Yine umutları diriltme mücadelesiyle geçecek bir zaman dilimi başlıyordu. Yine 'belki bugün' diye hayallere sarılma, gitmek isteyen umutları kalmaları için zorlama vaktiydi. Bazen kalple, bazen ruhla veya akılla yapılan savaşlardan bir kaçını daha yapma ihtimaline bir yolculuktu bu başlayan.
Şöyle bir baktım pencereden sonra. O da neydi? Kar yağıyordu. Hem de bir yere geç kalmışçasına hızla... Esen rüzgâr kar kristallerini cama doğru uçuruyordu. Kar tanelerinin hiç biri bir diğerine benzemezmiş diye duymuştum bir yerlerden. Gökyüzünden gelişigüzel yeryüzüne inerken, yolda birbirine çarpıp birleşme veya bir şekilde dağılma olasılığı olan bu taneciklerin farklı desenler meydana getirmesi doğal görünüyordu bana. Asil hayrete düştüğüm nokta, buna rağmen hepsinin altı köseli ve danteli anımsatan biçimlerinin olmasıydı. İşte isin mucizevî yani da buydu. 'Bir mikroskop olsaydı keşke' dedim. 'Aman Tanrım bu da farklı' diye heyecanla inceleyebilseydim keşke onları o an.
En sevdiğim mor çiçekli porselen fincanımı alıp biraz sıcak su ve bir miktar hazır kahveyi içine boşalttıktan sonra o mis kokuya kendimi bırakıp kar keyfimi biraz daha canlandırdım. Rahat bir koltuk, sıcak bir kahve ve yemek müziği diye nitelendirilen tür bir müzikle birlikte o beyazlık nasılda masala dönüşüyor alıveriyordu insani kendi dünyasına...
Balkona her zamanki gibi biraz yem attım ve beklemeye başladım sevimli dostlarımı. Bekledim, bekledim ama gelen olmadı. Soluktu. Kim bilir hangi çatının altına, hangi bacaya, hangi ağaca sığınmışlardı korunmak için. Aç midelerini düşünemeyecekleri kadar ağırlaşmıştı hava şartları. Onlar için bu da bir tür cehennem olmalıydı; soğuk bir cehennem… O minicik bedenleri soğuğa nasıl dayanıyordu? Sadece kargalar mutlu görünüyor, gruplar halinde bir o yana bir bu yana uçup bağırışıyorlardı. Sanki sıcağı sevmiyor gibiydiler. Sıcak havalarda bir kap su bulsalar içmenin dışında hemen içine atlıyorlardı. Belki de renkleri nedeniyle güneş ışınlarını üzerlerine çekiyorlar o sayede de soğuktan, sıcaktan olduğu kadar etkilenmiyorlardı. Bu düşüncemin bilimsel bir değeri var miydi acaba?
'Ya kediler' dedim. 'onlar nerelere saklandılar? ' belki bir arabanın altına, belki bahçelerde sokuntu bir yerlere... Köpekler için daha zor görünüyordu yaşam gözüme. Onlar bahçelerde veya araba altlarında saklanamaz, ağaçlara tırmanamazlardı. Çöp kutularının içine girip yiyecek arama imkânları da yoktu. Üstelik tehlikeli görülüp yok ediliyorlardı. Acaba yerleşim birimlerimizi paylaştığımız bu canlılar için neler yapabilirdik? Hani bir söz vardır ya' faydan olmayacaksa zararın bari olmasın' diye… Bazen ne faydamız oluyordu doğaya ne de zarar vermeme konusunda başarılı olabiliyorduk biz insanlar. Daha bir kaç ay önce sıcacık bir evdeyken, evin şımarık çocuğu sıkıldı diye sokağa atılan küçük köpek ne yapardı dışarıda? Hele ki her yeri kar ve buz kaplamışken... Peki ya insanlar? Banklarda uyuyan evsizler, eskiden zenginken iflas etmiş sokakta kalmış insanlar ne yapacaklardı bu havada sokakta? Ya da bir çatı altında olmasına rağmen yakacak bulamayıp yine de hallerine şükür etmeye çalışanlar... Burnunun ucu soğuktan kıpkırmızı olmuş çocuklar, minicik bebekler ne yapacaklardı? Ya da onlar için insanlık ne fayda verebilecekti? Ceplerinden para fışkıran, limitsiz kredi kartları olan, ülke ülke seyahat planları yapanlar ne zaman göreceklerdi bu acıları? Görmeyerek, ya da görmezden gelerek nereye giderdi bu insanlık?
'Geldiler! Sevgili kuşlarım geldiler' Bütün kuşlara yetebilmek mümkün olmasa da, bu kuşlar için hayatlarını sürdürme sansı devam ediyordu bugünlük. Belki bir kus, belki kedi veya köpek... Ya da bir insan... Yeter ki bir cana yardım edilmeliydi elden geldikçe bana göre. Yardım edersem bir iyilikle bana geri döner mi diye düşünüp amaca menfaat katılmadan sadece o canın yasama şansını artırmak için el uzatılmalıydı.
'Hayatıma neşe kattığınız için, evimin balkonunu varlığınızla doldurduğunuz için teşekkürler size küçük dostlarım. Bir avuç yemin bir kaç dilim ıslak ekmeğin lafımı olur? Keşke muhtaç olan herkese yardım edebilseydim. Ya da keşke yardım etmeye dahi gerek kalmasa herkes kendine yetebilseydi.
Yine bir kış sabahıydı, her şeye rağmen umutla bakabilme çabası, Pollyanna olmaya çalışmaktı yine... İstediğim her şeye sahip olabilseydim bile başkalarının acılarını gördükçe yine acırdı içim. Sanırım bu dünya duyabilenler, görebilenler, hissedenler için mutluluk yeri olmayacaktı hiç.
Yüreğimin sesiydi tüm bunlar. Kar kristallerine bakan yüregimin gözü, kuşlara yem atan da yüreğimin elleriydi. Ne kadar şanslı hissettim kendimi aslında çok şanssız olduğumu düşünmeme rağmen. Böyle bir yüreğe sahip olabildiğim için...
Biz yine Tanrı’nın armağanı o kar kristallerine bakalım penceremizden. Yine kuşlar için ekmek atalım balkona. Çöp kutularının yanına yiyecek bir şeyler bırakalım yine. Bir yoksula yardım edelim nasıl mümkün olabilecekse. Yine o beyaz masalı izlerken hayaller kuralım. Umutla bakalım bakabildiğimizce hayata. Her şey güzel olacak diyelim. İyilik nedir bilmeyenlere inat iyi olalım.
Kayıt Tarihi : 26.12.2006 18:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.