Kırmızı Bizim Oralar..Mor Menekşe Bendim..

Cumali Cumalioğlu
81

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Kırmızı Bizim Oralar..Mor Menekşe Bendim..

' Yedi kişiyiz' dedi babam kasketi elinde, önündeki kağıda bir şeyler yazan adama bakarak. 'Hepimiz de iş görür vaziyetteyiz. Benle beraber altı da horanta.' Bizi gösteren eli sesiyle birlikte havada asılı kaldı. Sonra da yazı yazan ama bakmayan adamın önündeki toprağa sessizce düşüp düşüp bekleşmeye başladı. Yorganımız, döşeğimiz, babam, biz, pazen entarim hep beraber ses etmeden bekleşmeye devam ettik.

Başımı kaldırmadan siyah lastik ayakkabılarımın üzerindeki tozları incelemeye başladım. Lastiğiminkaralarını hiç beğenmedim yine. Babam çarşıdan alıp bana getirdiğinde de beğenmemiştim hiç ama ses de etmemiştim. Bizim oralarda babaya ses edilmezdi. Anam öyle diyordu bana, ablalarıma ve diğer kızlarına da. Kendi de hiç ses ediyor muydu babama. Yok etmiyordu, öyleyse ben de etmemeliydim. Başka kızlar da seslerini örtmeliydi. Usulca ayağımdaki lastiği yere sürttüm yere eğilmeye çekinerek iplerine baktım. Karalığını bir parça örtsün diye ablamın çeyiz ipliklerinden kırmızı ile mor menevşeyi birbirine katıştırıp ayakkabımın bir köşesini şenlendirivermiştim gizlice. Diğer karalarla karışsın istemiyordum. Onüç yaşımın iç şenliği idi bu. Annem kızacak, babam farkedecek diye de korkup hep arkalarından yürüyordum. Ve hiç ses etmiyordum.

Okuldan alınıp tarlaya götürülürken de ses etmemiştim. Son dersimde defterimin kenarına kırmızı çizgilere tutturulmuş mor menekşelerden kenar süsleri çizmiştim.

Kırmızı, bizim buralar,
Mor menekşe bendim.
Mor menekşe öğretmenimin sesiydi. Diğer kadınlar bir olup 'kadın başıyla ne işi var buralarda? ' diye ses ederlerken ben, öğretmenimin menekşe kokan sesini çoktan sevdiydim. O, bizim buralardan değildi. Üzerimde ablamın artık ona küçülen pazen entarisi, başımda arkadaşım Hatça'nın evlendirilirken çeyizindeki çocukluğundan çıkarıp bana verdiği sarı tülbenti vardı. Birlikte doğmuş, birlikte onüç olmuştuk. O, babası yaşındaki adamın koynuna, erkek çocuk doğurmak üzere satılırken, ben defterlerimden kitaplarımdan ötedeki pamuk tarlalarına sürülmüştüm.Sarı uçuk benizli çocukluğunu bohçasına koyup Hatça,ses etmeden kuma olmuştu kadınlığına.Ses etmemişti onüç yaşındaki çocuk bedeninin, babası yaşındaki adam tarafından öldürülmesine.Ses etmiyordum pamuk tarlalarına ama ben mor menevşeyi kırmızıya katıp bir de saç ipi yapmıştım saçlarımın örgüsüne.

Benden bir yaş büyük ablam, her sene pamuğa sürülür. Yaz bitimi eve dönerdi babamlarla. Ben hep sorardım: 'Abla, oralar nasıl az anlatsana.' Ablam anlatırdı: ' Gün karayken gideriz beyaz pamukları toplamaya. Bembeyaz yumuşacıktır pamuk. Hiç hissetmezsin ağırlığını. Tek tek toplar hafif beyazları belindeki torbaya koyarsın. Sonra torbayı boşaltır. Bir tane daha koparırsın. Günün karası düşünce beyaza döner gelirsin köyümüze.' Ben dinler sorardım benden bir yaş büyük ablama: 'Abla oraların yolları da kırmızı mı bizim buralar gibi? Güneş ne renk? Gök mavi mi? Sular nasıl akar? ' Ablam anlatırdı: 'Pamuğu ne kadar hızlı toplarsan o kadar çok çuvalın olur. O zaman babam memnun kalır ve dönüş yolunda çarşıdan bana bir tülbent alır.Pamuğun beyazında gün karası varken başlarsın toplamaya gün karası bulaşınca pamuğa döner gelirsin bizim buralara.' Hayal edemezdim günün karasına bulaşmış beyazı. Ses etmezdim ablamın Hatça'nın ardından karşı köye gelin gidişine.Kına gecesi annem ağlamıştı boynuna sarılıp sonra 'Kızım ' demişti ' Artık kocan senin herşeyin. Ne derse yap. Sözünden çıkma. Yüzümüzü kara çıkarma' Ablam bana hep beyaza düşen gün karasını anlatmıştı annem yüz karasını. Amcamın kızını amcamın oğlunun ormanda tek kurşunla temizlemesini anlatmıştı hep.

Kırmızı, bizim buralar.
Mor menekşe amcam kızıydı.

Babam buraya gelirken ablamın başlık parasına pamuktan kazanacağı parayı da katıp tarla alacakmış. Bir dahaki yıl gelmeyecekmişiz buralara. Artık kendi tarlamız olacakmış. Çalışmayacakmışız başkasının işinde. kendi tarlamızı sürüp ağalar gibi yaşayacakmışız. Beni de iyi bir başlık parasına verirlerse...

Bundan ötesini duymaz öğretmenimin anlattığı o yerleri düşünürdüm. Evin içindeki çeşmesinden akan suları içer, eşiyle kitap okuyan kadını hayal eder. İnanmazdım, yine de sessizce hayal ederdim. Şehrin yollarına çizilen çizgiler beyazmış. Bizim buraların kırmızılarına bulanmış diğer mor menekşelerin mahzun ağlamalarına yüklerdim pamuğun beyaz hafifliğini. Ses etmezlerdi. Ses etmezliklerine ses etmezdim. Kimbilir azıcık bağırsam azıcık. Amcam oğlu beni de götürür müydü ormana? belki de acırdı. Duymazlıktan gelirdi azıcıklarımı. Kimbilir? ...

İlk kez düşmüştü yolum pamuğa. Babamhavada kalan eliyle ezilmişliğini toplayıp cebine koydu usulca. Yazan adam başını kaldırmadan éŞu yana geçin sayacam' dedi. 'İsmin ne? ' 'Cabbar Eğilmez, altı da horanta' 'Geçin. Bir,iki,üç...' Adam bizi saydı. Sayıldım. Bana üç dedi. Şöyle bir çaktırmadan omuzlarımı dikleştirdim. Anam böğrümü çimdikledi sessizce. Çimdik canımı acıttı ses etmeden omuzlarımı tekrar düşürdüm. Üçtüm işte. Üç ama çimdik yeri de kırmızı idi. Kırmızı. Hepimizi bir traktörün arkasına doldurup diğer işçilerin çadırlarının yanına götürdüler. Bezden evlere hayretle baktım. Babam 'Hadin, oyalanmayın erkence yatacağız. Yarın işbaşı var.' dedi. Annem hızlı hızlı bez eve döşekleri serdi. Bir köşeye de kabı kacağı yığdı. Yardım ettim.

Uykumun derinliğinden omzumu sarsan anamın eliyle uyandım. 'Kalk' dedi usulca 'Babana su dök. Yemeğinizi yeyip gideceksiniz.' elime havluyla ibriği tutuşturdu. Yarı sersem bir şekilde uyandım günün karasına. Kara lastiklerimi ayağıma geçirip beyazlara doğru yola çıktım babam önde biz arkada. Renkli iplerim saç örgülerimde. Tarlalara geldiğimizde şaştım kaldım alacalanan tan yerindeki pamukların beyazlığının uçsuzluğuna. Belime diğerleri gibi bir torba bağladım. Başladım toplamaya beyazları.

Beyazdı pamuk. Yumuşaktı. Pamukların yumuşaklığı ellerimi hiç acıtmadı ama belimi ağrıttı. Bezden eve döndüğümüzde gün karaydı yine. Yemek bile yiyemeden yorgunluktan bitmiş bir halde attım kendimi döşeğin bir kenarına. Ama önce babamın yatmasını bekledim gözlerimden akan uyku ile birlikte. Bir köşeye atılmış kendimle ne sıcağı ne de sivrisinek seslerini bilmeden uyudum. Ertesi aynı güne uyanmak üzere.Hiç ses etmeden uyudum. Rüyamda türkü söylüyordum tarlaların beyazına, sesim ne güzeldi.Yanıktı da üstelik. Çocuk türküleriydi seslediğim. Sesim dal dal olup taa gökyüzünün maviliğine erişiyor ordan topladığı tüm bulutları beyaza boyayıp bana veriyordu. Hepsini tek tek alıp elime üzerlerine mor menekşeler tutuşturup tekrar göğe salıveriyordum. Sesim menekşelerin moru oluyordu salına salına göğe varıyordu.Çocuk türküleri bulutlara ne güzel yakışıyordu.

Birazcık ses etsem azıcık belimin ağrısı geçer miydi? Kimbilir geçerdi belki. Pamuk bana acıttı ve hiç ağrıtmazdı belimi.Kimbilir? .. Belki...Sonraki ertesilerde buna da alıştım. Ellerimin beyaz beyaz çatlamasına da. Pamuk, pamuk gibiydi ama ellerim pamuk gibi değildi hiç.

Sonra sıcağı farkettim. İzin günü dediler. Babama ve diğer babalara para verdiler. Babam ve diğer babalar ve baba adayları bir yerlere gittiler. Biz dere kıyısına indik. Çamaşır yıkayacaktık. Su berraktı. Su akıcıydı. Soğuktu. Temizdi. Beni içine çekiyordu. Diğer kadınların beni göremeyeceği bir yere gidip çamaşırları yıkadım. Çalılara astım. Ayaklarımı suya soktum önce. Sonra sivrisineklerin talan ettiği kollarımı bacaklarımı kirden görünmeyen tenimi suya soktum. Temizlik ne güzeldi. Üzerimde benden bir yaş büyük ablamın artık ona küçülen entarisi vardı. Toprak sıcaktı. Sıortüstü uzanıp rüyamdaki çocuk türkülerimi dinlemeye başladım. Hava sıcaktı. Toprak yumuşacık bir döşekti. Su tüm kirleri alıp benden uzaklaştırmakla meşguldü.Gözlerim kapandı usulca ben istemedim ama kapandı. Elimde örgülerini açtığım saçlarımın ipi vardı.

Sonra nefes alamadım. Çırpındım biraz ama üzerimdeki ağırlıktan kalkamadım. Ağır pis bir kokunun anlamlandıramadığım karabasanı çalındı ağzıma. Ağzım kapandı. Gözlerim sarı leş gibi sarmısak kokan bir ağıza çarptı. Ne oluyordu? Kabusdu, karabasandı bir şeydi işte. İki ufak gözün kapkara bir suratla beraber üzerime eğilmişliğini gördüm. Kara kemikli, nasırlı bir el ağzımı kapamış bana: 'Sus' diyordu. 'Ses etme' diğer eli ile tuttuğu bıçağı boğazıma dayıyordu. Ben bir şey yapmadım demek istedim ama sesim çıkmadı. Sadece türkü söylüyordum. Çocuk türküleri. Çok mu bağırdım. Bırak beni ne olur. Ama içim söylüyordu bunları ve üzerime oturmuş beni boğan adam duymuyordu. Dişleri sarıydı ve pis sırıtışı sıvanmıştı ağzının kenarına. Heryerim kaskatı kesilmiş. Korkudan kollarım yana kaymış. Usuca ses etmeden kurban olmaya çoktandır hazırlanan ellerim kendilerine biçilen rolü büyük bir sadakatle oynuyorlar. Hep birlikte ses etmeden bekleşiyorlardı.

Sarı dişler önce yüzüme sonra omuzlarıma düşerek kırmaya başladılar ben olanlarımı. 'Aferin işte böyle ol' diyen ses bedenime düştü hırıldayarak. Bıçağının ucu boynumdan entarimi kesti boydan boya. Çıkaramadığım sesimin hafifliği bıçağın ucu ile kanatıldı. Ağırlık çocuk bedenimi ezdi. Koku pisdi, dişleri sarıydı. Ben onüçdüm. Güneş sarılarak entarimin mor menekşelerine boğup boğup onları sıcağı ile pamukların beyazına beyazına attı. Beyaza düşen morlar kırmızıya çalınıyordu. Çok değil azıcık ses etsem. Azıcık. Duyar mıydı az ötede görünmeyen gülüşler sesimin azıcıklığını? ...Çok değil, azıcık.Bizim oralarda kızlar ses etmezdi.


Kırmızı,Bizim oralar
Mor menekşe bendim.

Çağla (Ataman Kale)
26/Temmuz/2008 Sabaha karşı 3:59

Cumali Cumalioğlu
Kayıt Tarihi : 6.8.2008 10:42:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Cumali Cumalioğlu
    Cumali Cumalioğlu

    Bu deneme çok sevdiğim Çağla kullanıcı isimili can dostum Ataman Kale'ye aittir. Yazının sonunda da kullandığı isim eklidir. Sevgili Ataman o zamanlar yazılarında gerçek ismini kullanmıyordu. Bütün ısrarlarıma karşın kullanmak istemedi. Ama daha sonraları ikna oldu ve kullanmaya başladı. Ben de bu şikilde 'Çağla
    26/Temmuz/2008 Sabaha karşı 3:59' eklemiştim zaten. Yazının son kısmında geçen Cumali Cumalioğlu ismi sadece yazıyı ekleyenin ismidir. Antoloji.com tarafından otomatik eklenir. Diğer yorumlarımda da bu denemenin kimin olduğunu bir yıl önce belitmiştim. Şimdi sevgili Çağla'yı yani Ataman Kale'yi birileri suçluyormuş. Ben bu yazıyı paylaşırken kendilerinden izin almıştım. Yazıyı okuyanlar lütfen biraz dikkat etsinler yazının yazarı olarak Çağla, (yani Ataman Kale) eklidir zaten. İlgililere duyurulur.

    Cevap Yaz
  • Meleksu Çiçek
    Meleksu Çiçek

    Harika bir deneme yazısı olmuş.Yürekten kutlarım.

    Cevap Yaz
  • Atiye Danış
    Atiye Danış

    kırmızı bizim oralar...ve gerçekten okunması gereken bir deneme yazısı zevkle soluksuz okudum.Töre/adet/anane/edep geçmiş adına ne varsa en güzeli ile yazılmış kalemine sağlık üstad

    Cevap Yaz
  • Cumali Cumalioğlu
    Cumali Cumalioğlu

    Teşekkürler Emine Hanımefendi. Şiiriniz en güzel yorum olmuş zaten.

    'Yaşayacaksan onurunla yaşa'.
    En büyük silahın dişlerin ve tırnakların
    Gerkirse hayatı göğsünden parçala..
    Ama teslim de etme yaşama hakkını kimseye.
    Dirençli ol, aç gözünü
    Seni sen den başka kimse koruyamaz.

    Yüreğinize sağlık... Bu anlamlı sözler için kendim ve Çağla arkadaşım için sonsuz teşekkürler efendim. Saygıyla kalınız.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Cumali Cumalioğlu