biley taşlarıyla sevişen çetin kılınçlar
bilenişin koynu tırmalayan yalçın düeti
hıyanete vefa, zulme ıslah, çalıma vicdan
markası mıhlanan
kepaze devranlardan geçtin
kıvrak ve keşşaf, bıçkı ve haklı
karaltıya bir kandil kısrağını sürerken dört nala
şamdanlıklar, hırıltılar, bazalt kokuları
ökçelerin o baygın tekrarında kaybolmadan
en derine sürülmüş mahkum
kınından sıyırmadan boykot sancağını
ruhsuzluğa, aşksızlığa, banka bankerlerine
doğrulmaz devrildiği yerden domino taşları
çünkü birlik, cümle lehçeleriyle veciz
daha elvan, daha gür, daha kokteyl
bin balyozdan tek yumruk gibi çökmektir tuğlara
oysa biliyordun, sancaktar olduğun kadar
tiryakisiydim sokulgan süzüşlerin
tayfunda uçuşan perçemlerine, dalgın
uyandıkça tomruklar, yiten saflık
içinde, büyüdükçe küçülen bir çıkra
oğlaklar, zeytin ağaçları, kıraç dağ etekleri
açtıran, acar içtenliklere filiz
ki fukara ocaklar, başkenti insan haklarının
insanlık, senatolarda bahsi geçen yalnızca
senatolar, tek dişi kalmış canavarın
edemeyip kendini kendine itiraf
yatsıların kuştüyü yastığında kıvranan yaratık
nefsinin dahi inanmadığı tıraşlarına
rağmen PR çalışmalarına, ikna odalarına
halklarının bile gözünde yosma
çünkü gümrahtık, bir ırmak ne denli olacaksa
alemi yoktu sökülmenin ifşa ajanslarına
yetiyordu bir dargını ondurmak
her lügatte barınmayan karşılıksız kelimesi
en fazla müminlerde anlamını bulmaktaydı
oysa katrandan kazınırken garibanlar
hazmedecek kadar alçak bir sinikliğimiz yoktu
yokluk bazen varlıktır
varlıklıydık ve rugan
duruşlarda parıldayan bir urgan gülbankımız
nerdeyse gözleriyle devirecek adamlar arasında
nerdeyse gözleriyle devirecek madamlar arasında
sendelerken de putçuklar
satırlarımız için can atıp durmaktadır
yeter ki bir rüzgar ya Rahman
neresinden başlarsak birleyecek
kenetlendikçe suskun
kenetlendikçe eforları tıngırdatan
orijinal bir seda
toplayarak dergahında
cihad diye çarpan fuad oğlu fuadlara
tarihi işlevini andıracak
aceb mutluluktan uçuştu mu melekler
seni gördükten sonra insan yaradıldı diye
seni yani nereye yükselebileceği insanlığın
hasılı onur, miracınla insan fıtratına
ölüm ki bildirir kıymetini ebediliğin
göçtün ve güzelleştirdin
kalbe mevti, göçtün fakat
bu paramparça surları kardeşliğin
çaktı yokluğunun zorluğunu körkütük boğaza
şimdi bu kumandan yelkenleri fora
bu sultan gemileri dans ettirecek zilanlarla
mürettebat hani
bir Sur nefesi elzem
birleyen kıyamlara
uzakça afradan, tafradan, hanlık hırsından
bir de İsrafil
baştan ayağa uyaran
uyanışları birbirine varis kılan
hızırla kırkbirinci saate uyandıran
Kayıt Tarihi : 1.11.2022 19:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
KIYAM SAATİ
![Şair Bilal Yavuz](https://www.antoloji.com/i/siir/2022/11/01/kiyam-saati-3.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!