Aaah / Çalı sh:1022
“-demek sen bizim
Döndünün Hacı’nın oğlusun ha! ! !
baban senin kadar ya varıdı,
ya yoğudu benim bilividiğimde”
“-hinci garşından geşse tanıyaman”
“-belki o beni bilebilir de”
“-bil bakalım İbirem,
bilebilecen mi bakalım bu adamı”
“-ben amcayı hiç görmedim ki! ”
……..
“-bizim köylü len”
….
“-eyi de ben köye kaç yıldır hiç gelmedim ki
ben köyü unutmuşken”
“-ha gapberif ben bile bilemedim töbossun
huncucuk çocuk nerden bilsin”
“-tah(m) in etsin bi bakalım”
……..
“-Bobuş Emminin Osman mı? ”
“-..”
“-Hacı Mamıdın Memet”
“-Çil Murad”
“-Kara Bayramın Iramazan”
“-Hamitçiğin kardeşi hani gardiyanımış”
“-Hasan Alinin Bolat”
“-Aynının Hasan”
“-Yabır Hasanı
Yabır Boladı”
“-Fadımanın Selattin”
“-Genç Amadın Ramazan”
“-Feyzullahın Doğan”
“-Mükerrem”
“-Nazım”
“-Halis”
“-Mustaddin”
…..
“-Mustatdin? ”
“-gavıra getdi okumaya deye
gediş o ğediş”
“-demek onnar da gelmeyoru
yıllardır öyle ya”
…
“-emme hala esameleri okunuyoru”
..
“-bizim esamemiz bile kalmamış”
…………..
…
“-aaah ulan ahhh!
anasını satdımın,
ne günah işledik bilmem ki
feleği baya,
gücendirmişiyin’ belli
değilse; …
beninen ne alıp-veremediği var ki
fırlatıp atmış bizi,
gurbet ellere
her birimizi bir yerlere,
harabolmuş evyerimiz
kayıp olmuş esamemiz
yolumuz düşse nere geliriz,
gerçi hangi kapıyı çalsak,
olur buyur edenimiz
ammaaa,
ila ki birbirimiz…
ayağımızdan zencirlenmişiz
sankı biz oralara
mahkum olmuşuyuz
kendi kendimize
ne düğün,
ne bayram bilmişiz
ne de hiç değilse
anamızın bobamızın
son nefesinde yetişip de
bir damla su vermişiz”
“-nasip değilise yapcak bişiy yok”
“-orası öyle de
bu güne kadar selam alıp vermemişiz
bizim deyeceğimiz hiç kimseye.”
……..
“-oysa; hep sıkıntısını çekmişiyiz yıllarca
uykumuz kaçmış gece yarılarında
…….
“acaba nasıllar”
açlar mı, açıklar mı,
hastalar mı…,
sobalarını yakan oluyor mu
başlarında bi iş mi var acaba diye…
içimizi yakmış yollar boyunca
“sizlere ömür” duyma, gaygıları
oooooooof of,
şimdi neye yaradı…
hıhnm”
kimimiz kaldı ne biliriz..”
bakıyorum da;
ölü toprağı serpilmiş sanki
etrafımdaki herkesin üzerinde
bi yılgınlık,
bi dünya telaşesi,
doymak nedir bilinmez
anlaşılır, kabul edilir gibi deği(l)
yeni yeni farkediyorum
adamlar nasıl içerdi sigarayı
bir kazaya kurban gidiyor
durduk yerde birileri,
direksiyonu kırıyor
itin biri,
ya sarhoş, ya acemi
ölen arabada değil,
direksiyonda değil,
arabanın yolunda değil,
arabayı yapan değil,
benzini koyan değil
devleti soyan değil
fark eder mi
sorar,,bilirmiyiz,
ezilen biz değilsek
itiraz eder miyiz..
kimi acelesine yenik
kimin de acayip bi dalgınlık
herkesin başında bin türlü bela
herkesin baş belası;
bizatihi kendisi
herkes hayatından bezik,
bilmem ki; dünden bu güne,
halinden memnun
ekmee(ği) katığına denk
olan var mı
şehir yerinde
birbirmizin halini bilmeyiz
merak etmeyiz
ooof of,
“-şehir bize doğrultmuş oklarını,
makinelı tüfeklerini, tanklarını
bizi bir cendereye almış,
“gelme(yi) n” der gibi
dişlilerin arasında heder olmuş(uy) uz
ezilmiş gitmiş(iy) iz,
asfalta yapışmış
köpeğ-ileşinden beter
perli-perişan olmuşu(yu) z
her bir parçamız
bir yerlere savrulmuş,
kim vurduya ğedmiş kimimiz
ne dönüp bakan olmuş,
ne “acaba kim” diye soran
marağ eden yok
sorsalar
aldıran,
bilen-tanıyan yok
tanımak isteyen kalmamış
İnsan yerine saymamış devletimiz.”
“-haklısın bilader
ne zaman bi adam görsem
saçı sakalı ağarmış
rahmetlik babam gelir aklıma
aç kalıp doyuran
giymeyip giydiren
ulaşamadığı yere
bizi ulaştırmaya çalışan
….
“-aman oğlum, koca köyde
bir seni kucakladı devlet,
okuluna dikkat et! ,
öğretmenleriyin sözünden çıkma!
güp-güzel okuluna git-gel! ,
sıkı çalış! ,
görüyorsun işte reşberin halini
önünde başka fırsat yok! ,
kurtul! ! ”
..
“-daha ben sana ne diyeyim
dedeyin tarlaları bizi ancak idare ediyo(r) ,
yarın halaların beldi miydi,
bana kalanı da siz, dörde böl(e) ce(ksi) niz..
köyün tarlaları böyüyecek deği(l) ..
dedeyin tarlasından kaş dölüm düşceg senikinnere
var sen hesapla gerisini
ona göre
çocuklarına ne verebilece(ksi) n
benim daha ötesine aklım kıt erer
dök-düşün
ne yanı kolayına gelirse”
….
“-gurtul!
senin gurtulman demek,
geride kalanlarıyın,
kardeşleriyin
biraz soluk alması demek,
onların,
onların değilise bile
onlardan sonra gelenlerin
çıkış yolu demek,
yüzümüzün ağarması demek..
iki ğün sonura evermeye kalksam
ne yüzle kız isteycez konu-komşudan
amma tahsil gibi var mı
herkeş eliynen getirir kızını
oku da şişineyin kaz gibi
Allah mahçupetmesin gayri
ele-güne
…
olmadı ağalarda sürü çok
ömür boyu didin dur davar peşinde
el kapılarına kul ol! işin yoğusa
benden beter,
sonura demedi deme,
fırsat bu fırsat
sonra kaçan balık büyük olur
el yutar sen yutkunursun,
dünyanın ahvali bu! ”
ooof! ! off! f
okuduk da ne oldu…
hiç unutmam
bi güz günüydü
sabahın ayazında,
belimde ekmek çıkısı
kasaba yolunda
ardım-sıra bakışı
dönüp baksam görecekti,
ağladığımı
….
adım gibi eminim,
dönüp baksam
gözleri dolu dolu
Allah biliyor ya
hiç ardıma bakmadım
gözümün önünde daha dün gibi
belki geri döndü o dakika
ama sanırım
peşim sıra geldi
yol boyunca,
ünlese seğirdip gidip
sarılacağım
sımsıkı
oyusa bize;
başı dik dutmak,
dönüp, geriye bakmamak,
sana verilen emeklere
boş vermemek,
ananın-babanın hakkını
helal etdirmek
onurlu olmak öğretilmişti
ahval ve şerait ne olursa olsun
“onurlu”
biz de sadece
onurlu olduk
başka hiç bir şeyimiz de olmadı zaten
zaten bir daha da görmek nasip olmadı
rahmetliyi
hala yanarım
köyde kala da
taş taşısaydım
ömrü heba ettim
hala yanarım
şuramda bi sızı”
……..
“-ne zaman …
bi yaşlı gadıncağız görsem
elleri nasırlı,
beli bükük,
gariban!
amaa; gözleri
gözleri sevgiyle bakan
nur içinde yatasıca
anam düşer yadıma
çaresizliğinden çare telkin eden
“Allah beterinden saklasın,
beterin beteri var ay yavrım” deyen
güçsüzlüğünden bize
umut yeşertmeye çabalayan,
yoktan ….
var eden
hiçbir şeyi
esirgemeyen
her öğünde bulup-buşurup
sofayı donatan,
çocukları olmadan
boğazından yarım lokma geçmeyen
bizim yediğimizle doyan,
bayramdan bayrama da olsa
sofrada
birimiz olmasa
yüzü gülmeyen
gönüller dolusu güzel dileklerini
“ümmed-i Muhammed’in evlatlarına “
da dileyen
yoları gözleyen
bi araba düdüğü duyulsa…
gecenin geç yarısında
şoseden bi araba şavkı yalasa
Akgedikden bir araba dönse
Köyde bir kamyon gürlese
evladını beklermiş
anammmm
nerden bulduysa o günün behrinde
guşağının katından çıkardı da iki buçuk lirayı
“-eyi sakla, düşüreyin deme sakın” diye
cebime sıkıştırdı”
bilmen niyeyse bi dondurma alıp yemedim
o iki buçuk lirayla
sanki sarılira sahibiyiz.”
aaah anammm!
yoldan her geleni
kendi evladı sanan
değilse, hiç değilse bir selam bekleyen,
“iyi” haberine
kuşkuyla yaklaşan,
gözleri yolda
gönlü, gurbete uçan
evlatlarının, mutluluğunda
sağlık haberlerinde
ecel geldiğinde bile
mutlanan
anam……….
anam düşer yadıma
anamın yakdığı ağıtlar
“-yağmır yağar
dereleri sel alır
gurbete gidenin
yarin el alır”
almadı mı aldı.”
…
“-gurbete gedenin sadece yarini değil
anasını da el alıyormuş,
ilk zamannar baya ağır geldi
ha deyince kabillenemedim ama
biraz de akıl ermezlik tabi
bizim gedeler n’olcağıdı,
öyle ya.. başlarında kim olcağdı,
anam bir başına nasıl baş edecekti,
duyunca öfkeden deliye döndüm
güya babamın hısımı akrabası yarenlerine
hak verdim, öne düşüp,
yol gösdermelerine
bilmem onlar önayak oldular
bilmem anam vardı”
………
“-her evladı gurbete düşen anaların
ağıtları düşer yadıma
gurbete isyan eden analar
kimi kader mahkumu
kimi gurbet
mahkumlar gelir aklıma
anlayamam
bilemem
kabul edemem
ömrü gurbette geçirilmek için
dünyaya gelmeyi
anaların bağrının yanmasını
“gurbette ömrüm geçecek•
bir daracık yerim de yok
oturup derdim dökecek
vefalı bir yarim de yok”
anam ne baharı bilirmiş ne yazı
ne sıcağı, ne ayazı
ne konu-komşunun
ne torunnarının adını
varısa da, yoğusa da
herkeşe benim adımla çağırıyormuş
yalan değil
“-rahmetli anam,
üvey kardeşlerimle meşkuldür diye
Allah var benimde hiç aklıma gelmedi
o zamanlar
daha doğrusu isyanlardaydım işin aslı
Allah razı olsun Hacı Amcadan
bizimkileri ayırmamış,
kendi evlatlarından
gerçi anam da güzel kadındı Allah için
otuzunda var yok, dul kaldığında
sıkıntı çekmemiş, Hacıya varınca
benden başka!
bayramlarda beklermiş beni
“geçen bayram gelemedi
bu bayram gelcek” diye diye
duydum
kahroldum…
ne zaman duydum,.. taaa öldükten sonra;
kahroldum
ömrüm boyunca
hay bu gurbeti ırcat edenin
yedi ceddi, sıla yüzü görmesin
şimdilerde insanın yüreğine oturuyor
ta can evine
yaş kemale erince
kanını donduruyor
ana-baba olmayan
evlat acısını ne bilir
nur içinde yatasıca
anaamm!
beni anmadan dakikası geçmezmiş
kardeşlerimde beni bu yüzden affedemediler
kan davalılarıymışım gibi
kin kustular
affedemediler beni
haklılar
yüzüme bakmadılar
el var, gün var demediler
açtılar ağızlarını,
yumdular gözlerini
ağızlarından çıkanı kulakları duymadı
hangisine cevap vereceğimi bilemedim
hangisinin ne dediğini anlamadan
birinin nefesinin bittiği yerde öteki
dört koldan saldırdılar
haklıydılar..
haklılar
ama
neye yarar
anamı geri getirir mi
ilenmeler,
küfürler
ahlar
vahlar..”
…
“-ne zaman
kendi kendini avutan,
eleri pis, perişan,
yüzü yol-yol kirli, gözyaşlarından
eline geçen, başka çocukların
bozuk oyuncaklarının parçalarıyla
sözde oyun oynayan
bir çocuk görsem
köyü hatırlarım,
köy çocuklarını
köyden şehire göçme
sevdasındakilerin,
tercihini sormadıkları çocuklarını
gündeliğe giden analarca
kendi başına bırakılan
köy kökenli çocukları,
daha adım atmaya başladığında
çileli bir hayata
bir ucundan başlamış,
kendinden sonrakilere
analık-babalık yapmış
iskarpin boyacısı
lastik ayakkabılı çocukları,
uzak diye köyüne dönememiş,
okulda yatıp-kalkan,
badanacı, hamal,
kiremit ocaklarında
cığara içerek delikanlılığa adım atan
başkalarının gözünde
böyle adam yerine
konulmayı uman
kendi kazandığı parayı harcayan
beleş bulduğu ömrünü
har-vurup harman savuran
bir yerlere gelmeye
en çok da
kendinden sonrakilere adanmış
onları yaşatmaya
odaklanmış bir yaşam.”
….
“-işte…
öylesine bir yaşam felsefesi
şehir eşkiyalarının hedefi,
yoldaşı,
rakibi,
menbaı
köy çocuklarına,
kendi ayakları üzerinde
durmaya çalışırken
ayak işlerinde heder olan
ayakkabı boyacısı
lastik ayakkabılı
köy çocuklarına
yanarım…
ne zaman
bir sazın teli
dertli dertli
inilese
ne zaman
bir yanık türkü duysam
düğünlerde bile söylense
oynanmayan
başları
bir o bir bu yana
yaslayan
gözleri dolduran
gurbette olduğumu hatırlarım..
gurbette..
gözlerim dolar
burnumun direği sızlar
nefesim daralır
boğazıma bir şeyler düğümlenir
şuramda bir sızı
ürperirim
bitmek bilmez bir ağlama nöbetinde gözlerim
dinmez kanar yüreğim
ha deyince
kendime gelemem
….
bir gurbet türküsü
alır-götürür beni başka yıllara
akranlarımı özlerim
çocukluğumu
köyü,
keçiyi-koyunu
eşeği,
öküzü,
çilekeşliği,
hatta!
köpeğimizi boğduranları,
ekinimizi güdenleri,
anımızı kakanları
bizi çekemeyenleri,
hor görenleri,
beni oyuna almayanları,
top oynarkan çelme dakannarı
tepeden bakan akrabaları,
bizim oğlana kız vermeyenleri,
bizim kızı oğlanlarına
layık görmeyenleri,
anamı akrabadan saymayanları
bizim iki keçiyi sürüsüne almayanları,
ziyana girdi diye
muhtara kapattıranları,
…
köydeyken
en sevmediklerimi,
korktuğum köpekleri,
öldürdüğüm yeğe kedileri
kuru ekmeği,
yavan aşı
beni döven oğlanları
elimi kesen kör bıçağı,
hakından gelemediğim işleri,
ayağıma batan dikenli çetiyi,
demir dikeni,
ulamayı, ayrığı,
kişnişi,
acımığı,
kımılı, süneyi, yavsığı,
göğeni, sivrisineği
yanağımdan sokan bambılı,
parmağımı ezen taşı
geçit vermeyen çalıları,
sarıbaş tikeni
ulaşamadığım dalları
aç kaldığım zamanları,
çaresizlikleri,
bilseniz nasıl özlerim..
o hani
gönülden dilenen hayır duaları
var ya
hala
beklerim..
şimdi köyde olmak vardı..
köyde ve çocuk
sıcağın gözünde
gücü yetmeye yetmeye
harman etmek hasadı
bulgur aşına talim,
her sabah, her öğle
her akşam
yazları yanına ayran,
kışları ya hoşaf ya soğan
şimdi köyde olmak vardı
köyde ve çocuk..
babam sağ,
anam başkasına varmamış..
bir de aşadudu
mekdebe gelmeliydi…
şimdi köyde,
köyde çocuk olmalı
zemheride
yirik pabucum çamura saplanmalı
sürü köpekleri sıkıştırmalı
sulamaya götürdüğüm
öküzler köpeklere saldırmalı
düz ovanın çöl sıcağında
kavrulmalı ova
ağzım-dilim kurumalı susuzlukan
eser yelli olmasada
bir ağaç olmasa da
bir gölge aramalıyım
sığınacak,
köyde olmalıyım..
karakışa hasret gitmeli..
çoban köpekleri kovalamalı,
çobandan uzakta dağ başında
öküzlere gücüm yetmemeli,
öküzler dağ yolunu çekememeli,
olanca gücümle
yüklenmeliyim kağnı tekerine
küfrün bini bi kayme
köy bekçisi tehdit etmeli,
“gonşunun ekinine zıyan verisen
yakanı bırakman” diye
an kavgalarına karışmalıyım
tarla komşularımla
bayramdan bayrama
birileriyle barışmalıyım
içim yandı yıllarca.. köyde olmalıyım
öteden beri
düşmanım olmalı birileri,
birileri için kavgaya tutuşmalıyım
başka birileriyle
kim haklı, kim haksız bana ne
o bunun, bu onun
dostumun düşmanı
düşmanım olmalı
dostumun dostu dostum
köyde olmalıyım..
akranlarımla çocuk
babamın düzdüğü bavulum..
bir ziyafet sofrasına
bağdaş kurmalıyım,
anam yağlı dolaza
iki yumurta kırmalı
pırasa yaprağına çökelek,
çomaç dürmeliyim,
belki kar’a pekmez,
belki gevrek ekmek
daşşaklı yoğurttan ayrana
ya da
ne bileyim
işte
…
şöyle sedeyağ sürülmüş
..
ıscacık
kaba ekmek
fırından yeni çıkmış kömbe
çocuk olmalıyım köyde
hor görülmeliyim kasabada
elektrikle ilk tanışmalıyım
kendimi ilk defa görmeliyim
boy aynasında
bir bankanın camekanında
bir naylon gömlek,
bir ince kravat,
bir cedid yeni elbise
ilk iskarpinim
ayağımı vurmalı
keratam cepte,
manşetimden biri kayıp
elden düşme;
orta mektep şapkamın
armasının teldişlerinden
biri kırık
sabahları çayla kahvaltı,
kaç tanesinin tadına bakılıp..
ikiyüz elli gram zeytin kahvaltılık
kışları odun-kömür derdi,
kiralık odalardaki
çilekeş arkadaşlarla
dondurmacıya, köşe bakkala
üçkağıt açmalıyım
bir başkalarının bize attığı
onlarca kazıkların
fırsatını bulup, herhangi birinden
kuyruk acısını çıkarmalıyım
her yazılıda kopya çekmeli,
beş dakika aralarda
sinemaya kaçak girmeliyim
arkadaşımızın kız arkadaşı için
mücadele vermeli,
sınıfımızın kızlarına
laf atanlarla kavga etmeliyim
olmadık kışkırtmalar
güçlü dostluklar kurmalıyım
yalnız kaldıklarımda,
sıkıştırılma,
dayak yeme korkusu
yaşamalıyım
bilinçaltıma yerleşmeli
birilerini yalnız yakalama umudu
birilerine haddini bildirme hırsı
sarmalı benliğimi
küfrün bini bipara
ağza alınmayacakları almalıyım
siyasi mücadele verdiğimiz
yandaşlarımız,
olmadık zamanda birine kankardeş olmalıyım
durduk yerde vazgeçilmez
kardeşten ileri arkadaş bulmalıyım
ötekilerle tartışmalar
birilerine yaranma çabalarım
birilerine görünme,
süslenme
daha nice telaşlar
sınıfımın kızlarından başka
öteki sınıfın kızları,
mahalladekiler
başka memleketlerdeki kızlar
okudum diye
hava atmaya çalıştığımız kitaplar,
ilk aşklar,,
ilk mektuplar,,
ilk sigaralar,,
ilk sarhoşluk denemeleri,
ilk iç çekmeler
ve ilk yarım kalan sevdalar,
ilk yazılamamış mektuplar,
ilk verilememiş mektuplar,
ilk yaşadığım ihanetler
arkadaşımın aşkına
vermediğim yüzler
yüzünden pişman olmalıyım..
bana, benim yüzümden olmayan
dargınlıklar ….
düşmanlıklar
kan davaları,
beni ben olduğum için
kutlayanlar
vay beeee
ben neymişimler
aaaaahhhhhh aahh!
şimdi kırk yıl geride olmak var
anasına satayım,
ne emekli olma kaygısı
ne kıdem tazminatı,
ne zabıta
ne polis
ne maliye
ne elktrik-su
ne ay sonu korkusu
ne vadesi gelmiş borçlar,
ne tahsil edilememiş alacaklar
ne alacakla
borç ödeme telaşı
ne onun-bunun sayesinde
ya da bir dalgaya düşüp
üye olduğumuz
yıllarca aidat ödediğimiz
ara taksitlerde
ceza yediğimiz
çoluk-çocuğun nafakasından çalıp
yemeyip, ödediğimiz
ortada hiçbir şey yokken
kaçan
Antalyadaki müteahhit,
sonraki müteahhide ödenen
onca para,
onca dönen dolaplar
her şeye razı olup;
Antalya’da ne işimiz varsa
bu yaştan sonra….
taşındığımız sitede
bize uygun olmayan komşular,
ayrı dünyalardaki
ikinci karım,
yollarımız ayrı evlatlarım
gözümde tüten
torunlarım
insan,!
yeter artık diyor feleğe
toprak beni çekiyor mu ne!
yorgun argın gittiğim yolun
neresindeyim…
insan kendiğinden kabulleniyor gidişatı
kendiliğinden, yavaş yavaş yanaşıyor limana
inmek için değil, binmek için kalkan ilk trene
biletim daha doğduğumda
tutuşturulmuş elime
belli nereden bineceğim, saat kaçta
uğurlamaya gelenler kim
kimi uğurluyorlar
umurumda değil, bana ne
kim bu el sallayanlar
sallanan mendil,
dökülen göz yaşları kimin için
benden şikayetçi olanlar
bayram edin
ne dargınım ne küs,
üç günlük dünyaya
heyecanla geldim,
rolümü oynadım
sahneden iniyorum
ne başarıp-başaramadığım
kaygısındayım
ne alkış
benden şikayetçi olmasınlar da
o bana yeter
vicdanım rahat, ne fark eder
sahneden indim, inmek üzereyim
hele Mehmet Ağabeyin gidivereceği
kimin aklına gelirdi
daha dün gibi
o benim hayatta ilk tanıdığım
beni beklemiş belli..
daha gelmesem, yaşardı belki..
ee artık sıra bize geldi..
baktım otuziki,
elsalladım “güle güle”
dur demedim halbuki..
Yalavaca dediler, “neredensiz”e
yer açtılar şoförmahallinde
binivermişim ekmek elimde
nasipmiş işte
gördüm sizleri
de!
şimdi bizi nere koyarlar,
çoluk-çocuk bizim buraları bilmez,
biz onların, oraları,
benden arkaya kalırsa,
nereye götürülürüm,
asıl da can alıcısı,
ben arkaya kalırsam
onu nereye götürürüm,
ilk hanım, için yıllarca
hastane kapılarında
çekdiğimiz onca çil(l) e
kendi de çok çekti zavallı,
bana da çekdirdi hani..
çoluk-çocuğun sefaletini
anlatmaya dilim varmaz,
görenin gönlü razı olmaz,
“-kurtuldu” dedik
çocuklar küçük..
elde-avuçta kalmadı
bir sene çoluk-çocuk
ziyaretine gittik,
sonra unuttuk gittik
nur içinde yatasıcayı
dertten-telaşeden
üç sene öyle geçti,
konu-komşunun
kol kanat germesiyle
Allah hepsinden razı olsun,
hem baba oldum çocuklara,
hem anne,
çocuklar daha küçük
üvey ana eline bakmasınlar diye
üç sene bekar kaldık,
derken işte
eş-dos(t) araya girdiler de
çocuğu olmadı diye
kocası çıkarı vermiş
şimdiki bu hanımı aldık
hakikaten temiz, tertipli,
evimize bi tertip-düzen geldi tamam
ama,
yamanın üstüne yama
tutmuyor ves-selam…
hanımın babası memur gitmiş bilmen nere
ordan evlenmiş,
kendi bilmen nerde doğmuş,
biz memuriyet de tanışdık,
şimdi başka yerdeyiz,
biz nereliyiz,…
çocukların her biri
ayrı bi yerde dünyaya geldi,
her biri ayrı bi yerde okudu,
şimdi her biri ayrı tece-milletde memur
zorr be!
………
insan kendini bir yere
ait hissetmez mi yahu!
….
uzaklardan gelmiş,
üç-beş kişiyle kalkan bir cenaze,
kendi başına avunan çocuk
ak sakallı bir ihtiyar,
yaşlı bir kadın
bir gurbet türküsü
alır götürür beni
kahrederim her şeye
sabahtan akşama çalıştığım
torpille girdiğim işe,
sabahtan akşama katlandığım
sahte yüzlere,
ödediğim kiralara
taksitlere
eşya almak için
ödenecek aidatlar için
kıdem tazminatı için
emeklilik maaşı için
…
harcanan ömre
yanarım…
ömrümü verdiğim
çocuklarımı göremeyişime
hanımla
ayrılıp giden dünyalarımıza
bize uymayan gelinime
tanımadığımız damadıma
doğumundan haberdar olmadığımız
gözümde tüten torunlarıma
yanarın,
ne için geldik dünyaya
neyin mücadelesini verdik bunca zaman
ne umduk, ne bulduk
kira, taksit, borç
elektrik, su, vergi harç
ver ha-bire
sorma ver
yetmedi, bitmedi,
boşa koydum dolmadı,
doluya koydum almadı
sıfır,
elde var sıfır
nerden kalkar bizim köye araba
………..
geç mi kaldık,
………..
hep kaçırdım ben onu
………..
köye giden
araba kalkmış,
……….
belli nasip olmayacak
….
ben hep kaçırdım köyün arabasını
..
ya vaktimiz olmadı,
ya paramız
eller gibi, yaz gelince
o sahil senin,
bu yazlık benim
hiç olmadı hayatımda
ilk zamanlar
düğün borçları
sonraları da..
yetemedik, bitemedik
derken ilk hanımın hastalığı,
çocuklar…
çocukların okuluydu
şunuydu-bunuydu
ikinci hanım bizim gibi
köylü kısmı değil ki
anlamadı vardan-yokdan
iştee geliverdik buralara
ömürde bi kendim oldum
uykum kaçar geceler boyu
zor ederim sabahı..
her sabah taze ekmek bahene
def eder kederimi taşfırın yolu
farkında değilim “dur” dediğimin
ben “güle güle” diye el salladım
bir 32 plakalı kamyona
elimle “nerelisiniz” dedim
“Yalaca” dediler
yer açtılar şoför mahallinde
ekmek almaya diye çıktık
gele gele kırkyıl geriye
ömürde bir kendim oldum işte
nere gideceğim, buraya kadar gelmiş (i) kene
tabi köye
de…
bak onu da arabayı kaçırmışıyız gene
o yana giden arabalara binsem
şoseden alan olmaz mı beni,
ya da
insem Gövceli Köprüsünde
tırmansam Yazılıya,
kırk yıldır düşlerimdeki gibi
dizlerim dutar mı,
gelen giden olmaz mı,
bi yoldaş hani,
çocukluğuzdaki gibi
tırmansam Yazılıya
bari yeğennerim beni tanısa
….
bana sahip çıksalar
adını bile bilmediğim
öz-be öz yeğenlerim
…
hiç bir şey olmamış gibi
…….
evel Allah hiç kimseye yük olmam da
gel de bunu anlat onlara
şöyle bir göz oda olsa
sabah tarlaya-takkaya
gidenlerle bir uyansam
o gidenlerde evzinsem,
sığır sürenlerle
yolcu geçirenlerle
yarenlik,
kahvede sabah çayı,
ısmarlasam herkese,
sahi
……..
Deli Yakıp sağ değil mi,
Deli Adil,
Deli Aziz
Güçcük Bolat,
Goca Durmuş,
Goca Hesne
Gızıl Eşe
Hoca Melit,
Cüce Melit,
Deli Melit
Kör Melit
Kör İzzet,
Topal Melit,
Topal Hasan
Hacı Hasan
Hacı Apdılla,
Yabıroğlu,
Kısıroğlu,
Köseoğlu,
Hacıme(h) metoğlu,
Hacıoğlu,
Türkoğlu,
Leyleğoğlu,
Goziroğlu,
Dehmenoğlu,
Musdukoğlu,
Macaroğlu
Keklikoğlu,
Sarı Ali
Saat Ali
Türk Ali,
Hasan Ali,
Dıngıdık,
Pese
Dal Memet
Gambır Felek
Göplek
Ak Mehmet,
Sarı Mamıt,
Kel Bayram
Gara Molla
Kel Sülü
Kel Arif,
Kel Dudu
Cıstan
Arif Osman,
Osman Çavış
Gara Sümen
Gara Veli,
Gara İbrem,
Gara Bayram,
Gara Hacı,
Gara Hatça,
Gart Mustafa,
Yabır Dede,
Üsük Dede
Ceviz
Tıkırdak,
Deveci,
Ala Kemal
Aladeli
Alibey,
Hacıbey,
Akili,
Ciçili,
Bocut Haceri,
Sümen Aşası
Leylek Fatması
Ümmülü,
Çöllü,
Gucur
Hapbana
Aşa Dudu
Gabış Musa,
Usta Melit,
Arif Usta
Gozir Emmi,
Bobuş Emmi,
Gökçe Dayı
Sarı Dayı
Mırı Şaban,
Topal Ismayıl,
Kel Sülemenin Ismayıl,
Alihsan,
Gara Mercen,
Feyzullah,
Hidayet,
Tahsin,
Yörüğ Ebe
Hacer Ebe
Macar Ebe
Çakal Ebe
Goyun Ebe
Gısır Aşa
Sultanca
Zeynepçe
Hatma Ğelin,
Cennet Gelin,
Çakal Gızı,
İminecik
Göde Kezban
Fatmaca
Dört Osman
Kul Osman
Hacı Mamıdın Osman,
Sıştı Sülemen,
Derviş Sülemen,
Kısır Hasan,
Potak Efe
Yan Efe
Yan Halil,
Yamık Cöbe
Bedel,
Avilden,
Bambayram,
Kabış,
Hacı Memed
Dal Memed
Hoca Memed
Köse Memed,
Pandal Memed,
Göpleğin Amet
Angaralı,
Hamıza,
Gara Hacı,
Akkulak
desene köye gitmeye gerek kalmamış,
…
“biraz zamana bırak”ayım öylemi
aslan yeğenim
……….
hangi zamana
! ! !
ha! ∞
geldi ve kaldı dediler
gidemedi demediler
yoktu gideceği
kimsesi
ama burası köyü
onun toprağı
şimdi bir mezar taşı
bir de boşa geçen ömrü..
DEVAM EDECEK
İbrahim ÇelikliKayıt Tarihi : 26.6.2010 03:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
sevgi içim yeniden
SEVENLER HEP GİDENLERE EKLENİYOR' GERİYE dönük bakamamak, baktığında ise çok geç diyecekler, yazık, geride buldukların ise ezik, burkuk anılar.
TÜM YORUMLAR (2)