Kıyıdakiler (Eleştiri) Şiiri - Ali Akdemir

Ali Akdemir
134

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Kıyıdakiler (Eleştiri)

K I Y I D A K İ L E R

(Eleştiri)

Özgür olmak! Hangi yaşama sanatı?
…Özgürlük, önce kendine yetmektir! .. Müyesser Güner

Ruh çözümleme ustası Müyesser Güner, tam da yaşamın orta yerinden geçmekte olan insanların başlarından geçen ilginç öyküleri ‘Kıyıdakiler’de dile getirmiş.
Çoğunlukla günümüz kadınının bunalıma varan yaşam kavgası ve onların iç dünyalarını irdeleyen yazar, sanki yüreğinde bir yara varmış, anlattığı öykülerin de bir parçasıymış gibi yazmış.
Toplumsal bir yaraya değindiği ‘Bekçi’ adlı öyküde Hayati, dört yıllık karısı Yeter’i çalışmak için nereye gönderdiğini birlikte öğrenelim. “ ‘Ne aşçısı, ne işi bacım. Burada, yemekler şirketten gelir yahu! Burası genelev! .. Genelev! Yani…’ Bekçi kekeledi. Heyecanını yatıştırıp boğazını temizlerken toparlanmaya çalışarak: ‘Git buradan. Git! Senin pezevenk dönmeden. Haydi oyalanma! .. Günah benden gitti’ diye homurdandı. ‘İnsaf birader! Bebe yahu! Daha süt kuzusu! ’ diye söylenerek kulübesine girdi. Yeter, olduğu yerde donup kaldı. Bekçinin, kendi hakkında pek de hoş olmayan bir şeylerden söz ettiğini anlayınca yüzünü al bastı. Binanın kapısına baktı. Ortalıkta kimsecikler yoktu. Ansızın kuşların kanat sesleri doldu kulaklarına. Onlar gözden kaybolana dek arkalarından baktı. Hayati, ‘bebeğe, anamın senden iyi bakacağından kuşkun olmasın’ diyordu yine bulanık kafasında.” (s.36)
Kadın ruhunun haritasını çizmeye çalışan Güner, zaman zaman gerçeğe uygun düşmeyen betimlemeler yapıyor. ‘Beyninde çakan şimşekten iri gövdesi darmadağın; koca bir cam dağ, sert kayalıklarda tuzla buz olurken yıllardır bacaklarının diğer yarısı olan protezleri savruldu. Acıyla yaşaran gözleri, yerde, upuzun yatan protezlerde. Karanlığında kaybolduğu bir dağdı mutsuzluk ve önünde acımasızca yığılıyordu. İşte, o anda tavanda sallanan bir örümcek ağında gördü komutanını.’ (s.23) Sanırım, öykünün masal olmadığını yazar da biliyor. Güzeli bulmak amacıyla yaptığı kanısındayım.
Erkeğin güngülüsü kadının hayat kırıklıklarını anlatan Müyesser Güner’in deneme tadı vermeye çalıştığı öyküleri: ‘Kızım! Kızım mı? Kızımın öyküsü… Öykü mü? Tenekelerdeki sardunyaların arasında çıldırdı. Evinde yaktığı halıların alevinde ısınmaya kalkardı. Kocası mı? Sarhoş.’ (s.90) Güner’in öykülerindeki sorular da örnekteki gibi… Her yenilikçi yazar da biraz düşünce üreten deneme tutkusu olmalı.
Yazar, bir toplum bilimci gibi öyküye derinlik verirken, sözcüklere gizem de katmış. ‘Toprak, deste deste banknotlarla dolu. Hışırtılar! .. Onların hışırtıları kaplarken her yanı, meçhul asker anıtları yıkılırken toprak kabarıyor, her şey toza bulanıyordu. Kıpkırmızı! Yüreği sıkıştıkça desteler yükseliyordu.’ (s.20) ‘Çoğu bilinmezlerin içindeydi gözyaşı. Kahkaha da… Kapının arkasındaki hangisi? Dolambaçlar, bu çıkmaz sokaklarda kaybolmamalıydı’ (s.80) Yazar, gizem vermek ister gibi kapalı imgeler kuruyor. Okurun çözmekte zorluk çektiği, yazar burada ne demek istemiş, diye sorguladığı imgeler. ‘Hayali, yıllarca metre tülle sislenmiş, soluk benizli’ (s.17) ‘Dudaklarından dökülen sözcükler kararıp bedenine sertçe yol açtılar.’ (s.21)
Edebiyat inancını yüreğinde pekiştirdiği anlaşılan Güner, öykülerinde kendine has kolay okunabilen bir dil yaratmış. Yüzde 11.8’i diyaloglarla geçen kitabın sayfalarında 4.3 paragraf yapılmış.
Güzel bir anlatımın çok iyi bir işçilikle dile geleceğini bilen Güner, güzel parıltılı sözlerle cümle kuruyor. ‘Acısı, isyanı gözyaşı olup aktı… Yüreği dağlana dağlana, hem de dövüne dövüne ağladı.’ (s.53) ‘Aşk yürek işidir.’ (s.59) ‘Hüzün nakışlı bakışları, başka zamanın gergefinde dokunmuştu.’ (s.78) Şiirsel dili: ‘Yüreğim yerinden sökülecek gibi. Bir matkap dönüyor içimde.’ (s.18) ‘Gözleri, yorgun güz güneşinde; bıçkın rüzgârla yaprakların dansında.’ (s.38) Doğurgan olan Türk dili, saklambaç oynar gibi güzel sözleri arar ve bulur...! Sözcüklerin mutlu olmadığı hoş olmayan sözler: ‘Ali Rıza, zamanın bir Tanrı olduğunu düşündü apansız. Zaman, evreni yaratan Tanrı’ydı! ..’ (s.27) ‘Kocan, senin küçük Allah’ındır kızım.’ (s.69) Yazar, yabancı sözcükleri sayfada ortalama 10.3 kez kullanmış, düşük bir oran.
Öyküde zaman zaman ayrıntıya giren ve kadın ezgisini sözcüklere damlatan Güner’in yazdıklarına bir göz atalım. ‘Böceğin kabuğu, yaprağın üstüne çıkınca ıpıl ıpıl yandı. Rengârenkti.’ (s.40) “Sıçrayarak uyandı. Apış arasında bir sıcaklık, bir ıslaklık duydu. Utandı halinden. Mahcup, ‘Yüce Rabbim kullarını sınar! ’ dedi. Gerginliği azalmıştı. Hemen boy aptesti aldı” (s.52)
Yazar, yazının temeline mizah atmayı unutmuş, ‘Kıyıdakiler’de bir kez mizah yapmış. ‘Hayati’ye kaçtığı için onu hep hor görmüşlerdi. Her gün kan kusup kızılcık şerbeti içtim dese yeriydi.’ (s.31)
Kâbusa dönüşen kadın yaşamlarını imleyen Müyesser Güner, insanı da içine katıp özdeşleştirdiği betimlemeleri sayfada ortalama 9.8 satır yapmış, yüksek bir oran. ‘Uzun saplı, ince dişli kemik taraklar. Makaslar; boy boy. Kan taşın. Koca bir mermiyi andıran kremli tıraş sabunların. Kıldan ince fırçan. En iyi usturan. Hani hep düşlerinde bilediğin.’ (s.13) Okuru tinsel iklime götüren betimlemeler: ‘Gözleri yaşlı. Tüm şefkati gözpınarlarında. Ayşe bir çift göz, bir ağız dolusu gülümseyiş karşısında.’ (s.62) ‘Hatice’nin ela gözlerinde isyan pırıltıları saman alevi gibi ömürsüz, ince beyaz teni terliydi. Yanaklarına pembe birer gül yaprağı kondurulmuştu sanki. Alnında boncuk boncuk biriken terleri sildi. Yemenisinden savrulan ince beliklerini arkaya savurup şalvarının içine soktu.’ (s.70) Yazar, doğadakilere ruh gözüyle bakıp can da vermiş.
Yazar, ilginç benzetmeleri sayfada ortalama iki kez yapmış. ‘Suyu çekilmiş patates kabuğunu andıran göz kapaklarını ovuşturarak pencerenin dışındaki tenekelere baktı.’ (s.78) ‘Yüzü, bir avuç içi kadar ufalmıştı’ (s.80) ‘kimi kez umutsuzluk olup bir yılan gibi yüreklerine çöreklense de’ (s.67)
Güner, hayatın kadına dokunan yanlarını anlatırken düş serdiği yazının izinde imgesel yaratıyı yakalamış. ‘O, yaşanmamış yılları sorgularken ışığa hasret duvarlar, iştahla güneşi içiyordu.’ (s.55) ‘Ayşe’nin gözlerindeki sitem sanki namluda parlıyordu.’ (s.64) ‘Zehra’ya çakılmıştı bakışları…’ (s.100) Bellekte çarpıcı çağrışımlar yapıyor. Sayfada ortalama 4.3 kez sözcükler imgeyle boyanmış.
Dile anlatım gücü katan ve kavramlara zenginlik veren ikilemeler, sayfada ortalama 3.1 kez kullanılmış. ‘Sızı. İnce ince. Sinsi sinsi… Usul usul kafasında delice bir ağrıya dönüşen.’ (s.29) ‘Çocuk dediğin oynaya oynaya, bir de sevine sevine büyür’ (s.49)
Felsefenin bile veremeyeceği kadar güçlü olan atasözünü yazar, on iki öyküde bir kez kullanmış. ‘O, amcanın oğlu kızım. Kol kırılır, yen içinde kalır.’ (s.71)
Sözcüklerin arasını yüreğiyle bezeyen Güner, kahramanın iç çatışmasını dile getiren içmonologu sayfada ortalama 0.5 kez kullanmış. “ ‘Şeytanına yenilmiş olmalı ki taa buralara, beni peşine takıp getirdi’ dedi içinden.” (s.31) “ ‘Hayati gelseydi artık’ dedi kendi kendine” (s.34)
Söze anlam zenginliği katan pekiştirmeleri sayfada ortalama 0.1 kez yapmış. ‘’Kıpkırmızı! Yüreği sıkıştıkça’ (s.20)
Müyesser Güner’in, maddi ve manevi kültürümüzü yansıtan deyimleri sevdiği söylenemez. ‘hangi dağda kurt ölmüştü de’ (s.30) ‘sevdiğini kafese koymak mı? ’ (s.60) ‘Hastanede içim içimi yedi ama’ (s.104)
Yazar, okuru düşünmeye iten, içerikli sorular yönelttiği söylenemez. “ ‘Yok, sen tanımadığın adamlarla konuştun? Yok, sen niye konuştun? Kırıttın! ’ İnsana kara çalmakta üstüne yoktu, bilmez miydi? ” (s.31) Sayfada ortalama 5.6 kez soru sorulmuş.
İbret dolu yaşamları öyküleştiren Müyesser Güner, söze farklı anlamlar katan mecazı seviyor. ‘yüzümü yere düşürdün’ (s.31) ‘Güneş atıverdi kendini, ufkun ardına.’ (s.65) ‘Müziğe tutunamamıştı.’ (s.97) Sayfada ortalama 2.5 kez mecaz yapmış.
Dili soyut bir düşünce aracı yapan terimleri Güner’in pek sevmediğini görüyoruz. Sayfada ortalama 1.5 kez kullanmış. ‘Tıraş makinen’ (s.15) ‘Sağ elinin işaret parmağı fotoğraf makinesinde’ (s.40)
‘Kıyıdakiler’e bir de çocuk öyküsü koyan Müyesser Güler, öyküleri kaleme alırken dünya görüşü ve iç izleğini de katarak özgün bir anlatım yapmış. Toplumsal yaraya parmak basan öyküleri saten dantela gibi ince ince örerken kadınsı motiflerle süslemiş. ‘Kıyıdakiler,’ beş yıldız üzerinden yapılan değerlendirmede 3.5 yıldız almıştır. * * * Kıyıdakiler / Müyesser Güner / Kum Yayınları / 121 s. * * * Gazete sahibi, paranın eline neden bakar? .. Köşe yazarları neden duruşlarını gösteremezler? İlkeli gazetecilik yapmak bu kadar zor mu?

Ali Akdemir
Kayıt Tarihi : 31.3.2007 14:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Akdemir