“Bizim zamanımızda” diye söze başlayan büyüklerimize” sizin zamanınız geçti” gibi cevaplar vermişizdir ara sıra. Onların anılarını, yaşadıkları zamanın farklılıklarını dinlemeyi sıkıcı bulmuşuzdur çoğu zaman. Çünki biz şimdiyi yaşıyoruzdur ve bir an durup beklersek şimdi elimizden uçup gidecekmiş gibi zamanla yarış halindeyizdir. Şu ya da bu nedenle koşuşturma ve planlarla doludur yaşamımız.
Ve her yorulup baktığımızda o büyük resim içindeki hayal ettiğimiz bizi oluşturamamışızdır. O resim bambaşka bir yer vermiştir çoğunlukla bize kendinden. Öyle gizli saklı girmiştir ki kanımıza yeni şeklimiz; planlarımızı, olmak istediğimiz şeklimizi ve yerimizi unutup farkında olmadan onu kabullenmişizdir.
Öyle hızlı yaşarız ki hayatı, geçen bir sene verebileceğinin fazlası bilgi ve deneyimi verebilir beklide bize. Ve bu sürat bilincimize yerleşmeye çalışan bilgileri sistemli bir şekilde yerleştirmemize engel olur. Tadını çıkara çıkara yaşamamışızdır aşkımızı, dostluklarımızı, okul yıllarımızı. Çağın hızına esir etmişizdir hayatın tatlı yanlarını. Aşklar bile başlamadan biter olmuştur. Ayrılığın yaraları bile oluşmadan kaybolur. Çünki vakit yoktur sızlanmaya, ağlamaya, güzel anları özlemeye..
Ve ömrümüzün çeyrek asırlık bölümünü tamamladığımızda bir nostalji rüzgarı sarar benliğimizi.yaşadıklarımızın tadına varamadığımızın yeni yeni farkına varırız. Ve tüm bu gecikmiş farkında olmalar üşüşüverir kafamızın içine.bu karmaşa manevi değerlere iter büyük olasılıkla bizi.. uzun zamandır ziyaret edemediğimiz aile büyüklerinin gönlünü almaya çalışırız, yolda yürürken gördüğümüzü minik bir çocuğun boncuk boncuk gözlerle bize baktığını fark eder başını okşarız, balkona gelen kuşların sıcaktan kavrulduğunu, çiçeklere su verirken yerde oluşan göletçikten birkaç yudum alıp uzaklaşırlarken mutlu olduklarını düşünür onlar için bir su kabı koyarız onlar için beklide… yapmaz mıyız bu gibi şeyler?
Farkındalıkla başlar asıl yaşam.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...