Merhum Başkan Gözlük Hasan’ın, çocukluk ve gençlik yıllarımızda üzerimizdeki tutukluluğun, uyuşukluğun ve ürkekliğin olduğu, hiperaktif çağlarımızda bizleri birden bire tetikleyip harekete geçirdiği zamanlarını çok iyi hatırlarım…
O yıllar Köprübaşı’nın kalabalık bir nahiye, binaların ve köprülerin de eski birer ahşaptan ibaret olduğu, sadece bir kamyonun haftada bir kere Sürmene’ye gidip geldiği zamanlardı…
Doğu Karadeniz’in diğer dağ köylerinde olduğu gibi cami altı-cami üstü, karşı köy-bizim köy ya da deniz tarafı-dağ köyleri tarafı diye ayrılıklarını, husumet ve kardeş kavgalarını bir gelenek halinde de yaşadığımız zamanlardı…
Köprübaşı’nın dar sokaklarında avare avare gezinen çocuklar ile gençler olarak hep tedirginlik içindeydik ve de potansiyel suçlular olarak, “kimdir yanındaki senin? ” gibi anlamsız bakışların üzerimize yöneldiği kör geleneklerin terk edilmesine çok az bir zaman kalmış ki,
Köprübaşı’nın tam ortasında, neredeyse Kıbrıs Adası büyüklüğünde ama kuş uçmaz kervan geçmez ıssız bir adayı birdenbire keşfetmiştik. Nahiyenin içinden akan derenin iki kola ayrıldığı adanın iki yakası da dev dikenlerle örülü, Kıbrıs’ın Beşparmak Dağları gibi adeta uzunca bir işaret parmağa benziyor, insan boyu ısırganlarla çevrili adaya çıkabilmek için ya dizlere kadar, ya da baştanbaşa ıslanmak gerekirdi. Adanın tam ortasında bir de düz saha vardı ama nahiye bakkallarında satılan sadece iki tane portakal büyüklüğünde kirli beyaz lastik toptan birine sahip olabilmek ise neredeyse imkânsızdı…
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta