Konya-1(seyahat yazısı)

Lokman Ali Yavuz
111

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Konya-1(seyahat yazısı)

Kızılderililer, komşun hakkında hüküm vermeden önce iki ay onun makosenleriyle yürümek gerektiğini söylerler. İki gece kaldığım bu ney kokan şehri nasıl kaleme alacağımı düşünürken, birden şehrin manevi havasına uygun olarak besmele ile başlamam gerektiği kanısı uyandı bende ve bende öyle başlıyorum.
Bismillah…
Şehirlerin şehrinin, yeşile mavi bakan gözlerini arkada bırakıp En’lerime hoşça kal derken Konya seferim başlamış oluyordu. Zihnimde bile daha birkaç saat ötesine kadar olmayan Konya düşüncesinde, bana bir sırt çantası mal varlığım eşlik ediyordu.
Servis otobüsü daha otogara varmadan Konyalı Özgür, ülkemin başka tür bir soğuk gerçeğini hatırlattı. Özgür tarih öğretmenliği mezunu ancak, şu an Konya iş bulma kurumunda memur. Daha önce gitmenin bir türlü nasip olmadığı bu şehre gitme heyecanımı, Özgür’e ard arda sorduğum soruları fark edince anladım. Gideceğim şehrin ilk insan profiliydi Özgür. Sevecen, samimi. Habersiz gittiğim için sitem eden yürekleri gülen dostlarım gibi.

Otobüsümüzün gri şehir üzerinden yolculuğa devam etmesi pek umurumda olmasa da, otogarda ufak bir sorunu dahi çözemeyen bir şehrin ülkenin sorunlarına yerinde ve zamanında çözüm bulmasını beklemek biraz safdillik olur düşüncesi uyandı birden.

Otobüs; “Gel gel ne olursan ol yine gel.” Felsefesinin nakşedildiği şehre döndüğünde ne yol yorgunluğu ne de uykusuzluk kaldı bende. Artık yol boyunca başımı camdan dışarı çevirip gördüklerimi not almaya başlayacağım. Özgür, hiçbir şeyi kaçırmamam için beni ara sıra uyaracaktı.
Yolda, nice hasret türküsünde sitemle bahsedilmiş, yalnızlıklarını sadece kendileriyle paylaşan telefon direklerini coğrafi atmosfere renkleriyle uyum sağladığını gördüm. Boz ile kır’ın birleştiği göz alabildiğine uzanan bu yol perspektifinde ilerledikçe, tevazuda yerlere kadar eğilmiş birkaç salkım söğüt görüyorum. Yeşilin varlığını hatırlatıyor insana.
Yük taşıyan kamyonlar geçiyor sıralı. Sabahın bu ilk saatlerinde, yükten ziyade şoförlerin, uykularını, yorgunluklarını, hasretlerini taşıyorlar sanki. Reklam tabelasında zoraki gülümseyen çocuk, O’na belki kendi çocuğunun içten tebessümünü hatırlatıyor. Yalnızlığın baş ağrıtıcı halinde, sabah güneşine doğru gitmenin zorunu aşarken, en yakın dinlence yerine kadar hangi türkünün yüreğinden tutacağını kim bilebilir?
Tarlasında keven bitenler,
Gitti bir daha gelmediler.
Dizeleri dökülürken dudaklarımdan, mecburi terk edişlerin acısıyla akan bir damla gözyaşının yanaktan süzülen duymazlığı gelince aklıma garip bir burukluk kapladı içimi.
Tavşançalı’dan geçerken, büyük şehirlerde çok para kazanıp, küçük yerleşkelerde bulunan evlerinde yaşamlarını idame ettirenlere inatmış gibi yapılan züppe binaların iğreti sırıtışları görünüyor.
Bahçesinde otlar biten fabrikalar ekmek yokluğunun izlerini taşıyor. Ülkemizin bir çok bölgesinde rastlayabileceğimiz kaynakların, etkin planlama yapılmadan, gerekli pazar araştırması yapılmadan ve tabi ki yönetişimci yöneticiler olmadan yapılan buna benzer yerler reklamın gazı kesilince ortada kala kalıyor. Gereklilik-süreklilik-karlılık……..
Muavin kur yaptığı kıza otuzikilik tebessümlü cümleler kurarken, yüzünde Anadolu’nun bütün ışığını görebildiğim Tavşançalı’dan binip yan koltuğa oturan, altmış beş yaşındaki, kısa boylu tonton, duru yüzlü amca onları tebessümle izliyordu. Otobüs şoförü muavinin ilgisini dağıtmak amaçlı mı bilmem ama uyandırma servisini başlattığında saat: 09:42 olmuştu. Toplu izlenemeyeceğine dair, yasal uyarılı film başladı. Konya yolunda kadınların ve çocukların çoğunlukta olduğu bir otobüste izlenebilecek en son film olduğunu düşünüyorum. Filmde geçen argo söz ve küfürleri duyan edeple büyütülen çocuklar, annelerin yüzüne bakıyor ve kadınlar yüzleri kızararak başlarını yere eğiyordu. İvedi otobüslerden kaldırılması gereken İvedik’li bu film için otobüs firmasına ömür boyu protesto edeceğimi tahmin ediyorum.
Uçsuz bucaksız anızları görüyorsunuz bu mevsimde. Tarlalar biçilmeden başakları gür görmek isteği uyandı birden. Su-ikinci ürün.
Saat: 10:00’da 29 derecede görev yapan polisler, birkaç yüz metre ilerde pusuya yatmış minibüsün hız ölçerinden geçemeyen araçları hizaya çekiyor. Zor iş, toprağın sıcağın etkisini birkaç kadar arttırarak insanın yüzüne çarptığını hissediyorsunuz. Empati.

Kim bilir kaç yaşamı eskittiği bilinmeyen örene dönmüş kerpiç evler görünüyor. Yol uzamakta bu kadar ısrarlı davrandığı süre içerisinde ara sıra da olsa ister ağaçta, ister yoncada ister pancar da olsun yeşili görmek güzel.
Cebren yukarı çekilen sular, pancarı ıslatırken suyun azizliğinin verdiği serinlik insanın içini ferahlatıyor. Bu öğlen sıcağında, fıskiyeden çıkan suyun daha toprağa düşmeden buharlaşmadan ötürü büyük bir bölümünün kaybolacağının bilinmesi gerekir. Bu durum bana, GAP’ta yapılan sulama yanlışını hatırlattı. Çiftçiler, etkili su kullanımı konusunda eğitilmeden, en değerli kaynağımız olan su israf edilmektedir. Halbuki her geçen yıl daha derinlerden çıkan suların zamanla kuyuları artık terkedilmiş duruma da getireceği unutulmamalıdır.
Yol kenarında, kadınların alınlarından nohuda akan teri görüyorsunuz. Topraktan kalkan tozların her ne kadar ağızlarını eşarplarla kapatsalar da ağza burna doluşu geliyor gözünüzün önüne. Bereket, bereket bu topraklar her anlamda bereket kokuyor. Tek yakarış SU SU SU. Ümidim.
Beyhude afaki söylemler değildir vatanı sevmek. Taşına toprağına sahip çıkmaktır. Toprağını yele, sele vermemektir vatanı sevmek.
Hangi tarımsal yanlışın neden olduğunu bilmiyorum ama ay çiçekleri keşke körpe iken boyunlarını bükmeselerdi.

Konya girişinde, yolların aksine yeşil için verilen emeği görmeye başlıyorsunuz. Aklıma acaba bütün Konya halkı bir yıl yediği meyvelerin çekirdeklerini biriktirip, dağa taşa ekse ne kadarı tutar diye geçiriyorum.

Ve Takkeli Dağı’nın şehri kollayan mağrur duruşunu görerek şehre giriyorum…

Lokman Ali Yavuz
Kayıt Tarihi : 6.9.2008 16:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Lokman Ali Yavuz