Yaralarım zehirlenmiş sözlerden icazetliyken bir gün yaşıyor, diğerinde ölüyorum… Ve her gün biraz daha özlüyorum annemi... Artarken bitmez kalabalığım ben yalnızlığımla, yağmur sonrası ıslak bir yaprağa dönüşüyorum. İnsanlar bana acılar, ben onlara karamsarlığımın içinden çıkardığım umutları bırakıyorum. Devam edegelen eylemlerin içinden geçiyorum, hızla geçmekte olanın içinden… Yürüyorum, yürüdükçe katmerleşiyor yaralar, kalınlaşıyor bütün defterler ve inceliyor pamuk ipliği hayatım…
Avunusu kalmamış oysaki hayatın, oyalanmak düşüyor sadece zamanın terkisinde…
...
Ben yürürken rüzgâr daha bi anlamlı eserdi oysaki. Bilmezdim annemin ne için üzüldüğünü acı bulanmamıştı bu kadar hayat damarlarıma.
Anlayamazdım hüznünü…
Hâlbuki bilirdim bir gün gideceğini onun, biteceğini ya da… Bu farkındalık yeni eşikler açardı bana… Ne kadar uzak hissettiysem de bu bitiş ufkunu, bir o kadar yakın olduğunu da bilirdim dağılmaya hazır her şeyin… Tıpkı annem ya da bütün anneler gibi.
Giderler çünkü! ...
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!