Şimdiye kadar yaşananlardan çıkan istatistiklere göre deprem gibi felaketlerde kurtarılmaların yüzde doksan beşi mahalle sakinleri tarafından gerçekleştiriliyor. Başka bir yerden yardım gelene kadar en yakındaki komşu koşuyor imdada. O yüzden toplum genelinde düşündüğümüzde tek bir kişinin bilgilenmesinin bile hayati önemi var. Benim de bu tür bilgiler edineceğim bir eğitim programına katılma sebebim buydu. İstanbul’da süren eğitimin son kademesi, Zonguldak’ta teorik ve pratik bölümün iç içe olacağı haftaydı.
Gece saat 01.00 gibi sözleştiğimiz üzere, Ankara yolundaki Küçükyalı durağına gidip beklemeye başladım. Gelen minibüse bindiğimde içerisi oldukça karanlıktı. Gözlerim karanlığa alışır alışmaz ekipten kimler katılmış diye seçmeye çalıştığımda aralarında hiç kadın olmadığını fark ettim. Olsun, bu sebeple pilavdan dönecek halim yok. Minibüs de zaten çoktan yola koyulmuş durumda. İstanbul’daki eğitime katılanlardan sadece bir kişiyi yakın tanıyordum. Birlikte gideriz diye konuşmuştuk eğitime katılma kararı verdiğimizde. Dolayısıyla şimdi de ilk iş olarak Ronin’i aradı gözlerim aralarında. Nerede olduğunu sorduğumdaysa, onun bir iki gün içinde bize katılacağını öğrendim. Neyse ki Ronin'in arkadaşı olması bakımından Barış'ı biraz tanıyordum.
Giderken bir yerde çay ve ihtiyaç molası verildi. Yol kenarında kurulmuş küçük bir oda gibi duran bu yerde herkes bir şeyler atıştırırken ben karanlıkta tuvalete nasıl ve ne şekilde gideceğimi hesaplıyordum. Tuvaletin yemek yediğimiz bölümden uzakta olduğu yetmezmiş gibi kadınlara ait bölümü de dağlara bakan taraftaydı. Barış’a lavaboya gideceğimi, bilgisi olmasını söyledim. “tamam” dedi. Orada kendi başıma kaldığımda ilk yaptığım şey, onun telefon numarasını gerekirse anında arayabilmek için çağrı listeme yerleştirmek oldu. Bu işte bir terslik vardı. Şımarık bir kadın olup ağzımı burnumu eğerek yardım isteyecek biri değildim ama öyle ıssız bir yerde tek başına tuvalete gitmem de riskliydi. Döndüğümde Barış, yemek yenen bölümün kapısında ayakta dışarıyı seyrediyordu. Çaktırmadan bir takip olayı mı? Bir terslik olsaydı görüş alanında değildim, diye düşündüm. Ama “benimle gelir misin” demedim ki giderken; “bilgin olsun” dedim. “Yok yok senle geleyim” mi diyecekti yani. Anlaşılan bu eğitim benim için düşündüğümden de zor geçecekti.
Epey dağ tepe dolaşıp Armutcuk’a ulaştığımızda bizi ağırlayacak olan TTK (Türkiye Taşkömürü Kurumu) misafirhanesini bulduk ki; köyün tam tepesinden denize hakim görüntüsüyle oldukça güzel bir yer. Hemen sıcak bir çay ikram edildi bize “hoş geldiniz”in eşliğinde. O sırada bir görevli yanıma yaklaşıp sessizce “Hanımefendi, odaların tamamını alt katta mı, yoksa üstte mi yapalım? ” deyince şimdiden o kadar erkekmişim havasına girmiş olmalıyım ki; bu soruyu niye bana sorduğunu anlayamayarak “ Ekip lideri ben değilim ki, o nasıl diyorsa öyle yapın” dedim. ”Biliyorum ama ben size soruyorum. Bir tek sizi yukarı versek olmaz. Siz nasıl rahat edecekseniz ona göre davranacağız” deyince “ Alt kat için hazırlanmışsınız zaten. Böyle iyidir” dedim. İlk anda sorun çıkaracak hâlim yok.
Hemen ilk gün teorik eğitim başladı. Maden ve çam ağaçlarından nasıl destek yapıldığı anlamına gelen “tahkimat” konusunda bilgiler verildi. Notlar tutuldu. Ertesi sabah madende havalandırma yapılacakmış. Bu nedenle bizlerin madene inmesi için koşulların uygun olacağını söylediler. Bu demektir ki; biz orasının en yoğun kömür dumanıyla sarılı halini görmeyeceğiz bile. Bana gelince; programın bünyesinde böyle bir pratik bekliyor olsam da bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim doğrusu. Öncesinde oraya uyum sağlama şansımın olacağını umuyordum. İçimde, kendime bile söylemesem de korkular büyüyüp küçülüyordu. Güvenlikten sorumlu maden mühendisiyle konuşmak en iyisi galiba. Ayaküstü de olsa, ikili sohbet yaratabilirsem konuyu usturubuyla açmalı. Bir baktım misafirhaneye geliyor. Doktorunu arayan hasta misâli sevindim. Ama o, beni rahatlatacağı yerde aşağıda dipsiz ve başka hiçbir yerde görülemeyecek kadar koyu bir karanlığın olduğundan söz edip ” Kendini hazırla” diye ekledi. Aşağısı gerçekten o kadar ürkünç mü; yoksa benim o telâşlı, meraklı, çekingen, kafası karışık hâlim, bir eğlence malzemesi mi oldu acaba onun için? Tanımıyorum ki, şıkları doğru değerlendirebileyim.
Yemekten sonra, köyün çıkışındaki lokâle inildi hep beraber. Yoğun sigara dumanı altında inleyen bir yer. Biraz muhabbet sonrası bizimkiler, kâğıt oynamaya başlamazlar mı…Misafirhaneye o karanlıkta kendi başıma geri dönemeyeceğime göre belli ki burada saatlerce onları bekleyeceğim. İşte kâğıt oyunlarıyla yıllarca ilgilenmemenin cezası bu. Bu durumdan nasıl kurtaracağım kendimi, diye kara kara düşünürken öğrendim ki; gelirken bize yol boyunca sürücülük yapan arkadaş, İstanbul’a geri dönmek için birazdan yola çıkacakmış. Hemen yanına gidip; “ beni de yukarı atıverin” dedim, gözlerim parlayarak. Misafirhaneye sağ salim dönmüştüm ama yanımda ne bir kitap, ne bir dergi, ne de gazete var. İstanbul’da yola çıkmadan önce telefonda sormuştum da üstelik, yanıma kitap alayım mı, diye ama; “alma akşamları hep birlikte sohbet edilecek” denmişti. Neyse bu, ilk gece daha… Moral bozmak için erken. Öğrendiğime göre; Barış ve oda arkadaşı Aydın misafirhanedelermiş o gece. Doğru ya; kâğıt ekibinde değildiler. Demek ki düşündüğüm kadar yalnız geçmeyecek akşamım. Odalarına gittim hemen, kendime arkadaş bulmanın sevinciyle. Ooo onlar kitap almışlar yanlarına ve okuyorlar. Bana da bir gazete verdiler. Okudum. Bitti. Eee artık konuya girmek gerek…
- Barış, benim yarın aşağı inmeyle ilgili tedirginliklerim var. Normalde tansiyonum çok düşüktür ve birkaç kez beklemediğim zamanda bayıldım. İnmek istiyorum tabii, ama aynı şey başıma yine gelirse diye endişeleniyorum doğal olarak. Buradaki insanlar içinde tek yakınım, sensin. Aşağıda ekibi ikiye böldüğünde lütfen senin olduğun grupta olayım. Senden cesaret alırım.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Gidilen gelinen yerlerin roman tadında anlatılması dinlendiriyor. Bakış açısı, izleme ve gözlem paylaşımı çok keyif verici. Bir eğitim programı için onca bay arasında bir bay film gibi. Çok kolay kutlayan insanlarız; bu türü bayanları içtenlikle kutlamak gerek.
'Neyse ki Ronin'in arkadaşı olması bakımından Barış'ı kısmen tanıyordum.' Güven arayışının zarifçe seslenişi.Ronin'in bıraktığı kalıcı güvenelir imajı sevdim hemen. Kapalı yerlere inmek ürkütücü. Korktum. 'Ronin’i arayım en iyisi. Hiç mi gelmeyecek? Onun daha önce madene indiğini biliyorum.' Bulunmadığın yerlerde başka zamanlara bırakılan destek olma gücü bir insan açısından kıcanç verici olmalı.
Köyün tam tepesinden denize hakim tavrıyla oldukça güzel bir yer olan misafirihanede masanın etrafında toplanıp kağıt oynamak öyle sıkıcı, öyle sıkıcı ki... Öfff.
Eğitim amaçlı gidilen yerlerin keşfedilmeyi bekleyen yönleri ne kadar da dinlendirir oysa.
Kömür madeninde bir bayan ne kadar da anlamlı.
Telefonda konuşulan arkadaşın şakavari kuşkusunu bayların oluşturmadığı bir dünya olacak mı? Olacak.
Devamındaki izlenimleri merakla bekliyorum.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta