Bugün tanışma yıldönümümüz. Kısa bir süre öncesi ise ayrılığın yıldönümüydü. Başlayan her şeyin bir sonunun olduğu gerçeğine çok uygundu yaşananlar. Doğum ve ölüm gibi. Doğan güneş batıyor, açan çiçekler soluyor, Geçen zamana bakıyorum da hem çok uzun hem çok kısa. Senli günler çok uzundu. Sensiz geçenlerse kısa. Tezat görünüyor ama öyle değil. Senin varlığın yanımda olmamana rağmen güneşin doğma sebebiyken senin geleceğin günü beklemek aydınlıkla karanlığın arasını an be an büyütürdü. Döktüğüm yaşlarsa umutlarımı. Bulunduğum her mekan her an kurduğumuz dünyada yaşadıklarımın izleriyle anlamlanırdı. Ne zaman aynı yollarda yürüsem, bir camın ardından izlesem bıraktığımız anılara çarpıyorum. Kendimi bir acıyla, kol kola girmiş dünle bugünün koynunda buluyorum. Bugünlerimi kaybettim. Dünü aramaksa kayıp bir şehrin peşinden gitmek gibi. Yarın mı; bugün yoksa o doğabilir mi. Senin geleceğin günü beklemek çocukluğumun en güzel duygularını astığım o yemiş ağacının meyvesiydi ve ben sabırsızlıkla mevsimlerin değişmesini beklerdim. O zaman çok küçüktüm beklemek sabırsızlığımı büyütürdü. Oysa şimdi beklediğim hiçbir şey yok. Gelen ya da gelecek olan sabah ışığını içimde açmıyor ki gün geceyi özlesin. Senin geleceğin gün umutlarımı terk ettiğinden beri umutlarım soluk almıyor, yaşamayan bir şey için zaman kavramı kalmıyor. Geniş, başını ve sonunu göremediğin kocaman bir boşlukta yerçekimsiz geziniyorum, yüreğimse hatıraların açtıkları resimlerde kalan rengi solmaya başlamış bir gül. Gün ve gece iç içe. Takvim sayfalarını koparmıyorum artık, geleceğin gün kayıpken ayın kaçı sene kaç günün adı ne yok benim için artık bunların anlamı. Yaşıyorum, nefes alıyor, az çok yiyor içiyor, çok zaman kendimle kalmak için insanlarla üçü beşi çekmeyen yaşadığımı gösteren zoraki sohbetler yapıyor, evden çıkmamak için bahaneler üretiyorum. Elbiselerimi koyulduğu yerde duruyor, bir kot bir tişört yetiyor, saçlarımsa bembeyaz ne gerek var ki, genç görünmek için yaşlandığımı saklamaya. İnsanlar arkamdan konuşuyorlar, bin bir maske yakıştırıyorlar bana. Umurumda değil. Omuz silkiyorum tüm duyduklarıma. Bana koyan bunlar değil, yarın kelimesinin içi boşaldı ya beni yarınsız bıraktın ya o yüzden bu serseriliğim. Hayatımın görünen tüm çizgilerini değiştirip düzeltebilirim. İnsanları yine kendime hayran bırakıp, güçümü kıskanmalarını, belki de bana gıptayla bakmalarını bile sağlayabilirim. Gündüzle geceler dışardan iyi görünen bir tablo sergileyebilir, bu var ya inan hiç zor değil. Artık durulduğumu yine kendimle buluştuğumu sanabilir insanlar, öyle ya yaşam işten güçten paradan ve mekanlardan ibaret. Bu kadar dolu görünen bir dünyanın içinde yanan ateşten kim haberdar. Dünya dağlarıyla ovaları köyleri şehirleri binlerce mahsulüyle açmış herkese kapılarını ama üzerinde gezinen milyarların haberi var mı dünyanın bağrında saklı olandan. Dünya kadar büyük bir yürek taşıyabilseydim bende hepsini yapabilirdim. Şimdi kendimleysem, kapatmışsam kapılarımı hepinize içimdeki ateşi hiçe saydığınızdandır. Onu büyütecek yarınlarımı çaldığınızdandır. Bir umudum vardı adını kırmızı koymuştum. İçin için yanardı içimde, yarınları beklemek seni beklemek tek katığıydı onun. Sen şimdi zamanın geniş kolları arasında kayıpken takvimlerin sonsuzluğa açılan sayfalarında bize ait bir gün yokken, dünü gösteren tarih bugünün altında kaybolmuşken beni yaşıyor zannetme. Maddi göstergelerden ibaret bir yaşamsa yaşamak evet ibreler hala bir şeyleri işaret etmekte, ama benim yaşamaktan anladığım bu değil. Bu yüzden insanları pek sevemedim ben, pek çok zaman kaçtım bedenlerinden. İnandıklarımı korumak adına, bir gün hayat suyunda yıkanabilmek ve bir toprakta kök atabilmek umuduyla. İnandığım ne varsa sende bulmuştum, buna o kadar çok inanmıştım ki, sen benim yarınlara ertelediğim hep beklediğim hayal ettiğim her şeyin ortak adıydın. Adını kırmızı koymuştum. Bitmeyecek bir şeydin benim için, ben hep seni öyle görmeyi istedim. Bitmeyecektin tükenmeyecektin günler gibi, aylar gibi, yıllar gibi. İçimde yanan kaç kıvılcım varsa hepsinin birleştiği bir ateştin sen ve ben her şeyimi seninle yakmıştım. Oysa her şeyin bir sonu varmış, sonsuzluk bizim gibilere yasakmış. Şimdi yüreğim kalk ayağa diyor diren ona. Ne varsa bulmak istediğin git ara, ama bulduklarım ki bulabilirsem eksik kalacak hiçbirinde senin kokun olmayacak. Dünyanın tüm misafirlerine ayak direyip, yaşıyor görünebilirim ama benim istediğim sensin. Tüm isteğime rağmen biliyorum ki sen gerçek değilsin ve günleri solduran hayalin olsa da yarınlarımda ki hayallerden de öte bir şey değilsin. Hayallerse bir rüya kadar uzak dünyadan ve zamanın su üzerinde küçük bir yansıması minik bir dansı. Sonunda anladım ki sen hiç varolamamış bir kentin kayıp insanısın. Benim bir ara gördüğüm düşün kahramanısın. Yaşamı erteliyorsam o henüz gerçek olmadığı için.
..
“Kalbin nerede sanıyorsun demiştim: Eminellerde, demiştin. Haklıymışsın, ellere sığabilecek kadar küçükmüş kalbin senin.”
Sürdüğünde beni yüreğinden, dalına tutunamayan yapraklardan sürüklenmiştim yağmur damlasi yerine. Hilal vardı gözlerimde; küfür tutmuştu umutlar, sessiz harflerle bitiyordu iklimler. Gecenin en köylüsünde karanlığa mülteci olmuştu lise terk bakışlar. Ellerin ellerimi boşadığında gözlerimi yağmur yapıp hayalini döküyordum yerlere.
Omuzlarımda elveda rütbesi vardı ve kalacaktı rütbelerim omuzlarımda. Yüzüme bir yıldız akacak ve gözlerimden bir umut kalkacak, bir fırtına kurtulacaktı ellerinden; kan şerbeti yağacaktı şafağımdan can darbesi şakağıma.
..
Sana kırmızı gülü verdiğimde
aşkımızın
sembolü olarak saklamıştın
ya eğer
ben de aşkının semboli isem
o zaman
demektir ki
..
Bu uzak iklim ayazında
Yapayalnızım,
Ne yapsam bilemem.
Yağmur yağar,
Ben yağarım yollara.
Kırmızılı rüyalardan uyanıp
Uzaklarda bulurum kendimi.
..
Ülkülerimiz
Yön verir
Sevgilerimize
Ülkülerimiz için
Savaşsak sevdiklerimizle
Savaşlarda kan var
..
Aşkın nârından
Ateş yutan insan
Ta kalbinden güneşin
Bir tatlı gönül tavına geçerken
Şiir perisi bundan ilham çeker…
Sen dikende açan gül
..
ne yollarına kırmızı halılar döşeyip nede
kırmızı güller serip,lüks bir Restoran ta
mum ışığı altında şampanyalar patlatıp
romantik geceler sundum...
ben sana sadece yüreğimden kopup gelen
sevgim ile beraber
içerisinde yalanların ihanetlerin barınamadığı
..
Sarı kırmızı rengine
Bu futbolun derdine
Aslanım senin sevgine
Canımı feda etmez miyim
Senden önce tutuşurum derbine
Hayatımın yarısı türbünde
..
Bir kırmızı goncanın gözlerinde yaş gördüm
Bir sabahın erken vakti
Sarı gülün gözlerinin içi gülerken
Ve beyaz gül kahkahalar atarken
Dertliydi kırmızı gül
Derdinden ağlıyordu
Bir kırmızı goncanın gözlerinde yaş vardı
..
Düşlerim gökyüzünü
Gök maviyi delerde geçer aşkım
Yıldızlara ulaşırda parıldar
Yakamozlara damlarken ışığı
Aydınlatır yüreğimi
Sevda yamacımın kan kırmızı gülü
Peşi sıra gelir ateş böceklerim
..
Masada şarap...
Kırmızı bir örtü.
Şarap kırmızı.
Kadın şarap.
Hava güzel.
Masada gözler...
..
Titriyorum yalnızlıktan.
Ellerim birbirine kavuşmuyor bile.
Oysa avuçlarımı birbirine sürtüp ısınmak istiyorum biraz.
Olmuyor...
Tit-ri-yo-rum...
...
Bu küçük otel odasını inceliyorum, yattığım bu iki kişilik rahat yataktan. Rahtlığı, rahatsız edici kıvamda. Nevresimlerinin beyazlığı bile sinir bozucu.. Bir uyum var rahatlıkla, rahatsızlık arasında..
..
Gün, yorgun güneşin ardından,
Akşama kavuşuyordu,
Kordonda, sahilde bir akşam vakti,
Gün batışını izliyordum sessizce.
Ve seni düşünüyordum,
Gün akşama varırken,
..
Gidenlerin ardından
gidecek derman kalmadı
Çatladı ruhumun
derman damarları
Bu gece ruhta
tende bende kaldı
..
Günahtır KIRMIZI..
Birkaç ayyaş papaz tarafından vaftiz edilmeyi unutulan bebektir..
Şeytanın gözü
Kalp kanaması, aşk rengi...
Regl sancısı,
Geceleri nehirlerin taktıgı maskedir,
Gündüzleri kayıp sokak lambası..
..
gülleri kopar yanaklarından.
kırmızı kırmızı ek yüreğime
kopar dudaklarından gülleri
name name ak yüreğime
gülüşlerinde kopar gülleri.
mutluluk ol sevinç ol gir yürğime
gülleri savur ellerinle gökyüzüne
..
Kırmızı meşinden topum
Patlamış
Hayat rüzgarım bosalmış
Bir kenara fırlatılmış.
Paylaşmaz oldu çocuklar neşelerini
Eskiden uçardım gökyüzüne
Selam verip bulutlara
..
Mavi gökyüzü güneş, beyaz yalımlar sarı...
Sarımtırak apak kırıntılar, turkuaz renkli koylar... Ve kırmızı yeşil, sarı beyaz yapraklar...
..
Çok uzaklardan bir gül getirmiştim sana; dudakların gibi kırmızı
Çok uzaklardan bir sevda sunmuştum sana; yaşatırdı bize hayatı
..
Ömrümün en uzun yolunu yürüdüm,
En kısa anlarımda.
Kırmızı-sarı kaldırım taşları arasında.
Sayamadığım ya da saymasını öğrenemediğim,
Kaldırım taşları.
Bir, iki, üç.
Ömrümün en uzun yolunu yürüdüm,
..