orayı bilirim. Çal kalesi, bunun için çok uygun bir yerdir, zaten o yönden gelen kervanlar mutlaka çal kalesinde mola verirler. Kervancılar, buraya geldikleri zaman birkaç gün dinlenirler. Hayvanlarını otlatıp, kendi üst başlarını yıkadıktan sonra, gene yola devam ederler. Hem bizim el koyacağımız kervanın yükü çok kıymetli cam eşyalardandır. Yük, hayvanların sırtında iken develer ürkerler, yüke zarar gelebilir. Onlar ister istemez yükü indirecekler, bizde kolayca işimizi hallederiz. Hemen arkadaşlara söyle, otuz kişiyle yola çıkacağız.
Bu otuz kişiden bazıları şunlardı: Hoy’lu bey, Köse Kenan, Reyhan Arap, Hendek atlamaz, Kabre sığmaz, Yol kesen, Geçit vermez, At koşturan, Aslanpençesi, Atmaca dursun, Şahin Halil, Deli Memo, ve Deli Balta. Hazırlıklar tamamlandı. Köroğlu aldı keleşlerini, ver elini çal kalesine. Günlerce önceden yerlerini aldılar, kervanın yolunu gözetlemeye başladılar. Bir ara Köroğlu, kıratını sulamak için kalenin dışına çıktı. Kırat, su içerken bir yaşlı adam oradan geçiyordu, dedi ki:
-Arkadaş, bu atı bana sat, fiyatı kaç para? Şu danayla trampa edelim.
Köroğlu, adamın gönlünü hoş etmek için, birazda sohbet olsun diye pazarlığa tutuştu.
-Emmi, bari şu eşeği de ver anlaşalım.
Adam:
-Bu danadan başka bir şey vermem.
Diye inat ediyordu. Zaten bu at, bu kadarda etmez ya, haydı neyse ben senin hatırın için kabul ediyorum. Köroğlu, biraz daha pazarlığı kızıştırıyordu. İhtiyar nazlandıkça nazlanıyor.
-Bu at yaşlıdır, bu kadar etmez, benden daha iyi bir alıcı bulamazsın.
Sözde Köroğlu’nu kandırmaya çalışıyordu. Köroğlu, böyle durumlarda kimliğini gizliyordu. Kıratı, çeşmeye getirirken, üstünü değiştirmişti, normal bir köylü kılığına girmişti. Yaşlı ne bilsin bunun, Köroğlu olduğunu Köroğlu dedi ki:
-Emmi sen türkü bilir misin? Adam eh dedi, o zaman türküyle anlatayım dinle. Görelim ne söyledi.

Gel sen boşa heveslenme emmi can
Bu kıratı ben o mala değişmem
Aslı nesli paktır soyu küheylan
Kırk çift öküz versen hâlâ değişmem

Bak şurada durup dururken niye
Bir tosuna satacağım ne diye
Bu at pederimden kaldı hediye
Kutnu kumaş bin top şala değişmem

Gümüş kaplı sırtındaki eyeri
Bir hamlede çıkar endik bayırı
Sen bilmesin nedir bunu değeri
Yedi tarla versen bile değişmem
O olmasa koç Köroğlu ah çeker
Gözlerinden nehir gibi yaş döker
Kırat koşmaz keklik misali seker
Yüz bin tümen nakit pula değişmem


Köroğlu kalp kırmazdı, münasip bir lisanla yaşlının gönlünü hoş etti. Yaşlı gittikten sonra, o da geri döndü geldi. Bir ara Köroğlu, kale burcundan kafasını uzattı, kervanın yoluna baktı, uzaklardan kervan göründü. Dedi:
-Arkadaşlar, kervan göründü. Hazırlıklar gözden geçirildi, kervan yükünü indirdiği zaman baskın gece yarısı yapılacak.
Köroğlu, ne kadar yaklaştılar diye bir daha bakınca, kervanın geri döndüğünü fark etti, dedi:
-Bana çabuk atın çulunu getirin.
Çulu getirdiler, oda aldı çulu havaya fırlattı, arkasından bir tas yoğurt serpti. Keleşler dediler:
-Köroğlu, bu ne hal, neden böyle yaptın?
Köroğlu dedi:
-Arkadaşlar, ben size bezirgân başı yaman adamdır demedim mi? İşte demek ki, bizi fark etti, kervan geri döndü. Ben hile yaptım, uçan kartal sansın.
Ve Köroğlu’nun planı tuttu, kervan yine geri döndü, yoluna devam etti. Nihayet, kervan çal kalesine varmıştı. Yükü indirdiler, hayvanlar otlamaya başladılar. Kervanbaşı kara bezirgân, etrafı iyice kolaçan ettikten sonra, dedi:
-Arkadaşlar, istirahatınızı yapın, bu arada da çevreyi iyi kollayın, temizliğinizi de yaptıktan sonra yolumuza devam edeceğiz.
Öte yandan, Köroğlu ve adamları uygun bir zamanı bekliyorlardı. Beklediği an gelmişti. Köroğlu, böyle durumlarda talimatı saz ile verirdi. Topladı keleşlerini, etrafına aldı. Sazı göğsüne dayadı, başladı söylemeye. Söylesin Köroğlu biz dinleyelim.

KÖROĞLU

Vakit geldi hazırlanın keleşler
Tutun bezirgânı bana getirin
Etrafını sarın sakın kaçmasın
Tutun bezirgânı bana getirin

Hasan bey atını sürsün meydana
Reyhan Arap Hoylu dursun bir yana
Kabre sığmaz bugün kıymasın cana
Tutun bezirgânı bana getirin

Meydan açın nazlı kırat haykıra
Kervanın yönünü döndürün kıra
Dokunmayın fukaraya fakira
Tutun bezirgânı bana getirin

Köroğlu yum açtım size meydanı
Çekin kılıçları sarın her yanı
Dikkat edin ürkütmeyin kervanı
Tutun bezirgânı bana getirin

Dedi son talimatını verdi, daha da tek laf etmedi.Köroğlu, son talimatını verdi ve hücuma geçtiler. Kara bezirgân gafil avlanmıştı. Kısa bir zaman da herkesi etkisiz bir hale getirdiler, zaten kervancının bazıları gecenin karanlığından istifade ederek kaçmışlardı. Kalanlarda, zararsız hale getirildiler.
Artık kervan, Köroğlu’nun elindeydi.
-Bana bezirgân başını getirin, dedi.
Bezirgân başını getirdiler. Köroğlu sordu, sen niye geri döndün? Bezirgân başı dedi ki:
-Ben, kale burçlarında adam var sezdim, onun için ben tuzağa düşmezdim, buda anamın suçu.
Köroğlu şaşırdı, dedi ki:
-Senin ananın bundan suçu ne?
Bezirgân başı dedi ki:
-Ben küçükken, anam biraz yalın ayak beni gezdirmiş. Yoksa uçanın çul mu? Kartal mı? olduğunu fark edecektim. Böylelikle senin eline düşmezdim.
Köroğlu dedi:
-Arkadaş, sen mert bir adamsın, ben seni bırakıyorum var git.
Bezirgân başı, İsfahan’a geri dönsün, biz Köroğlu’nu takip edelim.

Köroğlu’da kervanı sürdü İstanbul’a, zaten keleşler, kervancılar kılığına girmişlerdi. Kimse onları tanıyamazdı. Yüksek fiyatlarla sattılar, çardaklı çamlı belin kışlık ihtiyaçlarını, satın aldılar yiyecek içecek üst baş, derken o sene kışı rahatlıkla çıkaracak durumdaydılar. Köroğlu keleşlerini aldı, çardaklı çamlı bele çekildiler. Onlar orda dursunlar. Biz şimdi kimden haber verelim? İsfahan Vali’sinden.
İsfahan valisi, bu durumu duyunca adeta köpürmeye başladı. Her kim ki bana Köroğlu’nun başını getirirse, ben ona on bin dinar, bir ev ve de kızım Gülendam’ı vereceğim. Tellallar günlerce, İsfahan sokaklarında bağırıp durdular. Fakat bir Allah’ın kulu çıkıp ta ben getireceğim diyemedi. Bunu demek için güç ister, kuvvet ister, Köroğlu’nun başı öyle kolay mı? Öte yandan İsfahan’da yaşayan yiğit bir delikanlı vardı. Adı Ali Rıza Cengi idi, mert ve gözü pek bir delikanlıydı. Oda haber almıştı. Valinin vereceği para pulu bir yana, o yıllardır Gülendam’ı seviyordu. Onun için yapamayacağı şey yoktu. Hemen, İsfahan valisinin huzuruna çıktı. Dedi ki:
-Bu işi yapsa yapsa ancak ben yaparım, Gülendam’da benimdir. Validen sözü aldıktan sonra, düştü çardaklı çamlı belin yoluna. Biraz
soluklanalım, Gürkani söylesin. Güzelliklere, milletin birlik beraberliğine, dostluğa.

Ali rıza gider çamlı beline
Çamlı belde işler şimdi zor baba
Eğri kılıcını almış eline
Gel de yiğitleri orda gör baba

Ciğerinde yanar közü Rızanın
Gülendam’a vardır sözü Rızanın
Bir şeyi görmüyor gözü Rızanın
Bilirsin ki aşkın gözü kör baba

Âşıklara ilham olur bu konu
Her ortamda anlatırız biz onu
Acep ne olacak Rızanın sonu
Köroğlu insanı çiğ çiğ yer baba

Kültüre hizmettir bizdeki gaye
Çıkarmadım bundan kendime paye
Sonu nasıl biter iş bu hikâye
Gel de bana biraz bilgi ver baba

Gürkani der ilmin postasıyız biz
Köroğlu destanın hastasıyız biz
Sonu nasıl biter ustasıyız biz
Biraz sabır eyle hele dur baba

Gürkani, burada sözünü bitirdi. Meydan gene Köroğlu ile Ali Rıza Cengi’ye kaldı. Zaten onlar varken meydan bize düşer mi?

Ali Rıza Cengi, çamlı bele varır varmaz, Köroğlu ile görüşmek istediğini söyledi. Sordular:
-Niçin görmek istersin? Bende keleş olmak isterim, dedi.
Durumu Köroğlu’na bildirdiler, Köroğlu Ali Rıza Cengi’yi kabul etti. Ali Rıza dedi:
-Köroğlu, ben keleş olmak isterim.
Köroğlu dedi:
-Arkadaş, bu iş o kadar kolay değil, elin önce bir iş tutmalı. Yiğitlikte ünün var mıdır? Nerden gelip nereye gidersin, kimsin? hünerin nedir?
Ali Rıza Cengi dedi:,
-Köroğlu, ben Kafkaslıyım, hünerim kılıcımdır, bana bir iş verirsin, beni sınarsın.
Köroğlu dedi:
-Arkadaş, keleş olabilmen için bir kefilin olması lazım, öyle biri var mı?
Ali Rıza Cengi, dedi:
-Benim kefilim sen ol, benim buralarda tanıdığım yoktur.
Köroğlu tekrar sordu:
Sazdan sözden anlarmısın?
Ali Rıza dedi ki:
-Hoşuma gideni dinlerim.
-O zaman dinle, dedi.

Köroğlu aldı sazı, dinleyelim yiğide ne söyledi:

Gücümüzden ağır olur yükümüz
Gücüm yeter dersen gel bize katıl
Bir orduya bedel olur yekimiz
Gözüm tutar dersen gel bize katıl

Çıkarız dağlara söyleriz marşı
Bir nara çektik mi titretir arşı
Hasımla gelince yüz yüze karşı
Nabzım atar dersen gel bize katıl

Köroğlu’yum sözlerimde var mana
Nazımız geçiyor sultana hana
Nam salmak isteriz mertçe cihana
Aklım yatar dersen gel bize katıl

Köroğlu diyeceğini demişti, bundan sonra saz sustu dil konuştu. Köroğlu dedi:
-Arkadaş, seni önce bir denemem lazım. Hazır ol, yakında otluk belinden bir kervan geçecekmiş, birkaç keleş alır bu sefer ki vurgunu sen yapacaksın, seni göreyim hadi.
Yanına birkaç keleş verdi ve de iyi tembihledi:
-Buna iyi dikkat edin, yiğitlikte nasıldır.
Ali Rıza Cengi, ilk sınavını başarılı bir şekilde tamamladı, zorda olsa kervana el koydu geldi ve Köroğlu’na malumat verdi. Köroğlu memnun olduğunu söyledi:
-Bundan sonra senin yerin, benim yanımdır, dedi.
Öte yanda Köroğlu, beraber gönderdiği keleşlere sordu, nasıldır? Dediler ki:
-Efendim, böyle bir yiğit şimdiye kadar görmedik, gözü kara biri.
Böylelikle Köroğlu Ali Rıza Cengi’yi yanına aldı. Artık Ali Rıza Cengi’nin eline fırsat geçmişti, Köroğlu’nun boş bir anını kolluyordu.
Köroğlu’nun şöyle bir huyu var idi. Zaman, zaman keleşlerini etrafına toplar, dertleri ile ilgilenirdi. Kimin ne derdi varsa söylerdi. Köroğlu’da çare arardı. Ali rıza, Köroğlu’na çok yakın olduğu için, Köroğlu ondan bir durgunluk hissetmişti. Ali rızayı çağırdı, derdini yakından öğrenmeye çalıştı.
Zaten epey zamandır Ali rıza, Köroğlu’nun ne yaman bir yiğit olduğunu, yakından görmüş öğrenmişti. Böyle bir yiğide kıyamayacağını anlamıştı. Bu düşüncesinden vazgeçmişti, ama bir yandan da sevdiği kız uzaklarda idi. Olan biteni Köroğlu’na, olduğu gibi anlatmaya karar verdi. Dedi:
-Köroğlu, her zaman sen söylersin, biz dinleriz. Bu günde ben söyleyeyim sen dinle.
Köroğlu’da:
-Hay hay, dedi.
Aldı Ali Rıza, dinleyelim ne söyledi.

ALİ RIZA

Gelişimin sebebini diyeyim
Önce bana iş lazımdı Köroğlu
İstemezdim tek başıma yiyeyim
Paylaşacak eş lazımdı Köroğlu

Sanma ki talibim pula paraya
Şifa verse dahi sürmem yaraya
Bir gaye uğruna geldim buraya
Altı ayı kış lazımdı Köroğlu

Ben Rıza’yım bir sevdanın delisi
Gözümde yok bu dünyanın yalısı
Bedel ister İsfahan’ın valisi
Götürecek baş lazımdı Köroğlu

Dedi başını eğdi, bir müddet öyle kaldı. Sonra bütün olanları teker teker anlatı.
-İşte Köroğlu, hal hikâyem böyle iken böyle, ben senin kelleni almaya gelmiştim, ama senin bir tek saç teline bile kıyamam.
Köroğlu çok duygulandı, dedi:
-Ali Rıza, sana birkaç tane keleş vereceğim, gidin, sevdiğini al, çardaklı çamlı bele gel.
Ali Rıza kabul etmedi.
-Tek başıma gideceğim ve sevdiğimi alıp gelirim. Benim yerim, senin yanındır.
Vedalaştılar, Köroğlu yine tembihledi:
-Başın dara düşerse, bana haber uçur.
Ali Rıza, İsfahan’a geldikten sonra valiye çıktı, dedi:
-Ben o yiğidin kellesini sana getirmedim, sen dünyanın bütün kızlarını bana versen de, Köroğlu’nun bir kılını vermem.
Vali kızdı.
-Bunu atın zindana.
Ali Rıza’yı zindana attıktan sonra, kara bezirgânı çağırdı. Dedi ki:
-Biz oltaya yemi taktık, nasıl olsa Köroğlu onu kurtarmak için gelecek. Her tarafa da haber salın ki, Köroğlu Ali Rıza’nın zindanda olduğunu bilsin.
Bezirgân başına da dedi:
-Sen takip et, ben zindanın etrafına nöbetçi dikeceğim, gelen giden yabancıları takip etsin, gördükleri yabancıyı sana getirecekler, sen nasıl olsa Köroğlu’nu tanırsın, er geç buraya gelecek, gözünü dört aç.
Aradan çok zaman geçmesine rağmen, Ali Rıza dönmeyince, Köroğlu keleşlerini etrafına topladı, dedi ki:
-Keleşlerim, Ali Rıza gelmedi. Ben İsfahan’a gidiyorum, ben gelene kadar başınızda Hasan Bey var, buralar size emanet.
Bir derviş kılığına girdi, ver elini İsfahan. Köroğlu gele dursun, biz haberi İsfahan’dan verelim.

Nöbetçiler etrafı dikkatlice kontrol ediyorlardı. Derken günün birinde, pek buranın adamlarına bezemeyen birinin etrafta dolaştığını gördüler. Hemen durumu kara bezirgâna haber verdiler. Kara bezirgân bir bakışta Köroğlu’nu tanıdı. Durumu valiye bildirdiler, vali emir verdi askerler çevreyi kuşattılar, kısa bir zaman içerisinde Köroğlu’nu yakaladılar. Vali emir verdi, çabuk darağacını kurun, bunu asacağız. Kendine göre önceden bir ferman yazmış, nasıl olsa oralar ondan sorulur. Din adamları geldiler, dediler:
-Efendim üç aylar girdi, bu aylarda adam asmak doğru değil, bu işi bayramdan sonraya bırakalım.
Vali mecbur kaldı, iş kaldı bayramdan sonraya. Köroğlu zindanda dursun, biz şimdi Ali Rıza Cengi’den haber verelim.

Vali emir verdi, dedi:
-Ali Rızayı zindandan çıkarın, yanıma getirin.
Ali Rıza’yı yanına getirdiler. Vali dedi ki:
-Bu iş senin sayende oldu, benim sana sözüm söz, sana kızımı vereceğim. Hem de serbest bırakıyorum.
Vali dediklerinin yaptı ve Ali Rıza serbest kalınca düğününü yaptı. Akşam gerdeğe girerken kılıcı çekti, Gülendam ile arasına uzattı. Gülendam sordu:
-Benden ne kötülük gördün de aramıza kılıcı uzattın?
Ali Rıza dedi:
-Hâşâ, hiçbir kötülük gördüğüm falan yok. Sen bilirsin ki! Seni almak için ne maceralara başvurdum. Lâkin şu anda bir yiğit zindanda ölüm gününü beklerken, biz burada zevki sefa süremeyiz. Araya kılıç koymamın sebebi bu. Gülendam sorar:
-Sen kimden bahsediyorsun? yiğit kimdir?
Ali Rıza olanları olduğu gibi anlatır. Gülendam üzülür.
-Sen haklıymışsın, bu yiğit zindanda çürürken bizim mutluluğumuzun bir anlamı olmaz. Ne yapıp yapıp bu yiğidi kurtarmak lazımdır.
Ali Rıza planını olduğu gibi kıza anlatır, der ki:
-Benim üç tepeler mevkiinde bir evim var, yaşlı bir anam var, orda kalıyor, ben seni anamın yanına bırakacağım, bazı dolaşacağım yerler var. Nasıl olsa daha üç ay gibi bir zaman var, bu zamanı iyi değerlendireceğim.
Ali Rıza, ertesi günü Gülendam’ı alır, doğrudan doğruya üç tepelerdeki anasını yanına götürür, durumu anasına da söyler, der ki:
-Ana, Gülendam sana emanet. Önümde çok uzun bir yol var. Ben gelene kadar sana emanet.
Anasının ellerinin öper, Gülendam’la vedalaşır, düşer yollara.

Ali rıza nereye gidecekti? Kime gidecekti? O gide dursun, burada Gürkani dokunsun sazın teline, milletimiz var olsun, gönüller şen olsun.

Dilimiz kâtiptir sazımız noter
Aman dese desinler el bize
Mızrabımız şeyda telimiz öter
Diken tarlasına girsek gül bize

Kuşanır kılıcı takar yayları
Düşünmeyiz eften püften şeyleri
Bunu iyi bilsin bolu beyleri
Yıkılmaz kaledir çamlı bel bize

Doğruluk ve mertlik gerçek özümdür
Namerdin sofrası neme lazımdır
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu gibi isen gel bize

Aslımız neslimiz töremiz belli
Bağrımıza esti çok seher yeli
Biz mecnunuz ama değiliz deli
Sevdalandık oldu mekân çöl bize

Gürkanider mertlik çarkımızda ha
Sular Berrak akar arkımızda ha
Kimse konuşmasın arkamızda ha
Hemen ulaştırır o an yel bize

Ali Rıza Cengi’nin planı şudur. Kendisi mert, gözü pek biri olduğu için, zamanında kervancılar hep onu, kervanı korusun kollasın diye güvenlikçi diye tutarlardı. Oda her gittiği yerde, sözüne güvenilir gözü pek adamlarla ahbaplık kurardı. Onun belirli yerlerde güvendiği adamları vardı. Şimdi o adamları aramaya çıkmıştı, onları bulup Köroğlu’nu kurtarma işini konuşacaktı. İlk işi Halep’e gidecekti, orada yiğit bir adamı vardı, adı Ser Vermez. Önce onunla görüşüp yoluna devam edecekti. Bu üç aylık zamanı değerlendirip, birçok yerleri gezecekti. Yanına birkaç yiğit toplayıp, Köroğlu’nu kurtaracaktı. O Halep’e gide dursun, biz şimdi Köroğlu’ndan haber verelim. Köroğlu zindanda gün sayıyordu, beni burada kurtaran olmayacak mı? deyip başladı söylemeye kulak verelim ne söyledi.

Yine keleşlerim düştü aklıma
Sılasına gitmek ister Köroğlu
İsfahan’ın zindanları dar geldi
Çamlı bele dönmek ister Köroğlu

Gönlüm ister çamlı belde yürüye
Bir hokkalı kahve yapsın huriye
Revamıdır can burada çürüye
Kır atına binmek ister Köroğlu

Köroğlu’yum zindan bana dar gelir
Ne haber gönderir nede yâr gelir
Bir yiğide esaretler ar gelir
Daldan dala konmak iter Köroğlu

Köroğlu zindanda içini böyle dökerken çaresiz o orada kalsın.


Biz Ali Rıza Cengi’yi takip edelim. Ali Rıza Cengi Halep’e varmıştı.
Ser Vermezi buldu, ona durumu anlatı. Dedi ki:
-Sen şimdi birkaç tane Arap at al. İsfahan’a git.
At almanın sebebi şu idi: İsfahan Valisi işi çok sıkı tutuyordu. Şehre gelen gidenleri kontrol altında tutuyordu. Çünkü Köroğlu’nun adamları gelip onu kurtarabilirlerdi. Ancak Ser Vermez, arap at satmak bahanesiyle İsfahan’a girebilirdi. Ali Rıza Cengi dedi:
-Atları sattıktan sonra sezdirmeden üç tepeler semtinde benim evim var, oraya git bizi bekle. Ser Vermez, İsfahana gide dursun. Biz şimdi Ali Rıza’dan devam edelim.

Ali Rıza ver elini Bingöl’e, orada Kürt Pala Memo vardı. Memo, malcılık yapardı, iyi bir arkadaştı. Durumu ona anlattı. Dedi:
-Pala Memo, sen bir sürü koyun al, İsfahan’a git, sattıktan sonra evimde beni bekle.
Pala Memo İsfahan hazırlığını yaparken, Ali Rıza Kafkas yollarını tutar. Orda Ayı Boğan isminde bir cengâver var. Ayı boğan, hep av işleriyle uğraşır. Ali Rıza yanına varır, durumu ona da anlatır, der ki:
-Sen, birkaç av hayvanlarının derisini al, İsfahan’a gel, ben önceden gideyim ki, bizi beraber görmesinler, şüphelenmesinler.
Ali Rıza eve gelince orda diğer arkadaşların onu beklediğini görür. Der ki:
-Biz şimdi Ayı Boğan’ı da bekleyelim, gelsin planımızı konuşalım. Birkaç gün sonra oda gelir ve baş başa verirler planı konuşurlar.
Plan şöyle olacak. Ali Rıza’nın hanımı Gülendam, bayrama bir iki gün kala babasının evine gidip gelecek. Maksat, evi babasının evine yakın olduğu için o evde kaldığını herkes bilsin. Bayramdan sonra darağacı kurulmadan önce, Ali Rıza Gülendam’ı gece kendi evine götürecek. Böylelikle ev boş kalacak, evin her tarafına yanıcı madde yerleştirecek, birkaç tane sağlam adam tutacak, darağacı kurulduğu zaman arkadaşları kalabalığın içinde ayrı ayrı yer tutacaklar. Köroğlu darağacına gelirken, Ali Rıza adamlara işareti verecek. Onlarda evi tutuşturacaklar, mümkün olduğu kadar panik yapacaklar, ev yanıyor içinde Gülendam var diye. Vali bunu duyunca panikleyecek ve belirli yerlerde duran arkadaşlarda halkı o tarafa yönlendirecekler, bu fırsattan istifade. Bunlar Köroğlu’yu kurtaracaklar. Zor ama çaresizde değil. Ve gün gelir çatar, insanlar akın akın şehir meydanına doğru gelmekteler. İdama birkaç gün kala, Vali her tarafa haber salmış, herkes Köroğlu’nun asılmasına geliyorlar, mahşeri bir kalabalık var, iğne atsan yere düşmez. Diğer yanda, plan olduğu gibi işlemektedir. Ve nihayet Köroğlu’nu darağacına doğru getiriyorlar, üç aydır içerde, saç sakal bir birine karışmış, etrafa bakıyor. Tanıdık hiç birine gözü takılmıyor. Kendi kendine:
Demek ölüme gidiyorum ha. Demek keleşlerim, hani çok sevdiğim Ali Rıza Cengi, dar günümde hiçbiri yanımda yok. Demek bunlar hepsi iyi günün arkadaşı idiler. Ne yapalım, kadere rıza göstermek lâzım.
Gene burada söylüyor, görelim ne söyledi, biz ne dinledik.

Sonum geldi gidiyorum ölüme
Ali rıza cengi yoktur yanımda
Düşman güler dostlar acır halime
Oğlum hasan beyim yoktur yanımda

Belki telli Nigar şimdi yaş döker
Ayvaz bir kenarda boynunu büker
Köse emmi şimdi nargile çeker
Hanı İsa ballım yoktur yanımda

Hoylu beyim niye görmüyor rüya
Kim götürür şimdi kıratı suya
Kabre sığmaz belki yatmış uykuya
Bıyıklı Yusuf’um yoktur yanımda

Köroğlu kadere boyun eğerim
Yarene yoldaşa yanar ciğerim
Demek yokmuş yanlarında değerim
Keleşlerden biri yoktur yanımda

Deyip kesti daha söz etmedi. Vali emir verdi:
-Çabuk eşkıyayı asın, diye.
Köroğlu’nu darağacına getirdiler, artık son anları idi. Beri yanda zaman bu zaman deyip, Ali rıza cengi adamlarına işaret verdi. Adamlar evi ateşe verdiler, bir yandan da bağırıyorlardı:
-Ev yanıyor, Gülendam ateşin içinde kaldı.
Alevler göğe yükseliyordu, ana baba günü herkes, o tarafa doğru koşuyordu. Vali, emir üstüne emir veriyordu:
-Çabuk, kızımı kurtarın.
Şimdi tam zamanı, dört arkadaş, insanları o tarafa doğru yönlendiriyorlardı, mümkün olduğu kadar panik yapıyorlardı. Durum böyle iken, Köroğlu’nun etrafında çember zayıflamıştı. Bunlar bu durumdan faydalandılar, Köroğlu’na yetiştiler, etrafındaki kişiyi etkisiz hale getirdiler. Kalabalığın içinden kaybolup gittiler. Diğer yanda herkes ateşle uğraşıyordu. Köroğlu ve arkadaşları, Gülendam’ı da alıp çamlı belin yolunu tuttular.

Âşık Enver Gürkani
Kayıt Tarihi : 1.3.2008 13:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


NAZİRE Seksen bin hayale seksen bin düşe Seksen bin avını avlayan kuşa Seksen bin defa da istesen boşa Seksen bin dokunmuş çula da vermem.....osman öcal Hizmetin bol olsun cümle aleme Her güzeli al derim altın kaleme Hüznü de boş koyma sarıl eleme Dinlendir dinlendir başı yor baba......osman öcal KALEMİNİZ DAİM OLSUN ÜSDAT.SELAM VE DUA İLE. Selam ve hürmetlerimle, Gürkanî babaya, Destanı okudum gözüm yaşlandı Anam hatırladım yürek taşlandı Anlatırdı böyle masal yaşlandı Şimdi internet var Gürkanî baba….. Sevgili Özbek Anlatılan kültür Anadolu’dur Bir hoş eder beni bilgi yoludur Hikâye de olsa ilim koludur Alınacak derstir Gürkanî baba….Sevgili Özbek Ne güzel anlatır Âşık Gürkani Sözün hası onda, onda me’ani Gönlümdeki yeri peder-i sani O anlatsın sen de biraz sor baba …..M.KAYRA Gönlüne sağlık Sayın AŞık Gürkani... Saygılarımla..(adanams) Gürkani der Köroğlunu severim Söyler sözü,saz döşünü döverim Eğer kısmette varsa gene gelirim Kavli karar ise,mutlak dönerim Takdir ettim üstadını, ustanı Gülendam da giyer allı fistanı Hele senden dinleyelim destanı Vur sazının tellerine vur baba...S.Kılıç Biraz geç oldu ama yeni okudum üstadım mesajınızı. Selamlar, saygılar Köroğlu’m çıkalım dağlar salına At sürelim mal yemezin malına Başım koydum arkadaşın yoluna Başı dost yoluna koyanlardanız sizin bu arkası yarınları çok beğeniyorum üstad okuyorum ve keyif alıyorum.saygıyla…DEJAVÜ Değerli Ustat bu paylaşımlarınız için size sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Yiğitlerin yeri er meydanıdır, Bu bezirgan başa bela’mı dersin. Nasılsa köroğlu kendin tanıtır, İsfahan tufan’da kala’mı dersin.... Ereni Ne güzel hikaye aşık gürkani, Bir yana çadırın kurdu bezirgan. Köroğlu planla sardı her yanı, Oyundan habersiz durdu bezirgan... Ereni Habersiz çıkmıştı yola ereni Orda Köroğlu’nu gördü bezirgân Nasıl olsa her şey gidecek elden Boşuna kendini yordu bezirgân……………..Gürkani Şaşkınlıkla kervan geldi oyuna, Zehir kattı ekmeğine suyuna, Akıl ermez köroğlu’nun huyuna, Sanki canından can verdi bezirgan... Ereni Korkusundan sığındı bir çaliye Mal elden gidince döndü deliye Ne cevap veririm şimdi valiye Böyle Köroğlu’na sordu bezirgan..Gürkani Ereni der köroğlu’yu ey tanı, Bir yanda malı var bir yanda canı, İtiraz ederse akacak kanı, Ne varsa ortaya serdi bezirgan... Ereni Gürkani der çok yaymıştı ününü Buraya gelince gördü gününü Bağışladı koç Köroğlu canını Geri İsfahan’a vardı bezirgân… Gürkan Köroğlu yiğitti kıratı elan Günümüze beytini namını salan Mertliği kaside benliğe dolan Kendini boşuna gerdi bezirgân.. Sevgili Özbek Sağ olasın ustam iş tamam oldu, Anladım ki gaye yerini buldu, Servet elden gitti tayfası noldu, Nasıl gider bulur yurdu bezirgan... Ereni

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Tuğrul Durgun
    Tuğrul Durgun

    DOLAMBAÇLI YOLLARDAN GEÇER GÖÇÜMÜZ
    UĞRUN UĞRUN KAVGA İSTER İÇİMİZ
    HOYLU ABBAS , BEĞ MUSTAFA ÜÇÜMÜZ
    İÇİMİZDE NAM SAHİBİ KÖROĞLU

    Cevap Yaz
  • Tuncay Akdeniz
    Tuncay Akdeniz

    Yönümüze yöndür usta eserin
    Mana aleminde duygusu derin
    Kalbimin içinde başkadır yerin
    Geçmişi bilmeye Gürkanı gerek

    Sevgili üstadım böyle güzel eserleri hikayeleri bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim .ruhumu okşadı haz alarak okudum devamı dileğimle selam ve saygılarımı sunarım.Tuncay Akdeniz

    Cevap Yaz
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    GÖNLÜNDE GÜL DAMLALARI, YÜREĞİNDE MERTLİK EKSİK OLMASIN ÜSDAT.TAM PUANLA VE TEBRİKLERİMLE SELAM VE DUA.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Âşık Enver Gürkani