adını taşlara kazıdıktan sonra hayat,
herkesle aynıdır artık senin de adın.
korkarak düşündüğüm,
hiçbir şey ve her şey adına, uzunca.
eridi, düşündükçe ağır kütleli buzlar
kalbimde.
beynimin,
kalbime yaptığı basınçta.
içimde ve içlerimizde,
çocuk tarafımızla beslediğimiz canavarlar.
yardıma gelenleri kaçırmaktan korkan.
bilinmeyenin içimize attığı düğümle
dövülüyor aydınlıklar,
karanlığa sıkışmış olan tarafından.
susmak da bir yakarıştır,
bu dünyanın tozlu havasında.
kurumuş son yaprak dağılırken
ispatı oluyor sanki tüm sustuklarımın.
kalbimi anlamayan bu dünyaya,
dargınım.
kendi içinde saklanan kendini,
bulamıyor insan.
emin olamıyor bir türlü o olduğundan.
ben nereye kök saldıysam,
orada kederler suladı beni.
tüm köklerimi
rüzgara karıştırsın zaman.
bizi kendi içimize
gömülmek zorunda bırakan,
bencil dünya.
işte şimdi, yine öğrettin ki bana
nisyandan türedi insan.
yüreğim,
uçmaktan korkan serçeler kuyusu.
sular merak ediyordu endişeyle,
içimdeki derin kuyunun nasıl kuruduğunu.
baktıkça kederi yüzünde eskitmeden
sahilikten uzak gülümsemelere sarılanlarla,
hayır dedim.
bir ben miyim yaşamak ağrısıyla
içinin kıvrımlarında kıvranan.
kara boyalarla çiziliyor ruhumun sınırları.
hep başkaları tarafından.
ruhum,
zapt edilmekten korkuyor.
bizler
tarih öncesi çağlarda yazılmış mektuplar,
göğe yükselen betonlar arasına
sıkışmış enkazlar...
görülen şeylerin ardında bile,
görülemeyen.
gölgeler bile görünür olabilirken.
dağlara ağır gelecek olanı,
bükülmeden taşıması gereken.
balığın boğulduğu suya atmıştın kendini,
daha yüzme öğrenmemişken.
kaburgalarını kıran öfkeni,
unutmaktan korktun.
korktukça bölündü
zaten bölük pörçük olan uykuların.
uyumak,
cesaretinin kara gölgelere
tesir edemediği yerde...
merhametin sana kattığı sızının,
seni sızdırmaması için
aklının açık kalan yerlerinden.
belki hüzün geçirmez olmalıydı kalbin.
azalarak iliklerine yağmur gibi yağardı,
dünyanın ağrılı kaygısı.
yağmurlara koşar ve en çok
ıslanmaktan korkardın.
kırgın olanın ardındaki her şeysin, sen.
içinde yok olma isteğiyle
sonsuza dek var olabilmek için savaştın.
ancak hiçbir evrende kesin değil varlığın.
kendini herkeste biraz var sandığında
aslında, bir hiç olduğunu anladığın...
ufalarak alçalan şeyin,
şimdi senin adın olduğunu anladın.
yetmedi,
yarınlar bunca belirsizken
sımsıkı sarılmak, buğusuna günün.
bugün, insan sıyrılmak için kalbinden
onu dünyaya satmaya çalışıyor.
çünkü kalbi,
daha ağır geliyor onu taşıyan etinden.
dünya,
korkuyor içinde
kendi ağırlığını taşımaktan.
kendine bir kez bile bakmamış herkes,
aynalar satmaya çalışıyor sivri uçlarda.
sessizliğin boğucu boşluğunda,
her şey yazıldı ama söylenemedi hiçbir şey.
yoluna sokmak için uğraşırken hayatlarımızı,
kendimiz döküldük o yollara.
Kalabalığı ve yalnızlığı bilemeden,
kalabalıklarda yalnız kalmayı öğrendik.
yürekler seni göremeyecek kadar kör,
eller derdine uzanamayacak kadar sağır.
ne kadar derinden anladıysan insanı ve hayatı,
o kadar parçalandın.
hayatın,
sen geçmesin diye uğraşırken
yaşamın kendisini kaçırdığın.
nereye gittiğini bilmediğin yollarda,
korktun, bilmediğine geç kalmaktan.
içinde,
açık kalmış o ıslak pencereden
hızla geçip gittiğin yolları izlerken
o durmayı çok istediğin
ruhunun manzaralarında,
kapattın gözlerini sıkıca.
Kayıt Tarihi : 28.10.2024 03:54:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!