Nasıl başlanır söze ayrılık mevsimi?
Herkesin yaşanmışlıkları var cebinde,
Dünü bugünden, bugünü yarından ayrı kılan ne?
Tükenmiyor muyuz hepimiz an denen sürüklenişle?
Ne tuhaf şey şu insan!
Binbir umut sığdırmış el kadar yüreğine,
Sevmek var, sevilmek, hatta ağlamamak.
Gelişin dün gibi, hiç kimsemdin o vakit,
Oysa ne anlamlar yükledim sana şimdi.
Hiç gelecek hayalim olmamıştı benim.
Ne vakit nasıl ölmeli insan, bilmezdim hiç.
Sevmek an’lardan oluşan hayata,
Geçmişin hatıralarını, geleceğin umudunu nakşetmekmiş meğer.
İyi ki çokça sarılıp öpmüşüm seni.
Şimdi biliyorum, hepsi faydasız umut ve korkularmış.
Yaşanması gereken yaşanıyor çaresiz,
Mutluluk da acı da
Sen ömrümün baharı hatırlar mısın, ne derdim sana veda zamanları.
“Kış gibi gelip güz gibi gitme, ne olur...”
Ayıklamak mümkün olsa,
Batan kıymık gibi çıkarırdım seni geçmişimden.
Battığın yerde duruyorsun öylece.
Pişmanlığım yok, her derdine razıyım.
Ama bu acı...
Narkozsuz ameliyat oluyorum her an.
Zihnimin kıskacında, işkenceye sıkıştırılmış pul misali
eziliyorum.
Kendinden nasıl kaçsın insan?
Ya beynimi ya kalbimi hiç tanımadığım birinin eline bırakıp
Soluksuz koşmak, amansız kaçmak istiyorum.
Kimim, neyim, neredeyim unutmak...
Sonra kendimi aynanın önünde sayıklarken buluyorum.
“Kış gibi gelip güz gibi gitme, ne olur...”
Kadehler ete kemiğe bürünüp çıkıyor karşıma geceleri.
Dost gibi dinliyor, düşman gibi vuruyor yaramın üstüne.
Hatıra dedikleri ne zehirli şey,
Defterin yaprağı gibi koparıp atmak istiyorum,
Adının olduğu sayfaları.
Lakin olmuyor, olmuyor...
Koskoca adam, ne çok ağlıyorum.
Utanıyorum camdaki aksimden.
Ya bana benzemiyor ya ben şimdiye kadar hiç ben olmamışım.
Utanmak ne ki, tiksiniyorum kendimden.
Yüreğim benden alacaklı, aklım ziyanda.
Tenimde yarıklar oluşturmuş dokunduğun yerler.
Bu kuraklık, bu bozkır şimdi acizlik içinde gelmeni bekler.
Gideceği yere ayaklarının karar verdiği,
Meczup bir adam oldum artık.
Bir de kendi sesim çın çın çınlıyor kulaklarımda.
“Kış gibi gelip güz gibi gitme, ne olur...”
Perdeler açılıp perdeler kapanıyor sahnelerde.
Sevdanın her tonu sergilenmiş bu tenlerde.
Kiminin dramı bol, kiminin trajedisi,
Kimi şansına komedi izlemekte...
Kimi mektuplarca anlatıyor meramını,
Kimi serenat vermekte,
Kimi şişelere döküyor içini,
Kimi sevdiği için temiz çarşaf sermekte,
Son sahne geldiğinde,
Kimi mezar taşına iki satır yazıyor,
Kimi şiir defterine iki mısra,
Kimi mahkeme salonunda iki celse...
Kimi de benim gibi geçip yokluğunun karşısına,
İçip içip saçmalıyor işte.
“Kış gibi gelip güz gibi gitme, ne olur...”
Yalnızlık var heybemde, ses seda yok gecemde.
Neden biter sevgiler, anlamaya çalışıyorum sadece.
Yeşerttiği fidanın yapraklarını sökercesine,
Fırtınaya benzer gürültünle, gittin öylece.
Her mazeretine bir savunmam olacağından korktun belki.
O yüzden toplayıp üç beş eşyanı,
Doğru düzgün söz bile etmeden,
Düştün sararan yaprak gibi,
Güzü geride bırakıp kışı getirerek…
Nasıl biter sevgiler, bulmaya çalışıyorum sadece.
Nasıl yabancılaşır sarmaş dolaş bedenler,
Nasıl yiter o sabahlara varan gülmeler…
Gittin ama bittin sanma sakın.
Unutmakta unutamamak gizlidir.
Çünkü unuttum der bütün unutamayanlar.
Bense seni hatırlatan her şarkıda tekrar tekrar ölüyorum.
Önce duvarlar hissizleşti gülüşlerin gidince,
Sonra renkleri soldu hayatın,
Yastıklardan kokun da silinince,
Dönmeyeceğini anladım.
Kapı önünden gelen ayak seslerinin sana ait olacağını,
Ummayı bıraktığım gün beklemeyi de bıraktım.
Yüreği nasıl kanar bir adamın, biliyorum artık.
Acını nasıl kimseler görmez de sen ölüyorum sanırsın,
Aşk nasıl düşkünleştirir, nasıl kendine bile yabancı kalırsın,
Tüm prensiplerini nasıl yıkar da alçalırsın…
Derdini anlatmak için çırpındığında kimse anlamaz.
Hikâyeni haykırmak istersin kelimeler düğümlenir boğazında,
Kimse dinlemez…
Giden gittiğine göre değerini bilmez.
Ve sen kimseyi inandıramayacağın aşkının tek şahidi,
Hem haklı hem suçlusundur davanda.
İstersin ki hâkim tokmağını vurup “idam” diye gürlesin,
Anlarsın her aşk hükümlüsü,
Ayrılık cezasına çarptırılır bir yerde.
Nasıl başlanır söze ayrılık mevsimi?
Herkesin yaşanmışlıkları var cebinde,
Hataları, hatıraları, umutları, kırgınlıkları…
Camdan dışarıyı izliyorum,
Senden uzaklaştıkça,
Anlam kazanıyor yol,
Ben mesafe aldıkça.
Acım azalıyor, yaram baki,
Zaman yarayı iyileştiren merhem değil de,
Acıyı dindiren narkozmuş sanki…
Büyüdük, farkında mısın?
Aşk denen öğretmen,
Elimizden tutup olgunlaştırdı bizi.
Evrilip dönüştük daha donanımlı başka bizlere…
Bu ihtimaller dairesinde birilerinin ihtimali olma ihtimalim bile var hâlâ.
Hayat tüm acılara rağmen mukaddes, aziz, yaşamaya değer,
Kaç gece sabahı görmemek için planlar yapmıştım oysaki…
Kış zemherisiyle kavururken dudaklarımı,
Dallarda çiçekler de açacak elbet…
Ey sevda; hiç eksik olma damarlarımdan,
Ben meyle değil, senle sarhoşum.
Yaram da yârim de yarınım da sen ol.
Acına talip bu yürek, mutluluğuna müptela,
Sen yeter ki;
“Kış gibi gelip güz gibi gitme, ne olur...”
Kayıt Tarihi : 6.1.2025 00:27:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)