Korku
Korku nedir?
Belirsizlik halinin sonucundaki tehdit algısı, olumsuz bir his, savunma refleksini harekete geçiren bilinçli veya bilinçsiz hal.
İnsan davranışları iki ana güdü ile yönlenir! Korku ve ödül; Cennet ve Cehennem! Bu iki ana yönlendirici dengeli olarak işletildiğinde olumlu sonuçlar verir, denge bozulduğunda ise olumsuz sonuçları olur!
Ödül, korku kadar etkili olmayabilir; insanlar olumlu kabul ettikleri “Ödül” isteğine olan meyillerini, olumsuz saydıkları “Korku” kadar işletmezler! Yani bir konuda insanlara bir şey yaptırmak için onlara korku salmak, ödül vaat etmekten daha etkilidir! Bir eylemin yapılmasında veya yapılmamasında “Ödül” sistemi benimsenmiş ise insanlar, ödülden vaz geçebilirler ama korkudan vaz geçmeleri daha da zordur! Fakat korkularını yendiklerinde ödül de kar etmez! Şöyle bir durum var; bazı “Ödül” bazı “Korku” denge içinde verilir ise korkunun yenilmesine fırsat verilmez ve yönlendirme devam eder! Benzer durum “Ödül” için de geçerlidir, ödüle alışan insanlar daha fazlasını isteyecektir, ödüle bağışıklık kazandığında ise ödülün artırılmasını isteyecekler, bu noktada “Korku” devreye girer ise ödülü belli bir noktada tutmak mümkün olabilir!
Dünya Klasiklerinden “Hükümdar” eserinde Machiavelli şöyle diyor; “Zalimlik ve merhamet; korkulmak mı yoksa sevilmek mi?
..
Korku
Korku, korku doğurur!
“Kork Allah’tan korkmayandan” Atasözündeki durum…
Allah’tan korkmayı öğrenen, Allah’tan korkmayandan da korkmayı doğal olarak içselleştiriyor! Oysa Allah’ı sevmeyi öğrense, onu sevmeyenden de korkmayacak! Zaten insan kendine göreceli “İyi” olanı doğal olarak seçer, korku baskısıyla seçenekler belirlenirse olacağı da budur! Allah’tan korkmayandan korkmaya başlar! Allah, Allah’tan korkmayandan korkan kuluna mükafat mı verecek; ceza mı? Şeytandan “Kork” mu denir? Yoksa “Sakın” mı? O halde çevirilerde “Sakın” yerine “Kork” yazılırsa, korku körüklenmiş olur! Şeytandan Allah’a sığınma vardır ama şeytandan korkmak zillet olur! Şeytan korkulduğundan mı taşlanıyor, yoksa cesaretten mi?
Allah korkusu mu, Allah sevgisi mi?
Ben Allah sevgisini tercih ettim. Ve O dahil hiçbir şeyin “Korku” üretmek maksadını gütmediğini düşünüyorum! Allah’ı sevince, yarattığı tüm mevcudat bana dost olur! O’ndan korkmayanı da “Korku” unsuru olarak görmem. O’nun işine karışmam yani!
..
İslamofobi
"İslamdan korkmak" son zamanlarda sık konuşuluyor.
İnsanlar neden İslam'dan korkuyor, bu korkularında haklılar mı? Korktukları İslam'ın özü mü yoksa islamcıların tavrı mı? İnceleyelim!
66. Sure (Tahrîm Suresi) , 9. Ayet; Diyanet Kur'an-ı Kerim Portalı
"Ey Peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası! "
Bu ayette açıkça sert davranış olarak "Cihat" var ve bu cihadın yapılacağı muhataplar için "Cehennem" söz konusu. Şimdi kimler "Münafık" ve kimler "Kafir", kimler "Cehennem'lik" Bu üç soru açıklık kazanmadan yapılacak mücadele şahsi kin, intikam ve menfaat sağlamak için kullanılabilir. Çünkü Cihadın sonunda galibiyet olduğunda "Yağma" var! Kadınlar cariye, erkekler köle edilip mallara el konur! Bu duruma düşmek istemeyenler ise İslam egemen toplumda "Kafir ve münafık" olarak adlandırılıp, "Cehennem"e layık görülüp, yağmaya uğramamak için "İslam" olmak zorundadır! Zorla islam olunur mu? Oraya girmeyim. Egemen olanlar bir yolunu bulup "Kafir " damgası vurursa perişan olurum korkusu ile yaşamak zorunda kalır. Ve pek çoğu "Münafık"laşır! "Münafıklara karşı cihad et" deniyor ama münafıklık zaten "İslam" görünmektir, burada niyet okumayı seçen insanlar çıkabilir! Aslında şöyle bir durum var; Ayetlerin indiği zaman ve mekan esas alınarak o zamanın şartları dahilinde değerlendirir ve günümüzde yalın şekilde bu kural uygulamaya kalkışılmaz ise sorun çıkmaz, "İslamofobi" korku da olmaz.
..
Üçten İkiye
Önceki yazılarımda sıkça bahsettiğim “Boyutlar” konusuyla alakalı olarak; 3. Boyutta, açığa çıkan 2. Boyuttaki tesiri nasıl ifade edebilirim? Diye düşündüm ve aslında 2. Boyutta olup 3. Boyuttaki tesirini ifade etmek için hayali vücut verilmiş varlıklar, madde alanında nasıl işliyor? Bu sorulara cevap aradım.
Kuantum alanda 2. Boyut-ruh-levha, “Belirsizlik” halinin çökertme alanıdır; yani belirlemek! 1. Boyut, ben yani gözlemci tarafından, gözlemciye göreceli olarak çökertilir! 3. Boyuta bu çökertme sonucu belirlenen yansır! 3. Boyut için yani madde alanı için “Gözlem” ile sınırlanan bir alan söz konusudur. 3. Boyutta “Belirsizlik" mümkün değildir! Çünkü 3. Boyuta çıkan bir madde, zaten belirlenmiş ve belirsizlik durumu çökertilmiştir! Bu nedenle, 3. Boyutta maddi bedeni görünmeyen ama maddi tesiri, 3. Boyut araçlarında işleyen 2. Boyut çökertmeler yani gözlemlerin tesirini ifade için bildik maddi bedeni olmayan hayali tesire (Zamir gibi düşünebilir) , adlar konulmuş! Bunlar, tesiri ifade için adlandırılır! Cin, şeytan, hortlak adlarıyla bilinen ruhsal tesirler! Ayrıntıyı herkes kendi zihninde halledebilir! Bu tesirlerin “Varlık” olarak düşünülmesinin asıl nedeni, tesirlerinin “Var” olması yani tesir de bir varlıktır! Madde alanındaki “Beden”, nasıl bir varlık ise “Ruh” da bedene tesir eden, bedene binmiş bir varlık olarak düşünülebilir! 2. Boyuttaki ruhsal tesirin, 3. Boyutta bedende işlemesi söz konusu! Varlık açısından, 2. Boyutta olan ile 3. Boyutta olanın birbirinden ayrı olması gerekmiyor ya da “Eşzamanlı” olması gerekir! Zaman ve mekanın, 3. Boyuta göreceli olmasından kaynaklı olarak ruh ve beden konusunda “Ruh’ un, ezeli ve ebedi olduğu; bedenin ise fani olduğu söylenir! Çünkü 3. Boyutta izafiyet vardır! Zaman izafiyetinden dolayı, “Önce-sonra” ayrımı; mekan izafiyetinden de büyük-küçük, az-çok, yukarı-aşağı sınıflamaları söz konusu! Hatta “Ben” yani tercih yani 1. Boyut tesiri için “Güzel-çirkin, iyi-kötü” sınıflamaları da devreye girer! Yazıda 2. Boyut tesirin, 3. Boyutta adlandırılması üzerinde duracağım. Yani ruhsal tesirlerin (ruh, cin, şeytan benzeri) , maddi alana etkileri!
Belirlenen her şeyin bir kaderi var yani sınırsız hiçlikten çekilmesi ve tasarlanması, tercih ve kaderi gösteriyor! O halde 3. Boyutta gözlemlenen her şey için bir tercih ve kader mutlaka vardır! Tercih, “Ben"; kader, “Ruh"! 3. Boyutta görünmesi ise kaza! Her şey- herkes, kendi kaderini, şuuru kadar belirliyor! Belirlediğini de 3. Boyutta varlık alanında sergiliyor, yaşıyor!
2. Boyut varlıklara ad takılması aslında tesiri ifade açısından önemlidir! Mesela “Ruh” adı takılmasa, soyut varlığı düşünülmese idi “Ben”, sadece varlık sahasında “Beden” olarak düşünülecekti! Aslında “Düşünce” de 2. Boyutta “Soyut” bir tesir ama 3. Boyuta tesiri olduğu için önemli! Soyut tesiri somutlaştıran, 3. Boyuttaki “Beden” gibi maddi bir araç! Düşünce önemli olmasa, düşünceler yüzünden insanlar ayrışmaz ya da birleşmez idi!
2. Boyutun 3. Boyuta etkisini ifade eden diğer bir tesir, “Cin” olarak adlandırılan bazılarının “Enerji varlık” bazılarının “Sinyal varlık” bazılarının da “Data varlık” olarak düşünülen tesir nasıl işliyor?
..
Korku Ve Saygı
Bir hanım parkta çocuğunu oynatırken, çocuğu huysuzluk etmiş! Kadın da söz dinletemeyince orada oturmakta olan köylü şapkalı bir adama “Şu çocuğu bir korkutur musunuz? Söz dinlemiyor! ” demiş! Adam; “Vay bilmem ne yaptığımın çocuğu! ” diye çocuğu azarlamış! Kadın; “Bey efendi ne yapıyorsunuz! Bana küfrettiniz! ” Adam demiş; “Ben ayı değilim, kurt da değilim; öcü de değilim! Bizim köyde korkutmak böyle oluyor! Siz dediniz ben de yaptım! ” Yani korku ile yol alınmaz!
Korku kişinin kendi içinde ve muhtemel bir hatasına karşı olmalı! Yani kişi kendi hata yapmaktan sakınmalı yoksa hariçteki işleyişten korkmak çözüm değil!
Allah’tan korkmak, Allah’tan korkmayandan korkmak; bunlar da gereksiz! Allah’tan korkmakla Allah’ı sevmek veya saymak ayrı bir durum! Yani kişi Allah’a bilmeyerek saygısız olacağından korkacaksa o dahi bilinçle izale edilebilir! Yoksa rast gele davranıp bir de korkmak ve korkunca da durumu kurtardığını sanmak çözüm olmaz! Zaten Allah’tan korkmayanı da kişi belirleyemez! Bu söylem çerçeve bir söylem yani deyim gibi veya soyut bir durum! Öyle ise Allah’tan korkmak yerine Allah’a saygılı olmak daha akıllıca! Bu dahi kişinin kendine ve evrene saygısıyla mümkün!
Korku ile yol almaya çalışan korkutulunca da yolundan döner! Bu nedenle korkutan korkutulur! Döngü var…
..
Bir Derviş İle Sohbetim
Deli ve derviş ikisini de severim. Çünkü riyasız olurlar! Beklentisiz ve sade, açık, içinden geldiği gibi konuşurlar!
Çok çeşitli yaşam formları olduğunu biliyoruz. Ruh, kün, ene, ben bilgisi taşıyan varlıklara "Şuurlu varlıklar" diyorum. Bunların bedenli ve enerji, sinyal formlarının olduğunu da söylemek isterim. Cin boyutu gibi...
Şuurlu varlıklar içersinde dervişler ilgimi çeker. Onlarda riya görünmez! Menfaat için kendi özgün ve özgür davranışlarından feragat etmeyi sevmezler!
..
Küresel Esaret
İlkel dönemlerde, insanları esir etmek için bildik kaba kuvvet kullanılıyordu! Güçlü olanlar diğerlerinin malını yağmalar ve karşı koyanı da öldürür! Sonraları güçler birleştirilir ve gruplar halinde güçlü olan gruplar diğer grupların malını yağmalar!
Grup oluşturmak için ne gerekir?
Gruptakilerin itaatini sağlamak gerekir önce çünkü insanları bir gaye uğurunda canını tehlikeye atacak şekilde yönlendirmek kolay değildir!
İtaat sağlamak için en önemli unsur ödül ve ceza sistemidir!
İtaat eden ödüllendirilir, karşı koyan da cezalandırılır! Bu en eski ikna metodudur! Ödül, iki şekilde verilir; ya peşin olarak mal ve para, altın verilir ya da vaat ile ödül, işin sonuna bırakılır! Ertelenen ödül; ya galibiyet sonrası yağmalanan malların, (köle - cariye dahil) dağıtılması (Korsanlardaki sistem) vaadiyle olur, ya da ahrette Cennet vaat edilebilir!
..
İkna
İnsanları bir araya toplayan en güçlü şey karşılıklı maddi ve manevi menfaattir. Medeniyetin de oluşmasının sebebi budur zaten. Bu da ikna ile olur, ikna ise kutsal ve insancıl gayelerin üzerinden daha sorunsuz yapılır.
Toplumda önder olmak isteyen kişiler o toplumu bir şekilde ikna ederler. Bunu bazı kılıçla bazı da tatlı dille yaparlar. İnsanları ikna için iki ana kural var; ödül ve ceza…
Diktatörler ön planda ceza, korku ile itaati sağlar; yandaşlarına ödül ikinci sırada yer alır. Firavunlar her iki yola da baş vurmuş. Kendilerini “İlah” ilan edip hem kutsaldan yararlanmışlar hem de korku ve ceza ile bu itaati sağlamışlar. Peygamberler ise kutsalı tatlı bir dille veriyorlar ama ilahi bir korkuyu da inceden içlere aktarıyorlar. “Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır.” İstekler genelde üç aşamada sonuçlandırılıyor. Birinci aşamada istenenin kimseye zararı olmadığı işleniyor. Bu kabul gördükten sonra ikinci aşama gelir; ikinci aşamada yasaklanmak isteniyorsa zararları, kabul ettirilmek isteniyorsa faydaları sayılır. Üçüncü aşama; emir aşamasıdır. İtaat eden sevap alır, etmeyen günah… Yasak veya öneri bir şekilde kabul ettirilir.
Tarihsel sürece bakıldığında eskilerin de çok kurnaz oldukları açık. Şimdilerde tüm imkanlar ikna için kullanılıyor. “Ödül, ceza” sistemi o kadar ileri aşamalara geldi ki şuur altına verilen kodlarla da insanlar güdülebiliyor. Diktatörler kendi halkına karşı kullandıkları zalimleri, yine o halkın içindekilerden seçip(ödül, ceza) sistemiyle halka karşı kullanabiliyor. Ya da toprakları ve tüm altyapısını satan toplumlara bakınız, şimdi torunları tüm Dünya’dan yardım gözlüyor. Başka milletler için savaşmış toplumlar çok yakın tarihte örnekleri var; şimdi köle oldular. En kötüsü de şu; egemen bir güçten yardım alıp bağlı olduğu Devletler topluluğundan silahlı mücadele ile ayrıldıktan sonra kendine yardım edene köle olmak… Günümüzdeki mücadelelerin sonucunu kestirmek için kimin kime yardım ettiğine bakmak yeterlidir.
..
Formlar
“Biçim ve şekil” genelde görünümle ilişkilendirilir! 3. Boyut için form, şeklen ifade edilir! “Boyut” konusundaki yazılarımda bahsettiğim; her şeyin, hiçlikten tercih edilerek 1. Boyuta, tasarlanarak 2. Ruhsal boyuta, maddi alanda algılanarak da 3. Boyuta çıkması konusu önemli!
2. Boyutta ruhsal tasarı alanı ya da levha-düzlemde “Data” konumunda olan bir etki, 3. Boyutta algılandığında bir forma bürünür! Ruh, bedene bürünür! “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” Tüm ruhsal alandaki levhadaki data formundaki veriler, 3. Boyutta algılanırken 3. Boyutun formuna bürünürler!
Öyle ki 3. Boyuta çıkarılmadan 2. Boyutta, levhada, algısı bile bilinen 3. Boyutun formuyla olur! Rüyalardaki 2. Boyuta dair algılamada şuur, dataya bilinen veya hayal edilen bir şekil vererek onu algılamaya çalışır! Mesela “Korku” algılamasında, önceden korku olarak zihne yerleşmiş bir canavar hayalde yaratılır! Sevinç ve neşe formları da 3. Boyuta dair şekillerle algılanır! Güzel ve neşeli ortamlar hayale gelir! Deneylerde, uyurken yüzlerine pamuk sürülen deneklerin çoğunun, rüyalarında bu etkiyi şekillendirdiği tespit edilmiş! Rüyalarında yüzlerinin derisinin soyulduğunu hissedenler çoğunlukta olmuş.
2. Boyuttaki etki aslında bireyin kendi zihnindeki karşılığa bağlanıyor! Rüyasında veya uyanık halde yalnız ve zayıf his anında gelen “Korku” hissini 2. Boyutta algılayan zihin, 3. Boyuttan bir görüntü veya dokunma hissi oluşturuyor! Bu his ve görüntüyü de arşivinden alıyor! Küçükken dinlediği “Gulyabani” hikayelerindeki korkunç yaratıkları, aldığı etkiye göre hayalinden çıkarıyor! Buna dair bazı hisleri de (boğulma hissi, ezilme hissi) yine arşivden alıyor! Rüya halinde olan için “Bağıramamak” da doğal! Uyku halinde bedenin iradi motor hareketleri, kısmen askıda çünkü! Burada anlatmak istediğim şu; insan zihni nasıl kodlanır ise ya da nasıl hastalıklı veya sağlıklı etkiler ekilirse, o biçilecek! Bu ekim, inançlarla ya da ideolojilerle olabileceği gibi doğal yollarla etkileşimle de olur! Yani zihne (2. Boyut) ne ekilir ise o 3. Boyutta biçilir! Zihnin alt yapısını şekillendiren inançlar ve alışkanlıklar, nesillere direk aktarılır! Hasat hep aynı formda olur!
..
Köle
Bir eylemin şuurlu olarak tercih edilip, yapılması eylemin niteliğinden çok daha önemlidir. Fiil niyete göre anlam kazanır!
Gül bahçesindeki kızıl gülün gösterdiği bir mana var elbet, daha önemlisi o manayı anlamak. O gül sevgiliye verildiğinde, irade ile manasına mana katılır.
İnsanı gerçek manada İnsan yapan özgür tercihidir! Paket program yükler gibi tüm tercihleri (kutsal veya ideolojik) önceden, bebeklikten belirlenmiş, kodlanmış olan insanların Özgür insan olduğunu sanmak yanılgı olur! Kukla veya robot gibi davranan şuursuz bir varlıktan farkı yoktur bu varlıkların!
Kölelere, efendilerine itaati öneren kutsal söylemleri duymuşsunuzdur. Kutsal kitaplarda onlarcası halen yürürlüktedir! Köle ve cariyelerin nasıl verimli, adaletli kullanılacağına dair geniş açıklamalar literatürde mevcuttur...
..
Yetki
Yetki verilmeden sorumluluk da istenmez.
Orjin insan Ademe verilen yetki neydi, sorumluluğu nedir?
Ademe eşyanın ismini yani hakikatini öğretmek ve meleklerin yani mevcudatın ona secde (itaat) etmesi yetki olarak değerlendirilmeli. Sorumluluk ise bu yetkinin esmanın açığa çıkarılmasında, esmanın Adem soyu ile yansıtılmasıdır.
İnsanlar kendi aralarında yetki ve sorumluluk açısından eşit mesafedeler! Bu yetki ve sorumlluğun kullanılması bakımından ise Allaha karşı eşit mesafedeler. Takva ile olan özel durum ise sadece Allah ile kul arasında özel bir haldir. Kimse Ben takvalıyım, bana itaat edin diyemez. Peygamberlerin durumu özel bir durum.Zaten peygamberlik sona erdi. Yenisi gelmeyecek. İsa konusu misyonun tamamlanması için açılır. Yani İsa görevini tamamlamak için gelir! Yeni din getirmez. Hatta hiç bir dine uymaz! İslam ile adlandırılan tek din olan evrensel dini yani evrensel kuralları ders verir. Yani İsevi, Musevi, Muhammedi, Davudi olarak adlandırılamaz onun ders verdiği din. O İslamdır sadece İslam!
Günümüzde bazıları küstahlığa varan bir üslupla, korku ve tehdit savurarak insanların kendi öğretilerine İslam adına Mecburi istikamet çağırmaları Doğru bir davranış mıdır?
Cevap: Bu tip davranışlar eski zaman dayatmalarıdır, halifeler ve padişahlar, diktatörlerce uygulanmış; cılkı çıkmıştır. Günümüzde bu şeklide insanları zorla kendilerine çağıranların eski zaman özlemleri bizi bağlamıyor!
İnsanlar hak ve hukuk konusunda nasıl eşitler ise kendi aralarında inanç konusunda da eşittirler. Kimse kimsenin güya kutsal söylemlerine inanmak, itaat etmek zorunda değildir. Bu kişiler yetkiyi kimden alıyor? Peygamberler bile sadece kendilerine tebliğ yetkisi verilmişken günümüz insanına ne olur ki tehditler savurarak din savunuyorlar! Burayı iyi düşünelim. Egemen olanlar tarihsel süreçte dini ve inancı kontrol ederek güçlerini daha da etkinleştirdiler. Günümüzde dini korku ve tehdit unsuru haline getirenler kime hizmet ediyor acep?
..
Çökertme
Her şey, bir düşünceden ibaret! Bir düşünce ile çökertilen varlık alanı boyutlarda yansıyor; 3.boyutta maddi alanda da bu görünüyor! Şuur, sonsuz potansiyelden çökerterek, tercih ile yaratıyor!
İlk çökertme işi gözlemle oluyor! Gözlemci gözlediğinde, gözleme dayalı olarak bir Quantum alanı çökertiyor yani belirliyor! Bu belirlediği onun hem sınırlaması hem de bilinci olarak açığa çıkıyor! Sınırsız Quantum olasılığı bilinç, gözleme dayalı çökertiyor! Bu durumda şunu söyleyebilirim; her maddenin bir ruhu yazılımı var ama bilinç bu değil. Yani bilinç Quantum alanı çökertme işi bu da gözlemle olacak! Demek ki şuur olmadığında da yazılım var ama çökertme işi şuura bakıyor! Etken ve edilgenlik durumu; etken olan gözlem, edilgen olan gözlenen ve gözlem ile çökertilen de yaratılan! Yani çökertilen Quantum alanı, bir bilinç gözleyerek çökertmiş olmalı! Bu da "Kün" (Ol) konusu!
Quantum fizikte “Çift yarık deneyi”; deneyi Hatırlayalım: Bir duyarlı levha önüne bir engel konuyor ve engelde dikine bir yarık aralık var! Bu levhaya doğru atılan cisimler (bilye veya top olabilir): bu yarıktan geçenler arka levhada bir çizgi oluşturuyor! Bunu su dalgalarıyla yapınca da tek yarık olduğunda yine bir çizgi oluşumu söz konusu! Bunu iki yarık yan yana olarak deneyince top ve bilye ile arka planda iki çizgi oluşuyor! Çift yarıkta su dalgaları ile denendiğinde, arka planda bir girişme modeli oluşuyor; bu iki çizgi değil de daha fazla çizgi! Dalgalar yarıktan geçtikten sonra birbirleriyle kesişiyor ve arka plana girişme modeli yansıyor! Bu ışık ile denendiğinde (Işık, hem dalga hem tanecik gibi davranıyor) yani ışığı, çift yarıktan yansıtınca girişim modeli oluşuyor, eğer gözlem yapılır ise gözleme dayalı bir etki oluşuyor ve ışık tanecik gibi davranıyor. Özeti bu; yani Quantum alan, gözleme dayalı işliyor! Quantum alanda teorik olarak bilinen en küçük parça “Sicim” buna “Zerre” diyebiliriz ama zerrenin bilinmeyen çok yönünün olduğunu unutmayalım! Aslında zerreyi anlamak, evrenin tamamını anlamakla mümkün! Ne de olsa bir zerre evrenin tüm özelliklerini potansiyel olarak taşıyor! Evreni anlamak nasıl zor ise zerreyi anlamak da aynı ölçüde zor olacaktır!
Evrendeki kurallar, küçükte ve büyükte aynı işler! “Zerre küllün aynısıdır, aynasıdır! ” şeklinde! Bir sicim aslında evrenin aynısı ya da aynasıdır! Yani boyut kazanmış bir çizgi çember olmak durumunda! Çemberin özelliklerine bakalım kapalı bir şekil ama genişleyebilir durgun suya atılan bir bilyenin oluşturduğu dalganın büyüyerek genişlemesi gibi!
..
Beyin Kontrolü
Kontrol, bilgi ile olur!
Otomatik cihazlar, her aşamayı algılayıp ona göre yeni durum oluşturacak alıcılarla donatılır! Eski tabirle müşir (yağ müşiri) cihazın o bölgesinden kumanda bölgesine durumu bildirir! Şimdi tamamen bilgisayarlı donanıma sahip neredeyse tam otomatik çalışan makineler var!
Evrende metafizik anafor var. Bütün insanların korkusu, hayali, üzüntüsü, zulmü, güzelliği evrende fırtınalar halinde, bazen de hortumlar halinde dolaşıyor! Buna düşünce enerjisi diyenler de olur, metafizik enerji etkisi diyenler de; hatta “Cin” de diyenler var! “Cin” demekten korkanlar da “Üç harfli” der! Üç harfliyi ne maksatla söylediğini anlayacak akla sahip olmayan bir varlıktan ne demeye korkar bu şekilde söyleyen o da ayrı bir durum!
Bu etkileşim bazı şuurlu varlıkların ürettiği sinyaller şeklinde evrende dolaşırken bazı otomasyona benzer yumaklaşmalar gruplaşmalar olur! Adeta ruhlaşır veya cinleşir! Yani birleşen bu enerjiler yoğunlaşıp adeta kara delik gibi çekim alanını genişletir! Bu yumaklaşan veya yoğunlaşan şuurlu enerjiler adeta bedensiz varlıklar şeklinde evreni etkilemeye başlar! Hatta bedenli varlıkların şuurunu ele geçirip ya da bastırıp ona kendi şuurunu yaşatır! Bu konu çok önemli! Hani halk arasında; cinnet geçirme, delirmek, içine cin girmek, hortlamak tabiri kullanılır ya o hal!
..
HükümDar
TDK; Güncel Türkçe Sözlük:
Hüküm; 2. Egemenlik, hâkimiyet.
Dar: 3. Az, elverişsiz, sınırlı; 4. Sıkıntılı; 5. Yetersiz; 6. zarf Güçlükle, ucu ucuna, ancak
Hükümdar; isim Padişah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet başkanı.
Hüküm "Dar" olmasın, geniş olsun. Bu anlamda hükümdarların kendi anlayışlarıyla halkı sınırlandırdığı açıktır. Hatta kanun koyanlar bile kendi kanunlarını koyarak hükmeder. Bununla övünürler. Günümüzde bile eski kanuniler, kendi kanunlarını halka kabul ettirenler övülür. Oysa o kanunlar halka sorulmamıştır! Günümüzde ise kanunu Milletin vekilleri yapar!
"Zalimlik Ve Merhamet:Korkulmak Mı Yoksa Sevilmek Mi? .... sevilmektense korkulmak daha güvenlidir......Kimi zavallı insanlar, menfaatleri söz konusu olunca sevgi bağını kolaylıkla koparabilirler fakat korku, daima etkili olan cezalandırma durumuyla güçlendirilir. Ancak kendisinden korkulmasını isteyen bir hükümdar, sevilmiyorsa bile en azından nefret uyandırmamaya özen göstermelidir.....çünkü hem korku duyulan hem de nefret edilmeyen bir insan olmak mümkündür."Nicollo Machaiavelli / Hükümdar
..