kıyı yazıları Söz Meclisten Dışarı

Nilgün Budak
25

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

kıyı yazıları Söz Meclisten Dışarı

Şu medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar aşkların, sevgilerin, dostlukların, kısaca insan ilişkilerinin içine girdi gireli tadı tuzu kalmadı bağlılıkların. Suçu, medeniyet olgusuna yüklemek doğru olmaz elbette. Medeniyeti işine geldiği gibi yorumlayan ve uygulayanlara yüklemek lazım…

Yabancı filmleri izleye izleye özümüzü mü unuttuk ne sahiden de? Bir özentidir gidiyor Amerikan ailesi modeline. Eşler özgür, çocuklar özgür… Boşanılan eşlerle, hali hazırdaki eşler aynı masada yemek yiyor, artık nasıl bir dostluk kurduysalar ve hangi konularda yardım aldı bilinmez; yeni koca eski kocanın sırtını sıvazlayıp “teşekkürler George” gibi sözlerle evden uğurluyor. Ah, ah, ah! Fatih’in, Kanuni’nin, Yavuz’un kemikleri sızlıyordur öbür taraftan izliyorlarsa dünyayı. Kükrer gibi “ Sizler ki Osmanlı soyundan olasıız, bu kâfirlere (mi) gıpta edersiiiz? Bre melunlar, bre kâfirler, yıkılasıız karsumdan“ benzeri cümlelerle bugünün “medeni Osmanlı torunlarına” verip veriştiriyorlardır eminim. Ah o filmdeki kadın ben olacaktım ki; midesi geniş kocama bir Osmanlı tokadı patlatacaktım ki, öbür dünyadan koro halinde “helal” sesi gelecekti ki, bu sefer Viyana kapısını da kırıp geçip dünyaya hakim olacaktık.

Dedik ya medeniyet sınırsız özgürlük oluveriyor işine öyle gelenler için. Yine ne iduğu belirsiz bir tabirle “free takılıyor” herkes. Eşler free, sevgililer free, arkadaşlar free! Bir “ben özgürüm” tavrı aldı başını gidiyor. Duruma göre “ben bireyim”, duruma göre “biz bir çiftiz veya biz bir aileyiz” kavramları cirit atıyor ortalıkta. Hem kafana göre takıl, hem beraberlikten söz et. Nerde kaldı sorumluluk, nerde bağlılık, nerde fedakârlık, nerde ait olma ve sahiplenme duyguları? Bunların olmadığı ilişkilere “naylon” denmez de ne denir?

Ne dostluklar, ne aşklar, ne ilişkilerin uzun sürmeyişlerinin nedeni en çok da bu olsa gerek. Bir diğeri için kendi kötü yanlarını törpülemek demek birey olmaktan çıkmak demek değildir; adı üstünde, “doğruyu yapmak” demektir. Bir de “herkesin doğrusu başkadır” kalıbı var. Ne yani! Beyaz diğerine göre siyah mıdır; iki kere iki dört etmez mi, gökyüzü mavi değil midir? Diyelim bunlar değişmez gerçekler oldukları için bu iddia dışında kalıyorlar. Bir de göreceliler var. Sana göre iyi, bana göre iyi farklılığı var. Bunda da aslında iyi bir tanedir. Bu denilen bakış açısı, dünya görüsü diye adlandırdığımız şey oluyor. İnsanların dünya görüşleri zamana, iç ve dış etkenlere bağlı olarak değişir. Yani ne kadar çok, eski kocaya “ teşekkürler George” diyen yeni koca sahnesi izlersek o kadar çok kanıksıyoruz ve değerlerimizi kaybediyoruz. Dünya görüşümüz değişime uğruyor ama bu gelişiyor ve iyileşiyor demek olmayabiliyor. İyi bildiklerimiz kötü, kötü bildiklerimiz iyi sanılıyor. Ama aslında iyi ve kötü değişmiyor.

Anlaşılan o ki, edepsizliğin, yozlaşmanın, nezaketsizliğin adı medeniyet olmuş. Nezaket demişken… Bir çift düşünelim. Bir şeyler yemiş içmişler bir mekânda, masadan kalkarlarken erkek, kül tablasının altındaki; çoğumuzun adisyon olarak tanıdığı o hesap kağıdını görmezlikten gelip, masada ki bütün ıvır zıvırı toplayıp; hatta yerinden ayağa bile kalkıp “adisyonu elime almayı ne kadar çok geciktirirsem hesabı o kadar çok ödememe şansım olur” düşüncesiyle olsa gerek sallanır durur. Hanım adisyonu almazsa eğer, o alır. İsteksiz isteksiz kasaya doğru ilerlerken aklından “ben ödeyeyim mi der mi acaba” düşüncesi geçiyor olmalıdır ki, kızcağız “ben ödeyeyim mi” dediğinde alttan alır bir ses tonuyla “ e oluuur” deyiverir. Bunun adına da medeniyet denir. Medeni toplumlarda kadınlar da çalışır ve hayat müşterektir ya hani, o bakımdan! Tabi hayat müşterektir. Mesela gece eve hırsız girerse de, erkek horul horul uyurken kadın merdaneyi kapar ve doğru tıkırtının olduğu yöne gider. Hatta hayat öyle müşterektir ki, hırsızı dövüp bağlayan kadın “hep kadınlar mı dayak yiyecek” diyerek çok sevgili “medeni” kocasını da bir güzel “mor”a boyar. (bu arada şiddeti şiddetle kınıyoruz)

Nedense medeniyet konusunda centilmenlik unutulur. Medeni olmak demek kadının eteğinin altına saklanmak demek değildir ama…! Merak ediyorum, hesap ödeme ritüelinde türlü mazeretlerle sorumluluğu yanındaki hanıma yükleyen; hatta bazen mazeret bile olmadan “bunda para vardır, hesabı yıkayım” seklinde sefil düşüncelerle kaytaran erkekler o kasa da hiç ezilip büzülmezler mi? Eminim o anda erkek yerine hesap ödeyen hanım, erkek adına mahcup da olur. Nitekim aynı erkek bir kalabalıktan geçerken yanındaki hanımın beline hafifçe dokunarak öne doğru yönlendirerek onu sahiplenme belirtisi gösterir. “şşt yaklaşmayın, o benim” der gibi. Aslında “teşekkürler George” komedisinden sonra bu duruma şükretmek gerekir. Az da olsa sahiplenme ve koruma güdüleri olan tipler de var yani. Yine de çok abartıp çok alkışlamamak lazım. Malum genelde vur deyince öldüren bir erkek güruhuna sahibiz. Aksi halde “unga munga, yürü hanım mağaraya” diye saçlarımızdan sürüklenme olasılığımız artabilir.

Şu ayar tutturulamadı, medeniyetin manası anlaşılamadı gitti. Erkeğin yaradılışı üzere koruma ve sahiplenme adına güçlü olması, bu gücü de bu anlamda kullanması gerektiği; yaradılışı itibariyle naif ve kırılgan olan kadına bu misyonların yüklenmemesi, erkeğin güçlü olması neticesiyle kadını ezmemesi, medeniyetin çokça da nezaket demek olduğunun unutulmaması gerektiği benimsenemedi gitti.

Bazı ezberler vardır bozulması gerekir. Bazı ezberler de vardır ki korunması gerekir. Bu ayrımı yapabilmek için vicdan ve mantık dengesinin sağlıklı kurulması lazımdır. Bu da her yiğidin harcı değildir. “ Ey hatun kişiler! Madem öyle, bu harca sahip yiğitler nasip ola =)

Nilgün BUDAK

Nilgün Budak
Kayıt Tarihi : 16.10.2007 18:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Nilgün Budak