Öyle bir insan..
Hep aşkımı anlattım,
Birbirine yabancı dillerde...
Dilimden yabancı konuşan gözlerimle,
Tenimden farklı söyleyen hislerimle.
Sana yabancı değildi hiçbiri ama,
Hepsinin anlattığı bir tek şey vardı;
Gözleri dolmuş bir garip çocuk gibi,
tepe sırtında kaybolmuş,
birbaşına,
annesine kavuşur da hüngür hüngür ağlar ya;
ayrılığın birikmiş burukluğu
bir anda döküldü dilimden
Kıvrımlı yolları
Taş küpeştesi
Kucak gibi açılan
Dış pabuçları ve basamakları
Yılların yorgunluğunu sırtlamış
Esir yüreğin
Bir elim deryada,
Deli divane
Mavi dalgası
Deruni yüceliği
Mısra mısra dizeleriyle
İlmik ilmik dokunmuş,
Suç olmayan düşünceler geçiriyorum içimden
Masum, özgün ve çocuksu.
Boş meydanda,
Çınar gölgesinde,
Ama sensiz.
Lavinia’nın şairi var sadece
Rüzgar buluta dokundu önce.
Ve Mavi ağladı gökyüzü
Katranlaşmış yeryüzünün üstüne...
Yaşamak bazen güzelliğin üzerine
etraftaki kir pasağın yapışması gibi.
Cumba penceremin dışında
Son sürat bir hayat
Hırçın, yorgun, kaygılı
Kar, salkım salkım dökülür
Kütle kırıntılı bozkır toprağa
Güneş görünür görünmez
Sisler Dağı’nın
Bir yamacı aç yırtıcı
Hançer ağzı, keskin.
Bir yamacı ana kucağı
Olabildiğine dingin.
Ne vardı bu kadar
hüzünlü olmasaydı sonbahar..
Yaprak solmasa,
Dindirmeseydi yağmur damlaları böylesine,
tozu toprağı..
Ve sen gitmesen,
Tepe sırtında bir başına
İhtiyar bir çınar
Akenleri bir dizi top top.
Akasyaların arasından
Bozkırda bir kırlangıç belirir
Gerdanlı parlak tüyden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!