"KOMŞULUK İLİŞKİLERİMİZ VE YARDIMLAŞMA DUYGUMUZUN GİDEREK ZAYIFLAMASI"
Konuya üç yıl komşuluk yaptığım fakat işlerim nedeniyle pek bir araya gelemediğim bir yan komşumdan bahsederek başlamak istiyorum. Daireyi satın alıp yeni evime taşınmadan komşuların şeceresini alıp tanımıştım. Zaten araştırmaya da gerek yoktu. Hemen herkes kendinin bizzat ne olduğunu gösteriyor. Komşularda bir birlerinin ahlâken, huy ve davranışlarını ne oldukları söyleyip birbirlerine anlatıyorlardı. İlk karşılaşmamda yanılmış olabilecekleri veya biraz esnek davranıldığında olumsuzlukların ortadan kalktığını gördüm, fakat hemen yan bir komşum vardı ki hiç mi hiç anlatılandan ve kendisini ilk tanıdığım hal ve hareketinden karakterinden taviz vermiyordu. Bu kişinin sağlık probleminin olduğunu, topluma kazandırılmasının gerektiğini düşündüm. Bina sakinlerine, site sakinlerine anlatmaya çalıştım, ama kimse düşünceme katılmadı. O ters adamın birisi deyip kestirip attılar. Adam zaten apartman kurulalı otuz yıl olmuş, binanın demirbaşı imiş. Herkes sadece binada değil sitede tüm çevrede adamı tanıyorlarmış. Ben kararlığımdan vaz geçmedim. Geldim gittim adamın halini hatırın sordum. Bana karşı hep “hı” deyip ayrılıyor. Bir diğer karşılaşmamızda yine görmezden geliyordu. Sekiz ay kadar binadan yine ayrı kalmak zorunda kaldım. Dönüşümde bu zatın ağır hasta olduğunu duydum. İşlerim nedeniyle binada yine kalamadım. Ama bir ara eve gelişimde komşunun kapısında bir kaç çift ayakkabı gördüm. Hastaneden gelmiştir diye düşündüm. Kapısının önünde bir bayan, ayakkabıları düzeltiyordu. Bayan eşiymiş ama tanımıyordum. “Komşu, beyefendi hastaneden döndü mü?” diye sordum. Aldığım cevap şu oldu: “Eşim öldü. İki gün oldu. Cenazesinde hiç kimse yoktu, hiç kimse” dedi. Ben, çok mahcup oldum. Aradan on gün geçti. Karşı komsuyla karşılaştım “Haydar ağa ölmüş, benim iki gün sonra haberim oldu” dedim. Tam “çok üzüldüm” diyecektim ki “neee, ölmüş mü?” dedi. Ben iyice şok oldum. Adamın kapı komşusu öleli on günü geçmiş, haberi yok. İşte komşulukta bu hale gelmişiz.
Alt katta oturan komşusunun aldığı nefesi duyuyor, rahatsız oluyor. Alta üste fark etmez. Eline ne geçerse fırlatıyor. Kapıları çarpıyor. Pencereden ekmek bezi çırpıyor. Yaptığı komşuluk yüzünden komşusuna Kiralık ev arattırıyor. Ev sattırıp göçmesine sebep oluyor. Oysaki acı günümüz tatlı günümüz komşu ile değil mi? Düğünümüz, bayramımız, cenazemiz neyle nasıl oluyor. Yakın akrabalarımız duyayım geleyim diyene kadar bizim evimiz yanar, canımız çıkar.
Komşuyu görünce hal hatır sormak, ziyaretine gitmek gerekmez mi? Peygamber efendimiz buyurdu ki “Komşunun miras gibi hakkı vardır, oda komşuluk hakkıdır. Eğer Müslüman ise sende iki hakkı vardır. Biri Müslüman hakkı, birisi komşu hakkı”
Komşuluk köyde şehirde fark ediyor mu? Etmiyor elbette. Şehirde lavabonun sızan damlayan suyu komşuyu rahatsız ediyorsa, köyde de komşunun evinin dibinde hayvan gübresi, küspe, yem kokusu… Şebekeye yakın yerlerin, kör tapa olan yerlerin suları devamlı akıyorken; en alt kısmın üst tarafında kalan haneler, kapalı şebeke hattının alt tarafından su alan haneler zaman zaman içmeye su bulamaz. Suyu akan tonlarca su tüketirken hem de. Bahçesinde meyve yetiştiriyor, hayvanlarını suluyor. Suyu keyfî akıtıyor. Bahçesini yalancı cennete döndürüyor. Fakat bir bardak suya muhtaç kalan komşusunu düşünmüyor.
Komşuluk ilişkilerinde başta gelen unsurlar.
Komşularımızla daha iyi diyalog kurmak için bir birimize ikramda bulunmak, Komşuda piştiyse bize de düşer hesabı. Birlikte yemek içmek komşuluk ilişkilerini daha sıcak kılar.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta