Kırılma noktası nedir? Son günlerde bazı çevrelerce çok söylenir oldu bu. Hayatımız içinde nerelerde karşılaşıyoruz? Biliyor musunuz?
Kırılma noktası deyince hemen depremlerdeki fay hattının olduğu yerler mi akınıza gelir? Yoksa bir arkadaşınızla fikir ayrılığına düştüğünüz anda mı aklınıza gelir? Ya da herhangi bir yerde “kırılma noktası” sözcükleri kullanılarak uyarı yapıldığı yerlerde mi gelir? Nerede aklınıza gelirse gelsin; kırılma noktası aslında kalbinizde başlar. Çünkü bütün yaşamınıza yön veren yüreğinizdeki duygular ve beyninizdeki kalıplardır, sizin hayata bakış açınız.
Son günlerde televizyonlara çıkıp “buna dikkat edin bunlar hassas noktalardır? ” diyen insanlar çoğaldı. Bazı çevrelerin kırılma noktasıdır, aslında hatırlatılan.
İyi de her şey bu kadar basit mi kırılıyor? Sanmıyorum. Bir depremi düşünün ki yıllarca fay hattında biriken enerjisi, bir gün kırılma hattından çıkar ortaya. Hem de bütün öfkesiyle. Çevresinde ne varsa yıkar gücü yettiğince. Küçük büyük demeden herkesi yutmaya çalışır. İşte toplum içinde herkesi yutmaya çalışan kişiler de kendini bir deprem hattı mı zannediyor ki kırılma noktalarından söz ediyor hep. Yoksa özellikle bunu sık sık vurgulayarak ön planda mı olmak istiyor? Bu ülke öyle kolay kolay yolundan başka yere çevrilemez dene dene geldik bugüne. Buradan da gidiyoruz yeni günlere doğru.
İstiklal Marşı’mızdaki “istiklal” kelimesinin bağımsızlık olduğunu unuttuk. Neden?
Bir ülkenin dilinin korunması gerektiğini unuttuk, her türlü yabancı sözcükler hayatımızın bir yerinde kullanır olduk. Neden?
Toplum içinde birbirimize saygımızı ve sevgimizi azalttık. Düşünmeden birbirimizi kırar olduk. Neden?
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...