Sokak lambalarının fısıltılarına karışıyordu Ağustos böceklerinin sesi. Gecenin yalnızlığına ortak olup yıldızların altında sokak namelerini söylüyorlardı. Günün karmaşasında duyulmayan nefeslerin sıcaklığı ile serinlerken bir yığın hüzün dökülmüştü kaldırımlara.
Her adımda ayrı bir hüzün vardı, gülüşü sönen yüzlerden toprağa düşen damlalar, çaresizlikten sürünen ayaklardan dökülen tozlar yorgun günün ardında bıraktıklarıydı. Sessiz sakin kentin içinde yaşadıkları.
Uzak diyarlarda ki sokaklar geldi aklına. Sabahı bilmeyen, sevinci, özlemi, aşkı, gülmeyi unutan insanların yaşadıkları kent sokakları. Silah seslerinde karışan çocuk ağlamaları. Duvarlarında çığlıkları yankılanan kadınlar. Günlerden hangi gün? Aylardan hangisiydi? Sahi en son ne zaman yemek yemişlerdi? Yeni elbiselerini ne zaman giymişlerdi? Güneş artık toz bulutlarının ardından doğuyordu. Gece ile gündüzün farkı yoktu. Kıyamet mi kopmuştu da onların haberi yoktu.
Ne zaman ve nasıl başlamıştı bu kavga? Ya bu çocukların suçu ne idi? Oyuncakla oynayıp kalem tutması gereken bu eller silah ile ne zaman tanışmıştı? Korkunun bittiği yerde acılar başlamıştı. Sevginin bittirildiği yerlere kin ve nefret tohumları saçılmıştı topraklarına.
Ağzından alev fışkıran gözleri kan çanağına dönmüş zebani görünümlü mahluklar dolaşıyordu etrafta. Bir de ağzından köpükler saçarak konuşan zavallı cüceler. Korkuyu unutan kentin sokak sakinleri ne doğan günü görüp sevinebiliyor, ne de gecenin dinginliğinde ki huzuru yakalayabiliyorlardı. Sahi; huzur, dinginlik, sessizlik ne demekti?
Ana kucağında kundaktan çıkmayı bekleyen bebeler, aynı kundak ile toprağın kucağına bırakılıyordu. Namus denen kadınlar çamur bataklıklarında kayboluyordu. Akıl fakirlerinin ve çıkar savaşlarının çarpıştığı bu kentte çığlıklar duyulmuyordu. Sessiz kentin sokaklarında yaşayanlar kulaklarını tıkayıp gözleri ile yorumluyordu.
Bilmiyordu ki engel tanımayan vahşet, gözü dönmüş zebaniler kan kokusunu aldıktan sonra daha duramayacak ve sessiz sokağın sakinlerinin de huzurunu bozacak. Gürültüye kulak tıkayanlarında bir gün kapıları kırılacak.
Sessiz sokağın sakinleri, vahşet kapınıza gelmeden siz susturun. Barışın, kardeşliğin güzelliğin sevgisini aşılayın. Parlak gökyüzü altında çocuk sesleri yükselsin. Karalar bağlayan kadınların yüreklerinde karanfiller açsın.
Bebelerin yüzlerinde silah yanıkları değil güneş yanıkları olsun pembe pembe, özgürce koşsunlar kırlarda…
Fatma Avcı
Fatma Avcı 2Kayıt Tarihi : 27.10.2013 12:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
--iç savaş yaşayan ülkelerin kadınları ve çocuklarına--

'Kendi celladına aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan sesi, ister çan dinlet...'
Hal, o haldir Fatma Hanım... Belli ki sular, bulanmadan durulmayacak...
Kutlarım anlamlı yazınızı...
TÜM YORUMLAR (2)