Kıyıya Vuran Sandal

Harun Emre Yıldırım
44

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Kıyıya Vuran Sandal

Erkek koca bir teknedir.

An olur görkemi denizin dudağını uçuklatırcasına ve heybeti en hırçın dalgaları bile ürkütürcesine serttir.

An olur en cılız dalganın tenine dokunuşuyla bile denize hükmedercesine bakan bir çocuktur ve yine de hırçın dalgalara boyun eğmeyecek kadar mağrur...

Kadın ise deniz kıyısıdır.

Bir bakarsın dalga dalgadır. Neresine sığınsam diye şaşarsın. En büyük fırtınaları bile teninde hapsedecek kadar güçlüdür kimi zaman.

Bir bakarsın yıllarca sinesinde barındırdığı ve zamansız bir rüzgârda yıkılan rıhtımı; dalgalara bırakırken ağlayacak kadar sadakatli.

Tekne bütün limanları dolaşmak ister bir süre. Dolaşırda… Kimi gecelerde fırtına ile yüzleşir. Alt eder dalgaları. Kimi gecelerde ayın şavkına eşlik eder. Sokulur suların koynuna. Dolaşır... Dolaşır…

Sonra sıkıldığını hisseder bir gün. Yeni limanlarda demir almak ve sahte mutluluklar doyuramaz olmuştur tekneyi. Marinalar, işveli bir kadın gibi uzaklardan geçen herkese ayrı ayrı koynunu açmakta. Soluklandığı bütün duraklar ona sıradanlığını fısıldardı. Oysa aradığı bu ihtişamlı görüntü, bu hoyrat dokunuşlar değildi. Biliyordu ki; bir yer olmalı ona ait. Sadece onu bağrına basacak küçük bir koy, ince bir kıyı. Yahut bir avuç toprak olmalıydı onun demirine göğsünü gerecek yani onu sahiplenecek bir yer.

Ve derki; Artık kimselerin görüp bilmediği, sadece benim keşfettiğim bir koy bulup oraya demir atmalıyım. Arar, arar ve bulur bir süre sonra. Yalın, sade bir koy. Uzaktan bakınca fark edilmeyen. Ancak yakınındakilerin fark ettiği inci tenli kumsal, yeşil sadece derinine bakınca ışıl ışıl ışıldayan bir doğa ve henüz kimselerin kalmadığı, el değmemiş bir yaşam vs….

Hayranlığını saklamak bir yana. Kumsalına, yeşiline, suyuna, ağacına teşekkürler eder haykırıcasına. Bulduğu bu güzellikler bütünü onu kalmaktan yana kararlı kılar. Hani hep orada kalacaktır. Artık dönüm noktasıdır onun. Ömrünün sonuna kadar bu güzel yerde yaşamını devam ettirmek niyetindedir. Bir daha ne sularda yol alacak ne limanlar keşfedecek nede marinalara demir atacaktır ve o koca tekneyi parçalar. Küçük bir rıhtım bile yapar teknesinden elde ettiği ahşaptan bir kısmından.

Bir şeyin farkında değildir. Kendisinden önce ak pak olan bu yer onun gelişiyle biraz değişecektir. O dokunacak. O hissedecek. O her şeyi bilmeden kirletecek. Ondan sonra yol alan bir tekne uzaktan bakınca eskisi görmeyecek onun o çok beğendiği yerleri. Belki aşındıracak, belki değiştirecek. Ama hiç bir şey ilk hali gibi kalmayacaktı…

Deniz kıyısı; her şeyiyle memnun etmekte konuğunu. Emek vermekte. Meyvesini paylaşmakta. Suyunu, havasını, her neyi varsa kendini güzel kılan, onları tekneden kalma kulübenin ayaklarına serer. Sıkılmak bir yana; aksine daha bir istekle yapıyordur her şeyi. Mutluluğu gözlerinde beliriverirken teknenin bütün yorgunluğunu alıyordu deniz kıyısının. Ve böylelikle bir süre devam ederler.

Hazin ki; bu kutsal konuk bir süre sonra sıkılır. Muhteşem diyerekten geldiği o yer dar gelmeye başlar. İlk hazlarını alamamaktadır Ve tılsımını yitirmeye başlamıştır güzellikler.

Bir çare aramaya başlar kendince. Aklına teknesinden kalan tahta parçaları gelir. Bir kısmını rıhtım yapmak için kullanmış olsa da, kalan parçalar ile eski teknesinden çok daha küçük bir sandal yapabilirim düşüncesi ile işe başlar. Ve küçük bir sandal yapar.

O çok sevdiğini düşünerek demirlediği koydan kopmak adına bahaneler üretir. Uzaklarda onu bekleyen yeni limanların olduğunu düşünür hep. Yeni güzelliklere yelken açmak düşüncesindedir. Hayalleri onu hep gerçeklerinden uzaklaştırmaktadır.

Koy, suskun ve mağrur durur. Bir şey demez. Bilir o küçük sandalın denize yenik düşeceğini. Yahut o küçük sandalın her defasında rüzgârla bu kıyıya vuracağını bilir. Gitme demek ister fakat diyemez. Mğrurdur…

Sandal usul usul kopuverir kıyıdan…

Biraz uzaklaşır. Belki bir süre gözden kaybolur. Hani muhteşem saydığı ve o uğruna kendini parçaladığı kıyı; şimdi ne kadar sıradanlaşmıştır... Hatta kusursuz sayarak konakladığı yeri eleştirebilecek kadar sıkılmış olmalı ki, içindeki huzursuzluğa asılsız tarifler üretmekte. Kurtuluşu saydığı yeni seyahatine kürek çekmektedir.

Bir gariplik var ama ne. O da eskisi kadar ihtişamlı değildir. Heybetini yitirmiş olmalı ki en ufak dalga bile dalaşırcasına dokunmakta tenine. Birazda güçsüzdür artık. Ne yöne kürek çekse; bir dalga onu daha geriye sürüklemekte. Yahut rüzgâr hep onun gittiği istikametin aksine esmekte. Günlerce yol almış gibi görünse de; ardına her baktığında elleri aşındırdığı ve ardından eleştirdiği o kıyı görünmekte.

Böylelikle günlerce, aylarca uğraşsa da nafile hala o kıyıdan bir türlü uzaklaşamamıştır. Yorulmuşturda. Ama geri dönmemek için en son zerresinde bile rüzgâra kürek çekecek ve direnecekti dalgalara. Elinden ne gelirse yapacaktı. Gerekirse batacak ama yinede dönmeyecekti. Kararlıydı.

Bir süre sonra bitkin düşen sandal artık direnmek bir yana her yanıyla teslim olmuştu dalgalara. Rüzgâr uzun bir süre onunla alay edercesine bir o yana bir bu yana sürükledi durdu. Dalgalar rüzgârla paylaşamadı onu. Bir süre sonra bencillikle aldı bağrına. Ve battı tekne.

Deniz kıyısı hayli bir süre üzülerek seyretti bu hayal ardında ki yokuluşu. Kızmadı. Kızamadı belki de. Bir gece soğuk suların kumsalı okşayan ellerinde belirdi sandal. Her şey bir bir geçti deniz kıyınının gözlerinden. Kulübe oldu bir an, bir an uzaklarda gülümseyen tekne oluverdi… Fakat nafile. Hiçbir zaman ilk hali gibi olmayacaktı…

Ağladı deniz kızı… Sadece ağlayabildi kıyısına vuran sandala…

Harun Emre Yıldırım
Kayıt Tarihi : 9.8.2011 00:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Harun Emre Yıldırım