Yalnızlıklarından sıyrılınca günler çağır mağrur suskunluklarına
Acılarının çelik göğsüne çiçekler ek, boş ver yitik hazanlarına
Sevgisiz örülen bütün duvarlar çürüktür, yıkılır bir gün nasılsa
Kopar seni sıkan kelepçelerini, yeni yarınlar yarat içindeki aşkla.
İnip kalkarken göğsümüz, biz yüreğimizdeki eski gravürlerin gözlerine tutunarak bedenimizdeki gölgelerin ak kâğıtlarına şiirler yazarız, avuçlarımıza yaşamak büyüsünü sürerek. Ortaçağdan kalma sevdaların kılıç sürtünmelerinde yağmur dileriz mağrur uykusuzluğumuza. Ardımızdan gelen acıların utangaç mırıltılarına gizler yükleyerek, hiçbir sesin silemediği, hiçbir sözün avutamadığı güz rüzgârlarında, yaramızı saracak sevdalar dileriz yaşamdan.
Usulca yumarak gözlerimizi, yaşadıkça çoğalmanın, çoğaldıkça derinliği hesaplanamayan binlerce kuyunun keder suyunda, umutlarımızdır narince tükenen. Kıraç topraklarımızın ölüm hikâyelerinde kirpikleri maviye çalan sevdaların atardamar hücreleriyle gülümseriz hayata. Çığlıklar dokuduğumuz, ayrılık hikâyeleri okuduğumuz bu mavi atlasta her köşe başında yeni sevdalar ararız kendimize, her çiçekten bal sağıp, özlemin gergefine yeni sevda haritaları çizeriz.
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,