Kıymet Taş Şiirleri - Şair Kıymet Taş

Kıymet Taş

En çok kafama takılıp,en çok değişsin istediğim bakış açısı; erkeğin kadını önce-kadın, kadının da -daha az görülse de- erkeği önce erkek sonra insan (bazen hiç olmayabilir) olarak görmesi, öncelikle cinsiyeti farketmesidir.
Böyle olunca da, oluşacak ilişki ya da iletişim baştan başarısız, yanlış temel üzerine ve eksikliklerle başlamakta.Önce insan olarak,akıl, beyin yürek olarak cinsiyet katmadan başlamayan her tanışıklığın ne getireceği, yada nerde kopacağını tahmin etmek zor değildir.
Burada vurgulamaya çalıştığım, kesinlikle cinsiyeti yok saymak,kuru kuru feminizm sloganı yaratmak değildir.
Kadın olmak, erkek olmak,cinsiyetinin,varlığının,özelliklerinin farkında olmak ve doğallığında yaşamak elbette güzeldir.Gereklidir.
Ancak gerek toplum içinde gerekse ikili ilişkilerde insana birinci bakış cinsiyet olduğunda sorunlar da başlamakta.İnsanın beyni ve kişiliği ihmal edilmekte,en güzel paylaşımlar öldürülmekte,ilişkiler yada bakış açısı cinsiyetle sınırlanmaktadır.
Toplumlarda kadın sorunu değil, insan olma sorunu ele alınmalıdır. Kadını 'haksızlığa uğramış,zavallı,umarsız,mağdur ' ilan etmek,kolay ve moda bir tavır olmaktan öteye gitmezken,erkekleri bu işin 'tek sorumlusu görmek yada göstermek' gibi adaletsiz bir yargıyı da yaratmaktadır.

Devamını Oku
Kıymet Taş

dalları yere eğikti,
bahçedeki 'can eriğinin'
karşı koyamazdı,
ağır yükünü daha da ağırlaştıran yağmura
bir silkinse kırılacak,
silkeleyemezdi damlaları bir basına,

Devamını Oku
Kıymet Taş

Yaşama bakmayı değil,
Yaşamayı öğrenmeli
Nefes almayı değil
Nerde nasıl kiminle
Soluklanacağını bilmeli
Sahi kaç kişinin yanında

Devamını Oku
Kıymet Taş

İlk göz ağrın benim,
en çok benim annemsin
Seni en çok yaşayan
En çok bilenim
Çektiğin dertlerin
Çilelerin, yoklukların, zorlukların

Devamını Oku
Kıymet Taş

Çok eski
D
Ü
Ş (tü) bahçenin derin kuyusu
inerken beline bağlanmış iple
ürkütür ıslak toprak kokusu

Devamını Oku
Kıymet Taş

ne zaman seni yazacak olsam
umarsız kalır tutulur elim
yakıştıramam hiçbir sözcüğü
bildiğim her şey terk eder beni
bulamam anlatamam
gözlerin gelir yapışır gözlerime

Devamını Oku
Kıymet Taş

duvar sessiz,
duvar tepkisiz
ağlamaz,gülmez,hüzünlenmez
isyan etmez...
adı belli duvar...
davar uysal

Devamını Oku
Kıymet Taş

Gerek bırakmaz sözcüğe
Bakışlar yeter
Yufka yürek çabuk ağlar
İnanılmaz sert gözlerde
Güçlüydü hep, hâlâ öyle
İçten severmiş göstermez söylemez

Devamını Oku
Kıymet Taş

Toplumda dengenin sağlanması, insan ilişkilerinin ve özellikle evliliklerin sağlıklı- sağlam temeller üzerine oturabilmesi için, kadın birilerinin kızı birinin eşi, birinin annesi, olmadan önce kendisi olmayı başarmalıdır. Buna inanmak, kadının birey olması için birinci koşuldur. Kadınların sorunları kendi kişiliklerinin farkında olmak gereği duymadıklarından vardır. Ne kadar üzücü ki ezilmişliğini yaratan yine kadının kendisidir. Birçok konuda toplumun ona biçtiği rolü düşünmeden kabul eder. Hatta destekler. Çocuklarını yetiştirirken de aynı yanlış tavrı sergiler. Doğal olarak kendisini yalnızca ev işlerinden sorumlu, iyi bir eş, iyi bir anne olmaya adamış, kişilik geliştirme çabası olmayan anne,kendisi annesi tarafından nasıl yetiştirilmişse,kızını da kendince çok sevdiğinden, aynen kendisi gibi yetiştirmeyi amaç edinir.
Kızına kız olduğunu, ev işlerini öğrenmesini, fazlaca dışarı çıkmamasını, hatta daha ileri giderek fazla konuşmamasını, susmasını öğütler. Kendisinden yaşça küçük de olsa erkek kardeşinin korumasına gereksinim duymasını, yaptırımlarına boyun eğmesini öğretir. Erkek çocuğa da “erkeksin erkek gibi davran, erkek şöyle yapmaz böyle yapar, kız kardeşine –sahip- çıkmalısın,”gibi gereksiz sorumluluklar yükler.. Bu arada baba da daha bir gururla annenin bu sözlerine “benden sonra evin reisi sensin, herhangi bir nedenle yokluğumda annen ve kız kardeşin sana emanet, senin sözün geçer” gibi (erkek çocuk hele de ergenlik döneminde ise daha da canla başla bu yetkiyi üzerine alacak) destekleyici sözlerle farkında olarak ya da olmayarak erkek çocuğa sonuna kadar kullanacağı bir sahiplik ve üstünlük hakkı verir. Evde böyle dayatılan erkek çocuk dışarıda da aynı sözüm ona üstünlük aşılamasıyla karşılaşır.çünkü toplum olarak da çok hevesliyiz ya da takıntılıyız “erkeklik” aşılamaya, kanıtlamaya.-İnsan ister istemez bir kompleks mi söz konusu da erkeklik takıntımız var diye düşünmekten kendini alamıyor -
Özetle çocuklarımızı kendimiz gibi yapmak için elimizden geleni yaparız.
Eğitim görmüş kadınlar bile eşlerinin yanlışlarından bahsederken 'sonuçta erkek tabi olacak kadar' diyecek kadar ve dayak yemediğine şükredecek kadar, beklentisizdir. Ne yazık ki hâlâ “döver de sever de” düşüncesi, boyun eğmişliği sürmekte. Kadın ve erkek davranışları değerlendirilirken acımasızca ve yüzsüzce çifte standart uygulanmaktadır.(Burada demek istediğim onursuz bir davranış için“erkek yaparsa kadın da yapar” gibi yanlıştan yana bir eşitlik savunması değildir. Eğer yargılanması gereken bir davranışsa cinsiyete bakmadan yargılanmalıdır.)
Yine üzücü bir gerçek var ki, kadınlara en acımasız eleştiriler yine kadınlardan gelmektedir. Kadın baş kaldırdığı ben insanım, ben bir bireyim” dediği anda ilk olarak bunu deme yürekliliğini gösteremeyen kadınlarca suçlanır.
Aslında erkekler için de durum çok farklı değildir.Sorun kesinlikle sadece kadın sorunu değildir.Kişilik sorunu,düşünme,yorulma sorunudur.Toplumun onayladığı, kabul gören davranışları sergilemek ne kadar kolaydır.Zor olanı değil kolay olanı seçerek rahatımızı sağlamaktayız,hep birlikte kadın erkek hepimiz…

Devamını Oku
Kıymet Taş

Keşke” dedi “ dalgaların sesini, deniz üzerinde yıldızların göz kırpmalarını, vücudu okşayan meltemin şefkatini yazmak mümkün olsaydı.”
Fransızca tadına doyulmaz şarkılar eşliğinde öyle güzel anlardı ki, biryandan gözlerini kapatma isteği, bir yandan bir şeyler kaçırma korkusuyla hiç görmeden yazmaya çalışıyordu. Belki de üst üste geliyordu yazılar hepsi küçücük bir not defteri idi yazma alanı. Belki de okunamayan karalamadan öteye geçemeyecekti fakat olsundu… Yaşam da zaten bu değil miydi? “ üst üste karalamalar, okuduklarımız, okumadıklarımız, okumak istemediklerimiz ve okuyamadıklarımız.”
Olağanüstü güzel anlardı,yıldız batımı başlamıştı.. Bir yandan batmakta olan yıldızları birer birer uğurlarken bir yandan kapkara ve ürkütücü görünen dalgaların beyaz köpüklere dönüşmesini izliyor, hiçbir anı bir soluğu kaçırmamak için deli oluyordu. En çok da güneşin ilk bakışını ilk nefesini görmeyi istiyordu. İnsanın -tüm yetenekleriyle birlikte de olsa- doğada olup biten her şeyi aynı anda görme konusunda ne kadar da umarsız kaldığını düşündü. Bu işi hiç kaçırmadan gözleyebilmek için kaç insan gerekirdi acaba?
Bu sırada plajın bitiminde sınır çizen ağaçlar da yavaş yavaş seçilmeye başlamıştı. Zaman daralıyordu, ha doğdu ha doğacak… Karar vermek ne kadar da zordu: Yazarak mı yoksa yüzerek mi karşılamalıydı güneşi… Daha fazla dayanamadı işte dalgaların kollarındaydı bedeni ve anlatılması olanaksız bir duygu selinde sürükleniyordu ruhu da. Koskoca sahil kimsecikler yoktu, ne kıyıda ne suda, adeta Akdeniz onundu. Güneş ona doğuyordu. Yazarın dediği gibi” erken kalkardı, güneş doğmadan dünyaya hakim olurdu”
Bir süre denizde kaldı, güneş inatla doğmuyordu.Geleceği yollara güller dökülmüştü, kızarmış güllerle bezeli, onu bekliyordu bütün dünya,uyuyan,uyanan, uyuyamayan,uyanamayanıyla..
Uzun gece yolculuklarından sonra kavuşup uzanıp yattığı kendi yatağı kendi yatağı kadar cazip ve rahattı su. Güçlükle ayrıldı, sahili bir baştan bir başa Fransızca şarkılar eşliğinde yürüdü birkaç kez. Severdi Fransızca şiirleri şarkıları, belki de anadilinden sonra en iyi anladığı dil olmasındandı.

Devamını Oku