/Isırılmış dudağım hayal melal bakarken
Bu yüzden mosmor çıkmış “Köprü Altı” İstanbul
Baş köşede sigaram gelip geçen yakarken
Tabloda neden yoksun, var diyorsan ara, bul… /
Ne çabuk geçti zaman
Bir otobüs dolusu karanlıkta
Gecenin içine sığmayan mızmız bir heyecan
Kulağımı dayadığım yarın upuzun
Bense tenhasına çekilmişim camın
Uykusuzum…
Bilir misin,
İki dünya yetmemişti bize yarım asırdır
Üçüncüsü ile meydan okumuştuk diğer ikisine
Türklüğümüz yedekte, hep kıyıda/köşede
Ve teoride cümlesini getirecektik dize
İşte bu nedenle
Ne sevdamız sevdaya benzedi,
Ne de biz bize…
Yukarıdan bir olta sallandı düşünceli maviye
Ucundan sen sallandın
Bir de yarım karpuz arz-ı endam eyledi
Dalganın ucunda kan kırmızı hediye
Martılar neden bu kadar sessiz hiç anlamadım
“Oltaya takıldık İki Gözüm”
İçimden geçiverdi işte o anda
“Bir istavrit kadar mıydı hükmü sözüm? ”
Martıyla sarmaş dolaş olup, onlar da sallandı
Sonra Galata Köprüsü
Sonra telefondaki sesin
Saatimde göz ucu sabırla geçen “ömür törpüsü”
Gelecektin nasılsa kesin
Gelip geçen vapurlardan
Otuz küsur yıl öncesine selamım sallandı
Hülasa vakit ikindiye sarkmışken
Güneşin ucundan
İstanbul da sallandı…
Bakışlarım Karaköy Rıhtımı’nda
İstanbul belki beni tanır da
Ben nerden bileyim Kadıköy’ü
Garsonun neremden etkilendiğini nerden bileyim
Aramızda kaş/göz arası bir garip büyü
Çaylar gelip gidiyor “şirketten abi” diyor
Her renk ve desenden insanlar gelip gidiyor
Oltalar daha sık atılır oldu
“Oltaya takıldık ya İki Gözüm…! ”
Bilir misin,
İki dünya yetmemişti bize
Üçüncüsü ne olur, ne olmaz diye
Hep yedekte bırakmıştık Türklüğümüzü
İşte bu nedenle “İki Gözüm”
Ne sevdamız sevdaya benzedi,
Ne de biz bize…
“İstanbul Hatırası” öbür yüzyılda kaldı
İlla kalacaksa “çerçevenin içindeki çakırlıktan” nasip
Dedim ya,
“Ömür törpüsünün” hatırına
Bir “Köprü Altı” hatırası kalsın
Gelip geçerken bakarsın hiç değilse
Nasılsa birisi gülümserken “İki Gözün”
Diğeri kaşlarınla kavgalı, kalkık
Hala oturamamışsa yerine
Bil ki yapacağım bir şey yok artık…!
İki dünya yetmemişti ya bize,
Yetmeyecek anlaşılan!
Üçüncüsü ne olur, ne olmaz diye
Hala yedekte bekliyor Türklüğümüz…
Umut mu dedin koşarken son vapura
Pek emin değilim ama
Ne ödenecek kira, ne fatura
Nede “üçüncü ihtimaller” kalkmadıkça tedavülden
Bil ki “İki Gözüm”
Veremeyiz el ele,
Diz dize…
İşte bu nedenle
Ne sevdamız sevdaya benzer,
Ne de biz bize…
14.07.2011
Mustafa BayKayıt Tarihi : 14.7.2011 16:45:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İyi/kötü şiir yazan pek çok kişinin, en azından “İstanbul Hatırası” niyetine, bu güzelim şehirle ilgili bir şiiri vardır sanırım… Benimki de onlardan biri işte…
İSTANBUL ŞEHRİNİN KURULUŞU(Evliya Çelebi, Seyahatnâme' sinden)
Osmanlı Devleti'nin hükümet merkezi ve Yunanlıların tahtı Makedonya yani İstanbul şehrinin Hz. Süleyman tarafından kurulduğuna dair birçok tarihlerde kayıt vardır. Kur'an-ı Kerim'de fethi tarihini 'Beldetün tayyibetün' olarak bulmuşlardır. 'elif lam mim gulbeti'r- Rum..' dan murad İstanbul'dur, demişlerdir. Bazı tefsirciler de 'Beldeler arasında onun gibisi yaratılmadı' sözünden Makedonya kalesinin kastedildiğini söylerler. Kısacası, gulgule-i Rum, velvele-i Rum, debdebe-i Rum ve galebe-i Rum öyle bir ülke ki, yeryüzünde eşi yoktur!
Yunan tarihleri ve diğer tarihçiler İstanbul'un kuruluşu hakkında hepsi aynı düşüncededirler. İshak kavline göre, Peygamber efendimizin doğumundan 1600 sene önce, Davut oğlu Süleyman Aleyhisselam kaf'dan kaf'a, ins ve cinlere, vahşi hayvanlara ve kuşlara hükmetti. Ama batı Okyanus denizinde Ferenduz adlı bir adada, Sidon adında büyük nam kazanmış bir padişah vardı. Gayet gururlu idi. Hz. Süleyman'a itaat etmeyip başkaldırmıştı. Hz. Süleyman yer götürmez bir ordu ve büyük bir hayvan sürüsü ile Sidon Şah'ın üzerine gitti. Sidon'un bütün ülkesini harab edip, halkını esir etti. Sonra hükümdar Sidon yakalanıp Hz. Süleyman'ın huzurunda ateşte yakılarak öldürüldü.
Fakat Sidon'un yeryüzünde eşi benzeri olmayan peri yüzlü, melek görünüşlü, çok güzel bir kızı vardı. Hz. Süleyman o kızı ganimet olarak aldı ve onunla evlendi. Zira o sırada Hz. Süleyman bekâr idi. Yemen diyarında Seba melikesi Belkıs, Bursa nahiyelerinden Aydıncık denilen yerde ve Süleyman Peygamber yalnız kalmıştı. Bunun üzerine Sidon'un kızı Aline ile evlenip, onu Rumeline götürmüştü. Kız şeytanın aldatması ile daima ağlardı.
İnanın, şiirin altında isim, imza olmasaydı ine tanırdım bu kalemi, sevgiye sıcaklığı, düşmana dik duruşu, vatan sevgisini her şeyin üstünde tutuşuyla... Mustafa Bay şiirleri işte böyle bir birikim, sözcüklerin ve zamanların ustaca harmanlanışı...
Yine muhteşemdi, kutluyorum öğretmenimi ve güçlü kalemini... Sevgim, saygımla...
TÜM YORUMLAR (61)