Hırçın, aşksız ve sessiz bir hazirandı. Benimle ben olamayan ve özlediğim bir şehirden geçiyordum. Bir fırt sigara, demli bir çay ve dost sohbetiydi, kısacık zaman dilimlerine sığdırmaya çalıştığım. Akşamı giyinmiş tam gitmek üzereyken gördüm seni şifreli rumuzunla. Hiç konuşmadan hatta umarsızca baktın gözden göz uçuran bakışlarla. Minimize parodilerle süslenmiş haylaz bir çocuğun, hınzırca gülümseyişi gibi oldu tanışmamız, mecbur edilen tanışamamalarımız... Nereden bilebilirdim, nedensiz edenlerin bu giderayak dudaklara yapıştırılan gülümseyişlerin, yerini sevdaya bırakacağını... Kaçamak bakışlara gebe kaldı gözlerimiz …aşk hamile çocuk doğmalı ya da aldırmak yenicik sevda bebişine kıyılmazdı ki …Sonunda hazan yaprakları sarılı bir yaprağın ışıltısı altında aynı çınarın yaslanışında iki dudak payı bir algılayışla başladı baş başalar..
Acılardan ve vedalardan sınıfta kalan, artık olmaz diye direten bir yürek mahzunluğu vardı. Gülüşlerimiz kapatıyordu ama kapanan bir mevsim ve başlatılan bir sevda şenliği. Çok sonraları fark ettik, örtmeye çalıştıkça bu mahzunluğun ortaya çıktığını. Direndik..Direndik bir zaman tutulmamak için aşka. Oysa gideceğini söyleyip de göndermediğim bir sabah ayazında şekillenmişti benin yorgun yüreğimde. Ahlarım döndüğünde anladım, canlanmaya başladığını bir sevdanın içimde. Artık çok geçti geçmeler geçmişti geçil bir tutulmaya ve büyüyordu sevda, hüzünle ve hasretle beslenerek...
Gelmelerin her adımında kısalan ve senden giderken uzadığı akşamlarda dokundukça birbirimize, bir ben hesabı ödenirdi. Maskelerimizi ruhun gişesinde bırakarak, seyircisiz ve alkışsız sevme sahnesinde sevişmeyle de sevişerek seviştik. Seviştik ve çoğaldık tutulmalara. Her gelmen bir coşku, her ayrılık bir acı bıraktı yüreklerimizde; ama alışılmışlığın aşındaydık. Yolun ve umudun başındaydık. Uyurken seyrettiğim ay yüzün, yansısı törpüledi kilometreler ötesinden... Ben gayrı seni seçtim geceme. Yıldızlar uyusun. Ay kapatsın gözlerini karanlık son şarkısını bestelesin bugün benden çalsın hayat…
Atık ve atıl korkularımız, evlat umutlar sandığımızda dolan acılar ve peşimizden itinayla gelerek bizi takip eden endişelerimiz vardı. Sen umursamaya aynaydın ben görmemezliğin ta uçurumu.. Acılara alışmış bir paylaşım kedisiydin. Bense acıları kemiren ehli keyfini bir fareydim. Seni senden ve acılardan kemirdim gönül mutfağından. Sarıldım sana bu savunmaların içinden. Gülmen sevginden önce uçtu benime.Özlerine yakışan tüm gülücüklerden arşivim doldu.Bir dolu günde ani bir doluya yakalanan esrik bir gecenin son kurbanı olmadan senli hecelerimin tümü sahnelendi içimde…Ama tenim bir gecelik de olsa başka başkalaşımların sularına özlem ırmağı olmuştu ..
Oysa gülüşlerimiz bile hüzünlüydü gözbebeklerimizin yanında. Bakışlar hüzün çağırmıştı belki de sevdayı yüreklere, hiç beklemediğimiz bir an, ummadığımız bir gecede... Gece işte. İki hece ve iki kişilik bir hatanın kara asıydık.Daha senin sevda cenin bebekken bir başka zevke hamile kalan anlıklarımın vurulma halindeyim..Gitmene neden olan her kerenin Kerem’iyim.Nice dağlar deldim,nice şiirler yazdım ,ama bir azmanın Bedelyos’unu affına çağırmadın..
Şimdi sensiz gecelerde, babasını arayan gülşen sevdayı emziriyorum.Nerde diye sorulduğunda, işleri var, şimdi başka hazların azında ama yine de gelecek, diyerek yalan söylediğim sevdayı büyütüyorum. Seni kırdığımı, incittiğimi, beni bir daha ayaklanıp gitmelerine karşın. Kendi söylediğim yalan türkülerin kavuştaklarında hep kavuşmaları söylüyorum ve kendim inanmaya başlıyorum.
Sensiz sevdam uykuya dalınca, sessizce ağlayıp, affedilmem için dualar ederken bir vicdanın hıcısında bin kez ölüp bir kere diriliyorum.
Sessizce gelişin, sessizce gidişinin ahengi ve gözyaşlarının bıraktığı her acıda nasıl öldürüldüğümü bilmeden gitmeleri seçme sınavında tüm netlikleri görmeden nasıl netlerin bu kadar yüksekti. Tek yanlışımdan bunca ömür adadığım ve sınavımı kaybetmenin acısını bilmeyen gitmelerin başkanı, bilir misin? Bir ömür sana çalıştı seni kazandım, seni okudum,seni yaşadım,senden kopya çektim hayatın ta kendisi gibi. Bir sınavdan kaldım…Üstelik arzulu,üstelik zevkin sevkiyle gitmiştim hasta bir sevdaya.Bir gecelik giymek kadardır gecemiz.O gece sana çalışmadım,senden notlar ve tenler yoktu.Kopya da hazırlamadım.Evet benzer şeyler yaşadım gerek yoktu kopyaya..Oflamalar,ohlamaları melodisi dışında her sahne aynıydı.Neonlar adres sormadı,gece acımadı,nefis bulmacasını çözdü ve beni çözdü istekler.. Ve kaldım sende…
Dudaklarım, konuşmayarak, ellerim seni hep yazarak, vicdanım şiir olarak cezasını çekecek… Biliyor musun? Sana bir şey söylemedim daha… İnanmayacaksın; ama olsa, yeniden olsa seni severim sefiriyim. Yol bitmez, gönül ölmez, sen orda yaşarken benim burada senli bir ölü olarak yaşamana reva mı?
Gelmelerini bekliyor gelmeler ve sevmeler. Dönmeni bekliyor minik elleriyle suyla oynayan iç çocuğum. Acıkmış duyularımın annesi,kırık kalplerin kulesi,merhametindeki ejderhaları öldür de gelir misin …Bu gelişin gelişme çağında son sorumu çözemedim zaman bitti oysa biliyordum seni.Yeniden birisine çalışmak çok zor.Zor bir soru değil.Değillerin eğilsin, af ruhuna süt içirsin yeniden gel ki bir şair damarısın kurumasın her anın…
23.9.2008
Hayrettin TaylanKayıt Tarihi : 31.3.2009 19:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!