Köhneleşmiş Bir Ruhun ve İlişkilerin Ana ...

Ferdi Sertkal
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Köhneleşmiş Bir Ruhun ve İlişkilerin Anatomosi

Duyguların Esiri Olan ve Kendi Değerlerini Yaratmayan İnsan: Köhneleşmiş Bir Ruhun ve
İlişkilerin Anatomisi

İnsan, doğası gereği düşünen, sorgulayan ve anlam arayan bir varlıktır. Ancak herkes bu
yolculuğa çıkmaz. Bazı insanlar, kendi değerlerini inşa etmek yerine, başkalarının belirlediği
normlara ve anlık duygularının etkisine kapılarak yaşarlar. Kendi doğrularını oluşturmamış,
akıl ve iradesiyle hareket etmeyen bireyler, zaman içinde zihinsel ve ruhsal olarak köhneleşir.
Bu çürüme sadece bireyin kendi iç dünyasında değil, insan ilişkilerinde de ciddi sorunlara yol
açar.
Duygular, insanın en güçlü ve yönlendirici unsurlarından biridir. Ancak, bir insanın tüm
hayatını sadece duygularıyla yönlendirmesi, onu zayıf, bağımlı ve kırılgan hale getirir.
Duygular, aklın süzgecinden geçmediğinde birey sürekli bir belirsizlik içinde yaşar. Kendi
değerlerini oluşturamamış bir insan, çevresine uyum sağlamak adına başkalarının değerlerini
sorgusuzca benimser. Bu durum, bireyin hem kendine hem de ilişkilerine zarar vermesine yol
açar.
Duyguların Esiri Olmak: Zayıflığın Gölgesi
Duygular insan yaşamında büyük bir öneme sahiptir. Sevgi, öfke, kıskançlık, korku, hırs,
şefkat gibi hisler, insanı harekete geçiren temel güdülerdir. Ancak, sadece duygularıyla
hareket eden bir insan, yönünü bulamayan bir gemi gibi savrulur. Öfkesine hakim olamayan
biri, en küçük anlaşmazlıkta insanlarla bağlarını koparır; kıskançlık duygusunu kontrol
edemeyen biri, çevresindeki insanlarla sağlıksız bir rekabet içine girer; sürekli haz peşinde
koşan bir insan, uzun vadede anlam ve tatmin duygusunu kaybeder.
Kendi değerlerini yaratmamış bir birey, duygularını kontrol edemediği için insan ilişkilerinde
de istikrarsızlık yaşar. Bir gün sevdiği insana büyük bir bağlılık gösterirken, ertesi gün en
ufak bir olumsuzlukta onu hayatından çıkarabilir. Karşısındaki insanın ilgisine ve
davranışlarına göre sürekli değişen, kendi iç dengesi olmayan biri, gerçek anlamda sevemez
ve sevilmekte de zorlanır. Çünkü o, aslında karşısındaki insanı değil, onun kendisine sunduğu
duygusal tatmini arzulamaktadır.
Kendi Değerlerini Yaratmamanın Sonucu: Ruhun ve İlişkilerin Çürümesi
Bir insan kendi değerlerini oluşturmadığında, zaman içinde içsel bir boşluğa düşer. Bu
boşluğu doldurmak için genellikle dış etkenlere bağımlı hale gelir. Onaylanmak, sevilmek,
takdir görmek gibi dış faktörler, bireyin varlığını anlamlandıran unsurlar haline gelir. Bu da,
onun sürekli olarak başkalarına bağımlı yaşamasına neden olur.
Bu bağımlılık insan ilişkilerinde farklı şekillerde kendini gösterir. Örneğin, bir insan
sevildiğini hissetmek için sürekli ilgi arıyorsa, karşısındaki kişinin ilgisi azaldığında büyük
bir boşluk hisseder. Eğer birey, kendi değerleri üzerine inşa edilmiş bir özsaygıya sahip
değilse, bu tür bir ilgisizlik karşısında kendini değersiz hisseder ve duygusal çöküş yaşar.
Aynı şekilde, onaylanma ihtiyacı duyan biri, kendi düşüncelerini ve inançlarını sorgulamadan
başkalarının fikirlerini benimser. Bu da onun zamanla özgünlüğünü kaybetmesine ve
toplumun şekillendirdiği bir kuklaya dönüşmesine neden olur.
Kendi değerlerini yaratamamış bireyler, insan ilişkilerinde iki uç noktada hareket edebilir: Ya
tamamen birine bağımlı hale gelirler ya da insanları yalnızca kendi çıkarları için kullanırlar.
Birinci durumda, birey kendisini birine adayarak, o kişinin sevgisini ve ilgisini kaybetmemek
için kendinden ödün verir. Böyle bir ilişki, sağlıklı bir sevgi bağından çok, korku ve
bağımlılık üzerine kuruludur. İkinci durumda ise, birey ilişkilerinde sadece kendi
menfaatlerini düşünür, çünkü duygusal derinliği ve ahlaki ilkeleri yoktur.
Bağımlı İlişkiler ve Kendi Değerlerini Yitirme
Bağımlı ilişkiler, kendi değerlerini oluşturamamış bireylerin en sık karşılaştığı sorunlardan
biridir. Bu tür ilişkilerde taraflardan biri, diğerine duygusal veya maddi anlamda bağımlı hale
gelir. Karşısındaki insanın sevgisi, ilgisi veya desteği olmadan kendini eksik hisseder. Bu
durum, zaman içinde bireyin benliğini yitirmesine yol açar.
Bağımlı ilişkilerde sıkça görülen belirtiler şunlardır:
• Karşı tarafın onayına ihtiyaç duymak
• Kendi istek ve sınırlarını görmezden gelerek karşı tarafın beklentilerine göre hareket etmek
• En ufak bir mesafede kaygıya kapılmak ve terk edilme korkusu yaşamak
• İlişkinin biteceği düşüncesiyle sürekli fedakarlık yapmak
• Kendi benliğini unutup tamamen karşısındaki kişiye odaklanmak
Bu tür bir ilişki içinde olan birey, kendini sürekli bir belirsizlik ve kaygı içinde bulur. Çünkü
karşısındaki insanın davranışları onun ruh halini doğrudan etkiler. Eğer karşı taraf mesafeli
davranıyorsa, bu kişi kendini değersiz hisseder; eğer yoğun ilgi gösteriyorsa, bir anda kendini
mutlu hisseder. Duygusal iniş çıkışlar, bireyin ruh sağlığını olumsuz etkiler ve zaman içinde
yıpranmasına yol açar.
Bu, aslında insanın kendine sorması gereken en temel sorulardan biri. Gerçekten aşkı mı
arıyoruz, yoksa sadece arzularımızın peşinde miyiz?
Aşk, derin bir bağ, güven, fedakarlık ve zaman içinde gelişen bir bağlılık gerektirir. Aşk,
kişinin karşısındakini olduğu gibi kabul edebilmesi, onun ruhuna dokunabilmesi ve birlikte
büyüyebilmesidir. Arzu ise daha çok anlık tatminlere dayanır. Fiziksel çekim, tutku, heyecan
ve sahip olma isteği gibi duygular, çoğu zaman aşk sanılabilir ama temelde geçicidir.
İnsan ilişkilerinde sıkça karşılaşılan bir yanılgı, arzuların aşk sanılmasıdır. Biriyle
birlikteyken hissettiğimiz yoğun duygular, özlem, kıskançlık ya da tutkulu anlar, aşkın bir
parçası gibi görünse de, eğer bu bağ ruhsal derinlik taşımıyorsa, zaman içinde kaybolur.
Birini gerçekten sevdiğimiz için mi yanındayız, yoksa bize hissettirdiği duygulara bağımlı
olduğumuz için mi?
Bu soruya dürüstçe cevap vermek, kendi iç dünyamızla yüzleşmeyi gerektirir. Eğer
arayışımız sadece arzularımızı tatmin etmekse, ilişkilerimiz yüzeysel ve geçici olacaktır. Ama
gerçekten aşkı arıyorsak, bu yolculuk sadece başkalarını tanımak değil, kendimizi de
keşfetmek anlamına gelir.
İnsan İlişkilerinde Özgürlük ve Değer Yaratımı
Gerçek özgürlük, bireyin kendi değerlerini oluşturmasıyla mümkündür. Özgür insan,
başkalarının onayına ya da sevgisine bağımlı olmadan var olabilen insandır. Kendini bilen,
kendi doğrularını inşa etmiş ve duygularını kontrol edebilen birey, hem kendisiyle hem de
çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurabilir.
Kendi değerlerini yaratmış bir insanın insan ilişkilerindeki farkı şunlardır:
• Karşısındaki kişiye bağımlı değil, bağlıdır. Sevdiği insanla bir hayat paylaşmak ister, ama
kendi benliğinden ödün vermez.
• İnsanlarla ilişkilerinde çıkar gözetmez, çünkü kendine yeterlidir.
• Başkalarının fikirlerine körü körüne bağlı kalmaz, kendi düşüncelerini oluşturur.
• Eleştiriye açık olur, çünkü kendi doğrularını oluşturmuştur ve bunları geliştirmekten
korkmaz.
• Sevginin fedakarlık değil, özgürlük içinde var olabileceğini bilir.
Gerçek anlamda yaşamak, var olmak ve gelişmek için insanın önce kendisini inşa etmesi
gerekir. Kendi değerlerini belirlememiş bir insan, ne kendi ruhunu ne de ilişkilerini sağlıklı
bir şekilde yaşatabilir. Kendi değerlerini oluşturmuş bireyler, duygularını kontrol edebilir,
insan ilişkilerinde bağımsız ama derin bağlar kurabilir ve en önemlisi, gerçekten kim
olduğunu anlayarak yaşamını şekillendirebilir.
Sonuç olarak, insan ya kendi değerlerini yaratır ve kendi yolunu çizer ya da başkalarının inşa
ettiği dünyada kaybolarak sıradanlaşır. Ya gerçekten var olur ve yaşar ya da bir gölge gibi
başkalarının hayatında figüran olmaya mahkum olur.

Ferdi Sertkal
Kayıt Tarihi : 7.3.2025 00:29:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!