Kırılma Şiiri - Ahmet Cemil Atay

Ahmet Cemil Atay
196

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Kırılma

Kırılma
Bir diyarda
Başak yağmurları var ekinlerin üzerine
Cenaze namazı alayı tarlalarda ışıldıyor bıldırcınlar mevsiminde,
Serin bir kuraklık var gün doğmadan göğüslere dolan
Buhranlar nadasa bırakılmış ve dertler demet demet sarmalanmış
Başka bir diyarda
Kızıllık yine gece kokuyor ve bırakıyor soluksuz ay ışığında sevişen baykuşları
İşveli yıldırımlar düşüyor kurak denizlerin çöl hallerine
Melekler ağlaşıyor sahipsiz mezarların soğuk vücutlarına
Ölüler diyarında
Bir orkestra var, zil zurna sarhoş inançlar peşinde
Bir ikindi yağmuru günahsız çobanın gömleğine sokuluyor
Kayalıklardan sızan yılanlar raks halinde ölüme soyuyor bedenleri
Davullar vuruluyor zehir kana karışmadan, ışıldıyor güneş bayırların ardından
Ve kırılıyor kayarlın en sivri noktalarında yosunlaşmış kınalı bakışlarda
Hayal
Koyunlar sürüsünün kırık ayaklı önderinin ardında
Serüvenden serüvene koşuyor yırtık gömleğiyle Yusuf
Kuyular kapanıyor kör gözlerimizin derin kuyularına
Köşede aşk dilenen bir kilimci elleriyle nakşediyor arzularını
Ötede bir dilenci cömertlik serpiyor maskeli balolara
Sokak ortasında bir kıyamet kopuyor hamamın suları kaynıyor
Ve Edirne kapı mezarlığına taşıyor, yeniden yıkanıyor bütün ölüler
Fikir ocaklarında patlamalar oluyor ve günahlar dolduruyor halici
Ayvansaray yokuşlarından bir zindan namesi duyuluyor kör bezirgân ve topal gardiyan eşliğinde
Ve ellerinde topuzlar soluksuzca savuruyorlar şehrin gölgesine
Lavlar yürekleri eritiyor, kansız bedenlerin üstüne kil bulutları çöküyor
Bir martı çarpık ayaklarıyla kanat çırpıyor okyanuslara
Gagasının ucunda yalan ve dolandan bir salatadan arda kalan kırıntılar
Yürekleri yakıp ocağında günahlardan ekmek pişiren oduncuya gülümsüyor
Dişsizliğini görüyor en ihtiyarında fatihin ve gagasını bir baka sıkıyor
Yükselirken aç gözlü hayaller yükseklere doğru
Ve başka diyarda
Bir Çingene kıpkırmızı entarisini rüzgârın önüne katıyor eline bir ıslık tutuşturup
Kemikleri sallana sallana bir roman oğlan sarı dişleriyle önünde eğleşip
Ninni tutturuyorlar doğmamış çocukların beşik mezarlarına
Hüzün oynaklık ediyor ve kanatlanıyor başka diyardaki martıya doğru
Yol açılıyor ölüler diyarından canlılarla kaynaşıp
Bir kırılma oluyor, gözlerin beyazında sabahın ayazında
Ayaklar diz kapaklarından kopuyor sürünmece içinde ölüm korkusu
Dikiliyor bedenin arzuları önünde dünyadan miğfer
Kalp bütün damarları söküp birbirine düğümlüyor ve büküyor dudaklarını
Hüzün şarabından dolduruluyor bütün kadehler ve zehirli soslarıyla yalancı gülüşler
Prangalar ayaklarda, günah kamburu secdeye zorluyor,
Toprak kana susamış ağızlardan doluyor ve bir beyaz güvercin konuyor kafatasına
Beyni kurtçuklarla kaplı insan oluveriyor sahipsiz ve enfes bir ziyafet güvercin gölgesinde
O sefil kargaya
Bir name tutturuyor siyah kanatlarıyla siyah zenginliğin sembolü olan
Ve çöl şeyhlerinin haremlerinde hapis bedevi cariyelerin iri gözlerinden ilham
Bir name tutturuluyor rakkaselerle ve meşk akşamlarından kalan yarım neşeyle
Kimliksiz gölgelerin bedenleri üzerine ağıtlar yakılıyor
Mahşerde bir keman çalınıyor bir cehennem kuyusunun derinliklerinde
Ve fikir yumak yumak sarıyor benliğini yakıyor tozlu kitaplardan ciğerlerine doldurduğunu
Zaman kayıp bir lokomotifin ardında –iki çizgi peşinde sanki sultan kayığında
Ve başka bir diyarda
Bir kadın var güzel gözlerinde ışık, kaygılarını gömüyor elleriyle
Zifiri karanlıkta beyaz entarisi kefenlere benziyor, çıplak ayaklarında ölü dişlerinden halhal
Uzun ince parmaklarında bir kahvenin telvesinden kalan karalık
Günah dilimleri dişleriyle doğradığı kendi bebeği sunak
Bir gizli ses haykırıyor bir name ki kulakları delip geçiyor
Sonsuz akşamların karanlığında mahpus açık gözlere ulaşıyor –
Çatlamış damarlardan içeri sızıyor bir kıyımın ardında
Ve toprak aç gözlerle bir yolcu bekliyor başka bir diyarda
Bir ağaca hayat veriyor, yeşilliğinde neşe ve yapraklarında bir name
Dallarını demircilere dövdürüyor, çekiçler vuruşuluyor bir savaş endamında
Mücadele köklerde sürüyor daha derinlere, sızıyor ruhu kadim zamanların
Ve bir anıt mezarın koynundan bir ruh çalınıyor ağacın gövdesine
Elleriyle sarı başakları yoluyor ve bir insan içi boşaltıyor başka birini doyurmak için
Ve dallarında kandan yemişler ve köklerinde dişler
Damarlarında günah zamanların ayinlerinden kalan şaraplar ve bir dilim ekmek
Çarmıha gerilmiş bedenler çivili elleriyle kandan tablolar çizmekte
Ve mezar taşlarından tuvaller
Bir name yükseliyor çürümüş bedenlerden – kokuşmuş ruhların iklimine
Bir koro kopuyor ölüler diyarından ve su üzerine kırılıyor silik görüntülü hayaller
Tılsım tütsülü akşamlara mahpus, fikirlerin içinde zindanlar var
Ve bir diyar var işkencelerden kurulu, bedenlerden soyut ruhlar hükümran.

Ahmet Cemil Atay
Kayıt Tarihi : 9.6.2010 11:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Cemil Atay