KIVI 264 – Gödalı'nın Sultan’ı
Gödalı'nın sabahı ezandan erken uyanır. Sultan, gölge değil—ışığın kendisidir. Güneş daha yola çıkmadan, o ineğini sağar, ocağa çay suyu koyar. Sofrayı sererken, gözü Beybağı'ndaki kara dut ağacına kayar. Alefe’nin bahçesinden, Önges’teki Deli Fatma’nın duduna kadar yürür; yolda önüne çıkan çocuklara dut uzatır. Parmakları, kara dut lekesiyle boyanır. Elini yüzünü silerken, dut parmağından apış arasına bulaşır. Kumaşta leke kalır—aynalarda değil. Oysa Sultan’ın alnı ak, niyeti dut tadındadır.
Göğsünü kabarta kabarta, Akbungar pazarına iner. Dutu satar, aldığı üç beş kuruşla çay, şeker, bir de sabun alır. Pazarcılar onun türküsünden ilahi, yürüyüşünden kıvım okur. Düğünlerde bulaşık yıkar; o eller, her sabun köpüğünde dualarla temizlenir. Yıllarca biriktirdiği parayla hacca gider. Kocası öldüğünde ağlamaz; çünkü yas onun dudaklarında “Amin” diye titreşir. Onu gören köy ahalisi der ki: “Sultan don değil, dua taşır; dut değil, sadakat toplar.
Yalvaramam koşamam
Ama sesini bırak bende
Biliyorum ki kopacaksın
Tutamam saçlarından
Ama kokunu bırak bende
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta