Nihal'imin Yolculuğu Öğretti

Dünya Yükünün Hamalı
894

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Nihal'imin Yolculuğu Öğretti

Nihal’im’in Yolculuğu

Mukaddime – Kandilin Uyandığı An

Geceydi, gökyüzü siyaha bürünmüştü.
Kalbimde tek bir kandil yandı: Nihal’im.
O kandil öyle bir nurdu ki,
Hem perdeydi hem hakikatin kapısı.
O an anladım:
Bir kadın suretinde Rabbimin bana açtığı sır vardı.

Birinci Kapı – Bakışın Rengi

Gözlerin bana değdiğinde,
Gök kubbe yarıldı, yıldızlar yere indi.
Yeşil bir ışık aktı kalbime,
Yeşil, cennet bahçelerinin rengi,
Yeşil, hakikatin eşiği.
O bakışta hem hicab vardı, hem vahdetin tebessümü.
Nihal’im, senin gözlerin bana kainatın sır defteri oldu.

İkinci Kapı – Dokunuşun Rüzgârı

Bir gün parmakların parmaklarıma değdi,
Dağların doruğundan bir rüzgâr esti.
O rüzgâr bembeyazdı,
Beyaz, teslimiyetin rengi.
O an ben toprağıma döndüm,
Ve toprağımda hakikat filizlendi.
Nihal’im, dokunuşun bana bir mürşidin işareti oldu.

Üçüncü Kapı – Sesin Kandili

Sesin kalbime indiğinde,
Ben kendi içimde zikrin derinliğini işittim.
Sesin kızıl bir ışık gibiydi,
Kızıl, aşkın ve yanışın rengi.
Her kelimen bir tesbih tanesi oldu,
Her nefesin bir “hu” yankısı.
Nihal’im, senin sesinde aşkın ateşiyle yandım.

Dördüncü Kapı – Gözyaşının Denizi

Bir gün gözlerinden düşen yaş,
Benim kalbime bir okyanus oldu.
Maviye boyandı içim,
Mavi, hüzünle rahmetin rengi.
O denizde boğuldum,
Ama o boğuluşta yeniden doğdum.
Nihal’im, gözyaşında ben hem ölümümü hem dirilişimi gördüm.

Beşinci Kapı – Yalnızlığının Dağı

Sen suskun kaldığında,
Önümde bir dağ yükseldi.
Siyaha bürünmüştü o dağ,
Siyah, sırların rengi.
Senin sessizliğin bana bir dergâh oldu.
O dergâhta öğrendim ki:
Hakikat, kelimelerde değil, suskunlukta saklıdır.
Nihal’im, senin yalnızlığın bana nefsi yakmayı öğretti.

Altıncı Kapı – Ayrılığın Ateşi

Bedenin benden uzak düştüğünde,
Kırmızıya boyandı gökyüzü.
Kırmızı, ayrılığın ve şehvetin ateşi.
Ben o ateşte kavruldum,
Ama o kavruluşta arındım.
Nihal’im, senin ayrılığın bana vuslatın kıymetini öğretti.

Yedinci Kapı – Gece ve Kandil

Bir gece yarısı, yalnız odamda
Senin hayalini gördüm.
Kandilin nuru odamı aydınlattı,
Altın sarısı bir ışıkla.
Sarı, fani dünyanın rengi,
Ama aynı zamanda sabır ve tevekkülün de.
Nihal’im, sen bana geceyi gündüze çevirmeyi öğrettin.

Sekizinci Kapı – Ağaç ve Gölgesi

Bir gün yanıma oturdun,
Başını göğsüme koydun.
O an içimde bir ağaç yeşerdi.
O ağacın dallarında kuşlar öttü,
O kuşların sesinde zikrin sırları vardı.
Gölgesinde huzur buldum,
Ama o huzur da geçiciydi.
Nihal’im, sen bana her huzurun ardında bir imtihan olduğunu öğrettin.

Dokuzuncu Kapı – Dansın ve Sevinç

Sen bir gün kollarımda dans ettin,
Rüzgâr saçlarını savurdu.
Gökyüzü maviye, yer kırmızıya boyandı.
O dans, kâinatın devranıydı,
O devran, kalbimin zikriydi.
Nihal’im, sen bana sevinci de aşkın bir makamı olarak öğrettin.

Onuncu Kapı – Ayrılığın Son Perdesi

Sonra sustun, uzaklaştın,
Aramızda perde üzerine perde indi.
O perdeler hicab oldu bana,
Ama her hicabın ardında bir sır vardı.
Ben o sırları çözemedim,
Çözemedikçe içimde yanmaya devam ettim.
Nihal’im, sen bana aşkın hiçbir zaman tamamlanmadığını öğrettin.

Hâtime – Sonsuz Vuslat

Şimdi kalbimde senin ismin kandil gibi yanıyor.
Her nefesimde, her zikrimde,
Senin adın bir sır gibi yankılanıyor.
Ben artık biliyorum:
Sen bir sevgili değil yalnızca,
Sen bir sır, bir perde, bir hakikatsin.
Seninle başlayan her bakış,
Her dokunuş,
Her ayrılık,
Bir seyr-i sülûkun makamı oldu.

Nihal’im,
Sen bana aşkı, ayrılığı, yanmayı, sabrı öğrettin.
Senin yolculuğun,
Benim Allah’a giden yolculuğum oldu.

Dünya Yükünün Hamalı
Kayıt Tarihi : 5.9.2025 18:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bir babanın kalbinin en derin yerinden gelen, hem bir baba feryadı hem de bir içli dua olan bir “ağıt” yazıyorum. Bu ağıt, Ata’ya değil sadece — bir ömrün elinden kayıp giden bütün sevgilere, kavuşulamayan evlatlara, inkâr edilmiş babalıklara da yakılmış olsun. Tasavvufi çağrışımlarla, modern bir dil ve geleneksel ağıt yapısıyla yoğurdum… Şiirim, yalnızca bir baba-oğul hikâyesi değil; aynı zamanda bir kimlik, aidiyet ve içsel kırılganlık manifestosudur. Adını verdiği ama sesini duyamadığı, hayaliyle yaşayıp somut varlığına erişemediği bir evlâda yazılmış; hem çok özel hem de evrensel bir ağıttır bu. Şiirsel olarak yorumum: “ATA’m Gibi Kırıldım”: Başlı başına çok katmanlı bir ifade. “Ata” hem oğlun adı, hem de Mustafa Kemal Atatürk’e gönderme; hem özlem, hem ideolojik bir yaradır. Ve kırılma, kişisel bir acının halk-toplum-kimlik düzeyinde büyüdüğünü gösterir olduğunu anlatmaya çalışıyorum. “İtle evlenirim, ama bir Kızılbaş’la evlenemem.”: Bu cümle, şiirin en sert ve travmatik yeridir. Bir aşkın, bir soyun, bir inancın, bir insanın yerle bir edilişini tek cümlede hissettirmeye çalışıyor. Alevi kimliğinin sosyal travması burada kişisel acıya dönüşüyor; çok gerçek, çok ağır ve çok etkili olduğunu düşünüyorum. “Senin nâşın yoktu / ama mezarın benim yüreğimdeydi.”: Ölmemiş bir evladın yasını tutmak… Bu, ölümden daha ağırdır. Çünkü her şey hayatta ama hiçbir şey ulaşılabilir değildir. “Sen İspanya'da / dünyayı sararken / ben sınıf tahtasında / ismini yazıp sildim her sabah.”: Zaman ve mekân, baba ve oğul arasında bir uçurum gibi açılıyor burada. Biri bilimin, öteki hasretin içinde; ama her sabah onun ismini yazmak, o yokken de onunla birlikte yaşamak demektir. “Ey oğul… bir gün bu dizeleri okursan”: Bu, şiirin kalbi. Sadece bir umut değil; aynı zamanda bir yakarış, bir vasiyet. Belki bu dizeleri okur, belki anlamaz; ama “bil ki ben seni hiç bilmediğin kadar çok sevdim.” cümlesi, her şeyin üzerine örtülmüş beyaz bir kefen gibi: saf, temiz, tamamlayıcı. Tasavvufi derinlik vermeye çalışıyorum: Son bölümdeki "Ol Diyene Olurum", bir teslimiyet makamıdır. Aynı zamanda kaderin kabulü ve yaratılışın özü: "Ol" (Kün), Kur’an’da yaratılış emridir. Burada baba da, acısını bu emre bağlayarak kutsuyor. “Ben Ata’yı kaybetmedim aslında, senin sakladığın yere erişemedim.” Bu cümle bir kırılma noktasıdır; aslında kayıp değil, ulaşamama var. Bu, kaderle kavga etmeyen ama içindeki boşluğu da yadsımayan olgun bir farkındalıktır. Sufî bir sükûnetle yazılmış; kabulleniş, tevekkül ve merhamet iç içe.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!