'Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış'
Soysuz bir muhteva gizler bakışın
Tanrıya küfreden o naif nazar
Aşkın boğazına ilmek takışın
Sevda mezarını diliyle kazar
Zülfü kimi ayağın koymaz öpem nigârum
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Devamını Oku
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Mehmet Binboğa dostumuzun ''Güney Kuşları'' isimli şiirini okumuştum geçenlerde..Her beşliğin ilk dört dizesi koşma tarzında...Birinci dize beşinci dize olarak tekrarlanarak oluşturulan güzel hava bu formun en can alıcı noktası sanki..Bu formda yazan kim olursa olsun derhal Sezai Karakoçun malum şiirini akla getiriyor..Ki bu şiir direkt atıf yapmış tırnak içine alarak.İsminin anılmamış olması intihali çağrıştıracak bir ihtimali aklımın köşesinden bile geçirmiyor..Kaldı ki Sezai Bey in bahsekonu şiiri devrimiz için sanki ''ballar balını buldum , kovanım yağma olsun ..diyen Yunusun şiirinin erdem ve olgunluğunda
Gerek Sevgili Binboğanın andığım şiiri gerekse
Değerli Güncan ın bu şiiri Mona Rosadan etkilenmiş olabilmelerine karşın asla bir taklit şiiri intibaını vermiyor..Her ikisi de te'lif şiir..
Yani etkilendikleri kaynağı hazmetmiş ve içindeki anlamı yeni bir hale istihale etmiş şiirler..
Bu şiirden hareketle Türk şiirine ilişkin söylenebilecek çok şey var elbette..Türk şiirine ilişkin söylenen her şey, Türkçe sözlerin dolayımından giderek bu topraklarda yaşayan herkesin sosyolojisine ilişkin birşeyler söylemektir esasında..
Bu nedenle çok şey yerine iki konu üzerinde durmak istiyorum..
Birincisi Mona Rosa ile Kırık Düşün Sayhası şiirleri hangi konum içinde birbirlerini koordinatlıyorlar
Sezai Karakoç bir şiirinde Yahya Kemal e ait kendisine düşen izdüşümü onun bir şiir başlığını refarans göstererek yapıyordu..
Yahya Kemal mi, haa evet Yahya Kemal
Bozgunda bir fetih düşü..
Şair anladığım kadarıyla Mona Rosa şiirinin kendisinde oluşturduğu algıyı yazdığı şiirin başlık kısmına sıkıştırarak şifrelemiş..
Kırık Düşün Sayhası...
Belli ki şiir bu başlık altında temalanacak..Nitekim bütünsel olarak baktığımızda Kırık Düşün isyandan teslimeyete uzanan gelgitleri içinde salınıyor şiir..
Bir nevi nazire olan şiirin '' Türkçe içinden derlediği
sözcük seçimlerinin'' Sezai bey ve bir kısım o dönem arkadaşlarının seçiminden farklılaştığını hissettim..
Tanzimatla başlayan ve Cumhuriyetle birlikte ayrışması neredeyse edebiyatın temel ayrışmasını teşkil eden yeni ve eski kelimeler konusunda , orhan veli , melih cevdet ve eleştirmen nurullah ataçın çizgisinde olanların yürüttüğü eski sözcüklere yeni türetmeler şeklindeki sadeleştirme çabalarına özellikle ümmet ve daha genel kapsamla söylersek muhafazakar kesim mesafeli durdu..
Ancak bu kesime olan aidiyetlerine rağmen başta Nuri Pakdil in edebiyat dergisi başta olmak üzere Dirilişi yayınlayan Sezai Karakoç gibi şairler farklı yol izleyerek türkçe menşe'li veya türetilmiş yeni dili seçtiler..
Sezai Bey özellikle Mona Rosa nın da yazıldığı yıllarda özellikle körfez şahdamar gibi şiirlerinin yayınlandığı ilk kitaplarında sadece dini terminolojiyi çağrıştıran sözcüklerin kaçınmanın yanısıra içerik yönünden ilk bakışta dini bir göndermesi olduğu kolayca söylenemeyecek şiirler yazdı..Ping Pong masası, Çay gibi şiirlerinde ..
Bu seçim halkının büyük çoğunluğunun muhafazakar olduğu bir ülkede majör olan kelimeleri terkederek minör olan bir dile iltica anlamını taşıyordu..
Minör edebiyatın avantajı şu idi..Bir şiirinde sezai karakoçun tam hatırlayamadığım dizesinde doğduğu ülkede turist olmayı anlatışı tam da bu minör dili seçimle ilgilidir..Yani alışkanlık dilinize yabancılaşarak onu yeniden keşfediyor gibi olmanız..Bu konu elbette uzun ve Deleuze gibi konulara doğru gider ki, şimdi uzatmak istemiyorum
İşte tam bu noktada Değerli Şairenin bu şiiri Mona Rosa dilinin pastoral ve lirik resminin yerine daha felsefi ve dini terminolojinin bizzat asırlar gerisinden gelen sözcüklerini seçmesi nedeniyle bir akort bozukluğu yaşamış dedim kendi kendime..
Şiirin içinde de şiirin ruhuna uygun sözcük seçimlerinde kaotik bir yapı sezdim ayrıca..
Örneğin Sezai Beyin şiirinin dokusunda kadife parmakların yerine velur parmakların şeklinde bir zorlama yaşanmaz..Hatta şiir için sanki dil ve kelime seçimi dokusu yönünden necip fazılın çilesi ile yer yer örtüşüyor demek mümkün..Tabi burada 'faça '' gibi bir sözcüğün durumu var..Nasıl anlatmalı..bu kelimeler şiirde kullanılmaz demekten çok farklı şey benim söylemek istediğim..
yani saba makamına pat diye hüseyni bir kısım girmesi gibi bir durum benim söylemek istediğim..
Son sözlerimi şiirin gönlünü almak için söylemiyorm..
tek tek dize olarak alındığında öyle dizeler var ki zevken idrakinize mükemmel dokunuşlar yapıyor..
Dede efendinin ''şu karşıki dağda bir yeşil çadır'' dizesi kadar lirik sade anlaşılırlığın içine esarın büyüsünü yerleştirmiş çok güzel dizeler var..
Gürgenler altında çürüt tenini
Serçeler göçüyor şarktan güneye
Yaprak ne anlasın, dalın hüznünü
Aynayı kırsan da kırılmıyor yüz
Tebriklerimle, sevgilerimle..Siz şiirden kopmayın lütfen Şaire..
Not: Sahi başlangıçta iki konu demiştik değil mi? İkinci konu neydi sahiden..Neyse olan oldu ve yazı bitti..
:)
her zamanki gibi doğaçlama olarak
LÜTFEN SELÇUK BEY, BENİ BÖYLE İŞLERE KARIŞTIRMAYIN!
Burada kendi kitaplarımdan söz ediyorum ben. Porno ile ne işim olur Allah aşkınıza? Ne benim, ne de yayınevimin… Ne yazık ki, yanlış anlaşılmalara neden olabilecek talihsiz bir ifade kullanmışsınız.
Ne tür bir yayınevinden bahsettiğimi bilmiyorsanız bir zahmet hayalyayinlari.com’a girip bakıverin. Aynı zamanda ilk okuma editörlüğünü de yaptığım HAYAL Yayıncılık saygıdeğer bir kurumdur.
Adımın münasebetsiz bir yayıncılıkla anlayışıyla bir arada telaffuz edilmesinden büyük üzüntü duyduğumu özellikle vurgulamak isterim.
Yayımlanmış kitaplarımın arka kapak yazılarını da eklemekte yarar var sanıyorum. Her ne kadar Antoloji-Kitap bölümünde yalan-yanlış yazılmış olsalar da doğruları aşağıdadır. Utanılacak ya da sakınılacak arka kapak yazıları olduğunu kimse düşünmedi şimdiye dek. Ne de yayımlanan diğer kitapların…
SON SÖZ:
Artık izninizle işime dönmek istiyorum:((
…………………..
“neden çabuk unutulur kıyıların kardeşliği?
uyan ey bileğitaşı
uyan ey kalbim!
kanatsız bir güvercindir
kanayan harf /
söz
kör isyan /
ve fakat
alfabesi var acının dilde saklanan!...”
(N. Erlaçin - “6.DEKAD” – Hayal yay. - Arka kapak yazısı)
…………..
“hangi ocağı isine değse
çöker avurtları harfle sevişenin /
tamama ermek içindir yokuşlar /
umut ışıkta tutuşan /
ve doruğun kuyudan farkı
bir uçurum kadar /
kül
güle böyle ah!
gül
küle kaçar…”
(N.Erlaçin - “ZERENZE” – Hayal Yay. - Arka kapak yazısı)
……………….
“Düşünmüyoruz, o halde yok muyuz? Ne acıdır ki günümüzde, en azından birileri, korktukları ve sığındıkları ölçüde var! Bu durumda saf (pure) sanat ile sanatçı arasındaki gerçeklik ilişkisi zedeleniyor demektir. Masumiyetini hala koruyan dar alanlar hariç yeryüzü ölçeğinde böyledir bu. Bilinçli şair ise, çevresinde inşa edilmekte olan hiper gerçeklik'ten kendisini kurtarabilmenin yollarını arıyor. Hala cılız sesiyle, gün geçtikçe yapaylaşan, 'ben yaptım, oldu' mantığı ile ucuzlatılan; kodları yeni baştan yapılandırılan sanat sürümlerinin üstesinden gelme savaşı veriyor. Yeni sanat, yeni teknoloji, yeni sosyal yapı, yeni birey, yeni siyaset, yeni ama özünde arkaik olan kültür-sanat politikaları ve benzeri dayatmacı unsurlar, ne yazık ki sanatı hırpalayan baskın güç odaklarına dönüşüyor.'
(N. Erlaçin -“GALİLEO – Hayal Yazıları”- Hayal Yay. - Arka kapak yazısı)
:)
Onur Hanım aslında insaflı davranmış.
Ben eşimin sözünü dinleyip bırakmıştım epey önce.
Bugün işim yoğun olduğundan fazla bakamayacağım.
Şiirimizi bataktan kurtarmamız için artık şakşakçılığı bırakıp insanımıza yol göstermemiz lâzım.
Süslü sözleri art arda dizerek oluşturduğunuz göz alıcı desenlerle resim yapmış olabilirsiniz. Ama bu tür şeyler şiir olmazlar. Çünkü şiirin yapı malzemesi boya değil kelimeler, kelimeleri bir şey anlatır hale getiren de cümlelerdir. Şiirde devrik, iki takla, üç takla atmış, (arifin anlayacağı kadar) kırpılmış cümleler olabilir. Ama bunlar sonuçta MUHAKKAK BİR CÜMLEYE ÇIKMAK veya KAÇINILMAZ OLARAK BİR CÜMLEYE ZİHİNLERDE İŞARET ETMEK ZORUNDADIR.
İçli umarsız ıtır ruhsal yakamozlardan...
gibi çok güzel saçmalamakla şiir yazılmış olmaz.
Her şiirde muhakkak bir (tekrar ediyorum eleştirmek için bile olsa) tanrıya hakaret, cenin, fahişe, portakal v.s. bulunması gerekmez.
Maksadınız gerçekten şiirse...
Özgün olmak zorundasınız. Evvelâ kendi sesinizi bulacaksınız. İntihal var yok meselesi değil bu. Siz şiirinizi okurken, veya şiirinizi birileri okurken (bugün olduğu gibi) bu sesi tanıyorum. Karakoç'un böyle bir şiiri var mı deniyorsa...
Olmamıştır.
Fakat başka bir bakış açısı daha var:
Bu şiir Sayın Mehmet Özdemir'in de söylediği gibi açıkça bir nazire gibi duruyor.
Bu şâirden şiir çıkar mı?
Hem de ne güzel şiirler çıkar.
Bu kalem kesinlikle kaabiliyetli ve muhakkak iyi şiirler ÇIKARIR.
Özenmekten vazgeçtiğip kendi sesini bulacak, o zaman çok güzel şiirler okuyacağız ondan.
Naime Hanım için bir not:
Lütfen şiir kitaplarını iyice gözden geçirin.
Şiir raflarının biz bile uzağından geçer olduk artık.
Porno okumak isteseydik başka tür kitaplara bakardık!
(Koskoca D&R rafından bahsediyorum burada ve arka kapak şiirini yüzüm kızarmadan şuraya yazamam)
Hayır Feyzi Bey, ne için havlu atacağım ki? Yayınevimin benden beklediği iki kitabımı zamanında teslim etmek için gece gündüz çalışıyorum. Açıkçası burada harcayacak vaktim yok. Sadece Karakoç'a yapılan bir haksızlığa, etik açıdan bana ters gelen bir duruma değinmek istemiştim.
Özelde yazıp sormamış olsaydınız, 'günün şiiri' sayfasına dönmezdim bile. Madem ki soru ilk olarak burada sorulmuş, o halde yanıtını da burada vermeliydim.
Selamlarımla...
Naime ablacığım asıl sizin yorumunuzu bekliyorum şahsen.Yoksa bu havlu atmak anlamına mı geliyor.?
Selam ve saygılarımla efendim.
Zahirdir gözlerin ötenazime
Ah dudaklarında zulüm nam saçar
Bir taşla veda et senli mazime
“Zambaklar en ıssız yerlerde açar”
Zahirdir gözlerin ötenazime
Bunca olumsuzluğuna rağmen bir de onun için ölecek misin? Yok artık!.. Ötenazi, Türkiye’de de olmuyor. İskandinav ülkelerine mi gidersin artık, bilmem nereye… Fakat ölüme gitme, kardeşim! Çok değerli bir insansın! Türkiye için de büyük bir değer olma yolundasın. Öyleleri için değmez! Gel, beni dinle, vazgeç! At gitsin! “Hiç tanımadım.” de!
O gözleri ona bahşedene bak! O’nu gör, O’nu sev, yeter! O, öyle bir sevgili ki sevdiğinin bin katını geri verir!
Ben sadece aksayan yerlere değindim. Esprili bir dille… Asla alay değil…
Şiirde, anlatılamayacak kadar güzellikler vardır, arandığında. Onları da başkaları yazsın.
Gelecek vaat eden şairimizi candan kutluyor, başarılar diliyorum.
Ablacığım yanılmıyorsam beni arkadaş listesinden silmiş olmalısınız ki mesajlarınız bana ulaşmadığı gibi,bende size mesaj yazamıyorum.Önce arzu edersen arkadaş olalım buradan konuşmaktan kurtulalım.Bu durumdan ben de rahatsızım.
Şiir için yorum yapmayacağım. Ancak benim anlayışıma göre, herhangi bir metinde (şiir veya düzyazı) tırnak içinde bir alıntı yapılıyorsa eğer, mutlaka sahibinin adı da bir dipnot olarak düşülmeli.
Yukarıdaki şiirde Sayın Sezai Karakoç'a borçlu kaldığımızı hissediyorum.
Aydınlığa söndüm her yer karanlık
Ruhu tutuşturan bu ateş de ne
Yaşamak eziyet vazgeçmek anlık
Her façan imzadır fahiş bedene
Aydınlığa söndüm her yer karanlık
'faça İt. faccia
a. argo 1. İskambil destesinin en altındaki kâğıt. 2. Yüz, çehre, surat. 3. Giysi. 4. den. Yüklü geminin bordasındaki su düzeyi ile boş geminin bordasındaki su düzeyi arasında kalan bölüm.'
Galiba ikinci anlamda alacağız. Yüz, surat, çehre… Nasıl imzalıyor fahiş bedeni? Bunu durup düşünmek lazım… Çok yüzlü olabilir. Birden fazla… İkiyüzlü… Altı yüzlü… Prizma mı bu? Fakat mümkün… Bin bir surat bile olabilir. Neden olmasın! O nedir o!.. Onu en iyi anlatmaya çalışan bilir.
Biz nerden bilelim hâkim bey? Onu böyükler bilir.
Yumruktan korkuyorsan.ringe çıkmayacaksın.
Bu şiir ile ilgili 106 tane yorum bulunmakta