Şu medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar aşkların, sevgilerin, dostlukların, kısaca insan ilişkilerinin içine girdi gireli tadı tuzu kalmadı bağlılıkların. Suçu, medeniyet olgusuna yüklemek doğru olmaz elbette. Medeniyeti işine geldiği gibi yorumlayan ve uygulayanlara yüklemek lazım…
Yabancı filmleri izleye izleye özümüzü mü unuttuk ne sahiden de? Bir özentidir gidiyor Amerikan ailesi modeline. Eşler özgür, çocuklar özgür… Boşanılan eşlerle, hali hazırdaki eşler aynı masada yemek yiyor, artık nasıl bir dostluk kurduysalar ve hangi konularda yardım aldı bilinmez; yeni koca eski kocanın sırtını sıvazlayıp “teşekkürler George” gibi sözlerle evden uğurluyor. Ah, ah, ah! Fatih’in, Kanuni’nin, Yavuz’un kemikleri sızlıyordur öbür taraftan izliyorlarsa dünyayı. Kükrer gibi “ Sizler ki Osmanlı soyundan olasıız, bu kâfirlere (mi) gıpta edersiiiz? Bre melunlar, bre kâfirler, yıkılasıız karsumdan“ benzeri cümlelerle bugünün “medeni Osmanlı torunlarına” verip veriştiriyorlardır eminim. Ah o filmdeki kadın ben olacaktım ki; midesi geniş kocama bir Osmanlı tokadı patlatacaktım ki, öbür dünyadan koro halinde “helal” sesi gelecekti ki, bu sefer Viyana kapısını da kırıp geçip dünyaya hakim olacaktık.
Dedik ya medeniyet sınırsız özgürlük oluveriyor işine öyle gelenler için. Yine ne iduğu belirsiz bir tabirle “free takılıyor” herkes. Eşler free, sevgililer free, arkadaşlar free! Bir “ben özgürüm” tavrı aldı başını gidiyor. Duruma göre “ben bireyim”, duruma göre “biz bir çiftiz veya biz bir aileyiz” kavramları cirit atıyor ortalıkta. Hem kafana göre takıl, hem beraberlikten söz et. Nerde kaldı sorumluluk, nerde bağlılık, nerde fedakârlık, nerde ait olma ve sahiplenme duyguları? Bunların olmadığı ilişkilere “naylon” denmez de ne denir?
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,