Kıvılcım Şiiri - Çizgili Mavi

Çizgili Mavi
215

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Kıvılcım

Sevdaa dedim adına, adını ilk duyduğumda…Kaçamak bakışlardan sıyrılıp gözlerine ilk baktığımda, Cennet bildim gözlerini.
Öyle mahur, öyle derin, öyle yeşil ve öyle gamlıydı ki gözlerin. Kendimi buldum gözlerinde; arayıp durduğum, bulmaktan korka korka yıllar-yollar boyu arayıp durduğum kendimi, gözbebeklerinde buldum senin… O yemyeşil, o rüya gibi, o hayal gibi, o gerçek gibi bakan gözlerinde!
Bildiğim bütün kelimelerle, bildiğim bütün anlamlarla anlamlandırdım adını. Yâr bildim, yâren bildim, dost, sırdaş, sır, giz, dert, keder, özlem ve ecel. Hasret türküleri çığırdım yerin yedi kat dibinden dokuz kat yüzüne. Bakmaya kıyamadığım yüzünü, hergün görebilenlerin talihinden diledim.
Ben en çok seni sevdim, ben sana yandım en çok…
Sana çıkmayan bir yol bulamadım, sana çıkmayan sokaklarda özenle kaçındım. İstedim ki sen ol! Sen ol da ister yarım, ister yarim ol istedim. En girift karanlık gecelerin sabahında, sen ol istedim yanımda. Yanımda olmanı, yanında olmayı istedim hep. Ne farkı vardı kuşuçumu 3-5 kilometrenin, günaşırı binlerce kilometreden? Varabildiği yer yakınmış insanın, ve menzili durmadan, duraksamadan, yorulmadan, bıkıp usanmadan yürüyebildiği kadarmış. Bitip tükenmek bilmeyen bir sevdaa benimkisi, durup dinlenmeden, bıkıp usanmadan, üstelik yalın ayak yürüdüğüm.
Ben en çok seni özledim. Öyle ki yanındayken bile özlenen bildim seni. Bi mana veremedim hiç; yanında su gibi akıp geçen, yokluğunda ağır aksak, kör topal geçen, geçmek bilmeyen lanet vakitlere. Dar vakitlerdi payıma düşen, darlandım! Yüzüm düştü çok kere, yüzüne karşı iyi akşamlar derken için için ağladım gitme diye! İyi miyi değil ulan bu akşamlar, bu geceler derken cehennem ateşindendi akreple yelkovan! Ben en çok sana ağladım. Bana ağlamak hiç yakışmıyor diye diye, ağlaya ağlaya en çok senin kapına düştüm ben.
Gözümde, gülerken beliren çizgileri bir tek sen farkettin; ben en çok sana güldüm. İçim yana yana, yüreğim kanaya kanaya en çok sana güldüm ben. Adını tebessüm bildim tüm teessürlerin tezatına! Ben en çok seni sevdim. Seni en çok ben sevdim… Ben, seni ne çok sevdim!
Ben en çok sana aşık oldum. Ben sana büyük aşık oldum. Ben sana yaman aşık oldum.
Yandım! Çağ yangınları çıkardım içimdeki kardan, buzdan çoraklarda. Geceler boyu, her bir anını bin yıl bilerek yandım da yandım. Ben tüm bu yangınlara Cennet gözlerine bakarak dayandım.
Ben en çok seni sevdim. Seni en çok ben sevdim. Ben seni ne çok sevdim… Suç sayıldı sevdaam, fermanlar verilip darağaçları kuruldu gıyabımda. Her sehpaya kendim çıktım, her ilmeği kendim geçirdim boynuma… Ben kendimi sana pamuktan ince çelikten kayim halatlarla bağladım. Hayat bildim seni, canıma can, canıma canan bildim.
Bir gün bir şey oldu sonra, bir gün bir şey oldu ve o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı… Ne aklım kaldı başımda ne de bende bir ben senden gayrı! Senden ibaret oluverdim; hayat, dünya, mana, öfke, hınç, sitem, düş, gerçek, hayal… Senden ibaret oluverdi evren! Başucuma koydum hep, hep elimin altında tuttum bana gözlüksüz bakan o fotoğrafını. Bana aşık olan kadının bana aşkla bakan o Cennet gözlerine bakarak kaç gece göz yaşı döktüm, kaç gece ecel terleri döküp kaç sekerat yaşadım bi bilsen… Bi bilsen ben seni ne çok sevdim. El ayak çekilince, kokun sinen odamda haylinin düştüğü duvarlara bakarak, ağlayarak, kanayarak, kahrolup tükenerek kaç gece nefret ettim kendimden, bi bilsen… Bi bilsen ki nelerle teselli bulup nelerle avundum ben. Gecenin her saatini, her dakikasını, her saniyesini… Anbean nasıl da kazıdım hafızama, yanında olmadığına; yanında olduğuma ve yanımda olduğuna nasıl da şükürler ettim bi bilsen.
Ben en çok da seni sevmeyi sevdim. Sabah seni görecek olmanın verdiği heyecanla, dirayetle, sabırla ve sükûtla nasıl da katlandım geceler boyu o karanlık girdaplara…
Bi bilsen… Senin bile bilmediğin bir Cenneti senin gözlerinde görmenin ne demek olduğunu. Bir gamzeye bin hayal, bin düş, bin rüya sığdırıp bir an olsun öpebilmek; bi bilsen gamzenin sana nasıl da yakıştığını… Bi bilsen bana neler anlattığını!

Yazma bana bir daha demiştin, yapamadım. Sana yazmamazlık edemedim, madem ki en iyi arkadaş dedik bi defa, yine sana yandım hal-i pür melalimi. Heyhat; bize nasipmiş beteri neylersin.
Bir taziye çadırında aç, yorgun ve ziyadesiyle üzgünüm. İnsana koyuyormuş bazı ölümler; bahsetmiştim Süleyman var bizim teyzeoğlu. Babası, öldü! Sarıldım, severim Süleymanı. “Teyzeminevladı, babam öldü ya lan, olum benim babam öldü ya lan… Olum sen bilirsin, ben nasıl etsem ki ağlamasam, lan ne yapsam ki şu kalabalığı siktiretsem de bi tek başıma kalıp geberene kadar ağlasam” diye ağladı omuzumda. Abisi var bir de bunun; Gürkan, Ankara memuru, yüksek şahsiyet(!) O ağlamadı omuzumda, zaten sarılmadım da ona!
“Ölüm, her zaman vaktinde gelir ama hiçbir ölüm vakitli gelmez” derdi Çuhadar. Evet, zamansız ölümler dünyası burası.
Neden anlattım sana bunu bilmiyorum. Birilerileri boynuma sarılıp “Sen bilirsin ağlamamayı, bana anlat” diye omuzumda göz yaşı dökerken içimde çağlayan, kahreden, gözleri kör-kulakları sağır eden kederim kimsenin umrunda değildi. Ağladım! Ben en çok sana ağladım. Bi bilsen ben sana ne çok ağladım! Bi bilsen sana en çok ben ağladım.
Sevdaana düştüm düşeli, birbilsen ben “sen sen sen” diye ne çok ağladım. Ağlayan adamdan zarar gelmez demiştin, ağladım. Aşkın mükafatı göz yaşıymış; bi bilsen ben sana ne çok aşık olup, ne büyük aşık olup, ne yaman aşık olup nasıl yandım. Bi bilsen ben seni ne çok sevdim. Seni en çok ben sevdim, bi bilsen…

Çizgili Mavi
Kayıt Tarihi : 4.5.2024 10:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bir cenaze evinden mektup…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!