Ben sadece canlıların değil nesnelerin de kaderlerine tabiatın değişmez kurallarıyla sahip çıktığına inanırım. Sevdiğim kitapların doğum öncesine dair tefekküre dalarım bazen. Ne vakit yeşereceğinin yazarın bile bilmediği tohumun onu büyütecek olan ruh iklimiyle nasıl buluştuğunu merak ederim. Dilsiz düşünceler, sakin akan zihin ırmağında duygu parçacıklarına, niyete, eyleme, yok olma ihtimalinin kasvetine, hazza, tatmine, mutluluğa bazen pişmanlığa dönüşürken kimbilir bilincin hangi sıkıntılı dönemeçlerinden geçiyorlar. Henüz gün ışığına çıkmamış yazıların garip serüvenleri de bu cevapsız sorular yüzünden cezbeder beni. Daha birkaç gün evvel bu sayfada yayımlanacak olan yazımın asi sözcükleri, basit bir hata neticesinde kâinatın sonsuzluğuna karıştı. Zifiri bir boşlukta kopuk kuş tüyleri gibi başkalarının hayallerine doğru uçuşuyorlar muhtemelen. Zihnimde oluşturdukları anlam bütünlüğü de parçalandı. Şimdi yenisini yakalayabilmek için başka çağrışımlara sığınıyorum. Bu da yazının bilinmeyen, tarifi neredeyse imkânsız müphem serüveni bence.
Kimsenin dokunamadığı loş bir yer daha var; bilincimizin dürtüleri, bastırılmış arzuları, korkuları, kısık çığlıkları karanlıkta bırakan kısmı. Yaşadığımız sürece bize eşlik eden buğulu bir ses, huzursuz bir sevgili gibi her tereddüt ânında, kendimizden emin olduğumuz tekinsiz zamanlarda kulağımıza bir şeyler fısıldıyor. Bilgiden, inançtan, ahlaktan, alışkanlıklardan, karakterimizden bağımsız ne yapmamız gerektiğini değil ne yaparsak kendi doğrumuzu bulacağımızı sinsice tekrarlıyor sanki.
Cesaret gösterisi ümitsizliktir!
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta