29.
Unutmak ve hatırlayamamak arasındaki fark kadar keskindir sıkıntı ve huzursuzluk arasındaki fark. Birbirlerini çok anımsatsalar bile, ikisini de farklı zamanlarda yaşayanlar çok iyi bilir ki sıkıntı ve huzursuzluk asla birbirlerine indirgenemeyecek ruh halleridir. Sıkıntı geçicidir çoğu zaman, geçmese bile şekil ve ritim değiştirerek zaman zaman nefes alma imkanı tanır. Huzursuzluk ise bir kez çöreklendi mi insanın içine hiç gitmemecesine yerleşir.
Sıkıntı korku gibidir, huzursuzluk ise kaygıyı andırır. Ve korkularla baş etmek kaygılarla baş etmekten çok daha kolaydır. Korku, kaynağı ne kadar kuvvetli olursa olsun sonuçta belli bir nesneyle ya da eylemle ilgilidir. Kaygı ise nedeni belli olmayan başka türlü bir korkudur. Bir tür belirsizlik hissi yaratır kaygı ve kalıcı tedirginliklere yol açar. Korkularımız bizi endişelendirir ve bir şekilde üstesinden gelmeye çalışırız. Bunu beceremesek bile en fazla korkak damgası yer ya da gerçekten korkak oluruz. Başedilemeyen sürekli kaygı ise insanı delirtir.
Sıkıntı zamanla artar veya azalır. Bazen anlık oyalanmalar bile onu dağıtmaya yetebilir. Huzursuzluk ise -eğer kaynağı kötü yaşanmış bir hayatsa- iç organlarımızdan biri haline gelmiştir. Evet canlı bir şeydir huzursuzluk, içimizde bir yerlerde sürekli kımıldar. Mutlak huzursuzluk eşiğini geçtiyseniz eğer onu dağıtmak ya da onunla baş etmek imkansızdır..
..
129.
Sıkılıyorum gölge. Aslında sıkılmak bile değil bu. Düzenli olarak hiçbir şey yapamıyorum. Sıkılmak dahil hiçbir şeyde istikrarlı olamıyorum. Belli bir ritme sahip olduğunu zannettiğim sıkıntım bile aptal bir günlük olayla dağılıp gidiyor. Sonra geri geliyor, sonra tekrar gidiyor, geliyor sonra tekrar... Yaşamakta dikiş tutturamıyorum mesela. Ölemiyorum da.. Her gün öldüğüm için belki de tek bir kez adam gibi ölmeyi beceremiyorum. Dünyaya meydan okuduğumu zannettiğim anlarda korku paçalarımdan akıyor mesela. Örneklere başvurmadan konuşamıyorum bile gölge, mesela demeden üç cümle kuramam peş peşe. Aslımı yitirdim galiba, varlığım hükümsüzdür..
..
305.
Öfke geçiyor. Korku geçiyor. Acı geçiyor. Zaman da. Ve başka şeyler de elbet. Her şey zamanla geçiyor ve zaman da her şeyle geçiyor. Geçenlerde bindiğim taksinin şoförü otuz beş yıldır taksicilik yaptığını söyledi bana. Aşağı yukarı yaşım kadar. Abi dedim, hiç mi sıkılmadın? Güldü, yok dedi. İlk bir kaç ay sıkılırsın, ilk bir kaç yıl bırakıp gitmek istersin, ilk on yıl para biriktirip başka bir iş kurma hayali kurarsın. Otuzuncu yıldan sonra ise bıçaklanmadan eve gidebildiğin her sabah için şükredersin..
..
109.
Eskiden de zayıftım, hiçbir şeye gücüm yetmezdi, korkaktım.. Bir kere, tek bir kere üzerine gidebilseydim korkularımın her şey çok farklı olabilirdi. Olmadı,yapamadım. İlkokulda bir kız vardı. Gülistan.. Sınıfın bütün erkekleri kızın bıyıkları var diye gördükleri yerde acımasızca alay ederlerdi. İçimden hepsinin ağzını burnunu kırıp kızı kollamak geçerdi hep. Korktum.. Onlara katılıp, içim kan ağlarken ben de gülüp dalga geçtim. Sonra, yine ilkokulda okul müdürü herkesin içinde Murat'ı tokatlamıştı. Okulun hademesiydi Murat, dilsizdi. Temizlediği parke zeminin üzerine arkadaşlarım bilerek ayran dökmüşlerdi. Müdür de işini doğru yapmıyor diye gözümüzün önünde dövdü onu. Haykırmak, yakasına yapışıp onun suçu yok,biz yaptık vurma ona demek istedim, diyemedim. Korktum.. Onlarla birlikte ben de güldüm. Mahalle arkadaşlarımın en büyük eğlencesi yakaladıkları cılız kedilerin kuyruklarına teneke bağlayıp çırpınmalarını seyretmekti. Her seferinde ruhum, kedilerin kuyruğundan daha çok kanardı.Bir kez olsun sesimi çıkaramadım, engel olamadım onlara. Korktum.. Sonra korkaklık karakterim oldu benim! İşe girdim kovulmaktan korktum, büyüdüm yaşlanmaktan korktum, aşık oldum terk edilmekten korktum. Sarhoş olur saçmalarım korkusuyla bir kez bile sonuna kadar içemedim, başkaları ne der dedim. Korktum.. Ölmekten korktum, gitmekten korktum, sevmekten korktum.. Korku bütün hücrelerimi ele geçirdi. Ve bu gün anlıyorum ki, ben aslında en çok korkularımla yüzleşmekten korktum..
..
136.
Öfkeliyim Gölge. Biraz daha somut bir şey olsan seni bile çiğneyip geçecek kadar öfkeliyim. Keyfin yerinde tabi, senin bir bedenin yok. Bense hem gövdemle hem de seninle uğraşmak durumundayım. Ve onlarla.. Onlar; birbirleriyle oyuncak gibi oynayıp sıkılınca bir kenara fırlatanlar, gecekondularından en afili kıyafetleriyle fırlayıp iliştikleri bar taburesinde kızların memelerine bakıp birayla birlikte ağızlarının sularını içenler ve memelerini her türlü bakılmama ihtimalini dışarıda bırakacak kadar arsızca sokağa salanlar, kapı önü değnekçileri, çiçek satan şoparlar, bir bok satmayıp para dilenen çocuklar, sevdiklerine açılamayanlar, masaya kapaklanıp hıçkıra hıçkıra ağlayanlar, tepeden tırnağa tere bulanmışken etrafa sahte gülücükler fırlatan garson kızlar, kafaları güzelleştikçe vahşi batının hızlı kovboyları edasıyla cep telefonlarına saldırıp zavallı mesajlar yazan egosu çürümüş mahluklar, ucuz hayaller, iğrenç pazarlıklar ve kalabalık ve gürültü ve duman ve et ve ter ve korku.. Korkuyorlar aslında Gölge, hepsi birer korkak. Yalnızlıktan korkuyorlar, unutulmaktan
Fark edilememek korkusu ödlerini koparıyor. En aşağılık ilgi bile yok sayılmaktan daha iyi geliyor onlara. Çünkü biliyorlar ki gerçekten yalnız kaldıklarında kendileriyle hesaplaşmaya başlayacaklar ve hiçbiri bunun üstesinden gelebilecek kadar güçlü değil. Ve ben Gölge bunları gördükçe deliye dönüyorum. Avaz avaz bağırmak istiyorum, siktirin gidin bir ağaç kovuğu bulun kendinize bir mağara bir oda bir her neyse işte gidin kapatın kendinizi.. Ama yapamıyorum. Kimselere bir şey söyleyemiyorum. Sonra da işte böyle kendime sarıyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor Gölge. Kalabalıkların arasında sabun köpüğü gibi dağılıp bu saçma sapan kompozisyonun bir parçası oluverecekmişim gibi geliyor, korkuyorum. Dağılıyorum aslında Gölge, kendi kendime, yavaş yavaş, öfke içinde küçülüp dağılıyorum..
..