Çoktandır kendisine yar seçtiği karşı mahalledeki kıza ne yapıp edip bu isteğini bir şekilde ulaştırmalıydı. Eğer olumlu cevap geldiğinde dünyalar onun olacak, Onu hemen ailesinden istetmenin yollarını arayacaktı. Kızlar ilk okul bittiğinde zorunlu olmadıkça Kendi başlarına bir yere çıkmadığından aklına amcasının kızına durumu açmak onun aracılığıyla yazdığı mektubu ona vermek geldi. Amcasının kızı ile bir evde kardeş gibi büyüdüklerinden ona bu sırrını söylemeye bir sakınca görmedi. Kandil ışığında, ay ışığında defalarca yazıp yazıp yırtıp ocakta ve sobalarda yaktığı mektupların birisi nihayet sevdiği kıza ulaşacaktı.
Bu yazdığı mektup kimbilir kaçıncı mektuptu, mektubuma başlamadan evvel selam ederim diye başlayıp bir türlü sonunu bağlayamadığı mektup. Yazdığı bir mektubu yine beğenmeyip yırtmış ocakta saç ayak üzerinde kaynayan tencerenin altına atmış, tamamına yakını yandığı hâlde bir kaç yırtık parçanın yanmamıştı. Birkaç gün birisi alıp yazdıklarından bir şey anliyacak diye neredeyse ödü patlayacaktı. O günden sonra yazdığı mektupları ya sobada yakıyor, yahut mahalleye uzak yerlerde ufak parçalara ayırıp birbirinden uzak yerlere atıyordu.
Nihayet mektubunu kıza ulaştırabilmiş Ondan da olumlu cevap almış dünyalar onun olmuştu. Evlenme çağlarına kadar bir iki yıl birbirlerine yangınlık çekeceklerdi. Artık uzaktan uzağa da olsa birbirlerini görmek için can arkadastılar.(yangunluk çekeceklerdi)
Mehmet ve Ayşe babasının guruplu olarak madende çalıştığı aylarda her ne kadar baba baskısı görmeselerde ailenin en büyük çocuğu olarak evin işlerini annesi ile birlikte yapmak zorundaydı. Hayvanların akşam dama bağlanması, köpeklerin yalı, hayvanların önüne yem saman atılması hayvanların taranması, damın kürünmesinden (kürekle tezeklerin temekten atılması) odun pallayıp ocaklığın yanına yığması misafir odasındaki soba ve ocağın her zaman odununu ve çırasını hazır etmesi gibi günlük işlerden artan zamanının tüm enerjisini sevdiği kızı görmek için harcayacaktı. Bu yüzden akşam olmadan köy meydanında onun evini göreceği odunlukta köy büyükleri ile birlikte sohbete katılmak akşam 19 haberlerini dinlemekti. Bu akşam da erkenden odunlukta günlük nöbetine başlamış şansına Ayşe anası ile samanlıktan saman almaya gelmiş önlerinden geçerken onların geçişini seyretmek dünyanın en baş döndürücü olağanüstü hali bu olmalıydı. Ah birde bir iki Kelime konuşma fırsatı olsaydı ama onunda saniyeler süren bakışı yüreğine işlenmiş bir birilerine ait olduklarını anlamıştı.
Zaman nasıl geçecek ne zaman sevdiği kızı babasından isteyecekleri o kadar Uzak zamanları gösteriyordu ki .... beklemekten başka çaresi yoktu. İlk okuldan mezun olalı iki yılı geçmiş artık akranları olan kız ve erkek arkadaşları tıpkı kendileri gibi birbirlerini bulmuşlar, akranları arasında konuşulmaya başlamıştı. Guruplu maden işçisi olan babasının boş gurubunda olduğu bir gün, akşam üzeri mandaları damdan çıkarıp boyunduruklamasını söylemişti ,karşı mahalledeki bir arkadaşına yeni yaptıracağı ev için yardıma gideceklerni söyleyince içine bir sevinç düşmüştü. Öncesinden ormandan ağaçları köklerinden yıkıp, ölçüp biçip balta ile dört köşe haline getirdikleri kütükleri, ev yanına çekmek için yardım edeceklerini söylemişti. Damdan mandaları teker teker çözüp yazıda (evin önü) yığılı kışlık odunlarımızın yanın bağlamıştım. Babam sayattan boyunduruğu getirip mandaları yan yana getirerek boyunduruğu boyunlarına bağladı. Öküz başı ipinin uçlarını mandaların ikisininde boynuzlarından boğmaca olarak bağladığı ipin ucunu bana vererek mandaların önünden çekmemi söyledi. Boyunduruğun ortasındaki kertiye koşma zincirini dolalı vaziyette mandaları çekmeye başladım. Babam bana tarlalarımızın bittiği yerdeki çatal derenin üzerindeki öküzcü sayvanlarının yanında beklememi söyleyip kendisi önden gitti. Ben mandaların önünden iplerini kah gerdirerek kah iplerini boş bırakarak mandaları çekerek babamın tarif ettiği yere vardım. Oraya vardığımda mektup verdiğim kız da öküzleri ile bizden önce gelmiş, benim gibi ona da babası bekle demiş. Arzuladığımız fırsat ayağımıza gelmişti, Kendi kendime tam konuşma zamanı geldi zannettim. Ne o bana ne ben ona bir Kelime laf söyleyemedik. Bir kelime konuşsak dünya alem bizi duyacak sanki tüm ağaçlar ve yaprakları ile birlikte bizi görecek ve tüm köylülere bizim birbirimize sevdalandığımızı ilan edecekti. Birbirimize sesimizi duyurmak için ben mandalara o öküzlerine ho, burda dur, ileri git falan diye komutlar veriyor bir yandan da gizliden birbirimize bakıyorduk. Tüm cesaretimi toplayıp mektubumu aldın mı cevabın evet mi der demez yukarıdan onun babası yanlarına gelmemiz için çağırdı, benim önümden yukarı doğru giderken belli belirsiz mırıldanarak evet dedi. Öküzlerini çekerek yürümeye başladı arkasından da ben mandaları çekerek köye gelecek ev yapımında kullanılacak kütükleri burçlarına kancaları çakarak hayvanlara koşup köye getirdik.
O günden sonraki günlerde köy meydanında misafirlik te yolumuz kesiştiğinde, konuştuğumuz halde şimdi, oradan buradan boş laf bile konuşamaz olmuştuk. Karşı mahalledeki emekli madencinin kızı ile büyük amcamın oğlunun bu yakında düğünü vardı. Kız ve erkek tarafının aile büyükleri aralarında anlaşmış, takılar alınmış urba kesimi sırasında bir iki fistanlık pazan, dividin ve basma için neredeyse düğün kararı bozulmak üzereydi. Tesadüfen orada olan ortak tanıdıkları sayesinde iş tatlıya bağlanmış düğün hazırlıkları akışındagitmeyebaşlamıştı.Defalarca düğünnüğe gidip eli boş dönen baba nihayet oğluna istediği gelini alabilmiş haftaya cumartesi kına ve horata ile düğünleri başlayacaktı.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta