Çok olmuş yazmayalı çığlık çığlığa satırları, hayal kırıklığı kokan cümleleri… Oturdum şimdi yazıyorum işte, yazıyorum da kim bilir kime, neye, nasıl bir el uzatma? Kalemimin kaderi hep bu olsa gerek ucu kırık satırları yazmakla görevlendiriyorum onu… Bir gün o da isyan edecek ya neyse.
Aklıma geliyorsun yine bir fincan kahve kokusuyla, öyle ya çok severdin kahveyi… Severdin de kalbinin karalığının sebebi bu olmalı galiba, içtikçe kaplamış bütün kalbini baksana tek bir beyaz nokta bile bırakmamış. Bunları duysan bilirim yine umursamazsın, “cıkk” der geçersin o vurdumduymaz edanla. Nasıl olsa bu kız yine bişey demez susar değil mi? ?
Evet, yine susardım, bir kere de duysaydın keşke suskunluğumun içindeki çığlıkları… Bakma sustuğuma annesinin nazlı kızı derler bana.. Nazlıyım da, hem de tutamazsın bir ağlarsam. Ama… Kime anlatıyorum ki bunları ben?
Hiççç… Hiçliklerin koynunda saklıyorum sevmelerimi artık, yine vefasız/ alacakaranlık bir gönüle düşmesin diye. Çöktüğüm dizlerimin üzerinde yaralar oluşmuş, diz kapaklarım intihar etmiş. Sen mi verdin bu infaz kararını, yorulmadın mı yoklukları avuçlarıma bırakmaktan… Kanıyor tırnaklarım sevdana tırmanmaktan, yırtılmadı mı yüreğin tırnaklarıma dolanmaktan…
İnadına yaşam demiştim tozlu yollarımdaki hayallerime, bir gece vakti süpürüldü öksüz bir çocuk gülüşüyle vefasız yüreğine. Dondu suretim pencerenin ayazında, teslim ettim ellerimi yorgun sevda masallarına. Uğramadı mı bulutları, gürleyen gecelerimin ıssız yatağına… Sen hiç uyanmamıştın ki benim nöbet tuttuğum karanlıklarda…
Soğuktur bilirim çiğnenmiş ayaklarım boşlukta koşmaktan… Yalındım, masumaneydi adımlarım, gideceği yeri bilmese de hep sana gelmekti düşlediği… Her kalkışı sen(di) , her hızlanışı sana yaklaşma hevesi.
Gördün mü hiç paçana bulaşan su damlacıklarını? ? Görsen de eminim o en aksi halinle kızmışsındır yine ıslandım diye. Oysa… Oysa benim avuçlarım/paçalarım hep ıslak… Ben hep yağmurları alıp geldim koynuma, sen her defasında ıslanmak istemediğinden kaçtın ıslaklığımdan… Anlamadın… Anlamanı da hiç beklemedim zaten, toprak hep bekler ya yağmuru özlemle her defasında alır koynuna, benimkisi toprağa kavuşmak arzusuydu hep. Ama almadı hiç beni koynuna, yandı kendi kuraklığıyla.
Kaldır çürümüş düşlerini ve bak kararan gözlerime, senin karanlığına bulandı zifiri yalnızlığınla… Güneşi tanımaz oldu, dağılan saçlarımda bile gecemin emaneti yıldızlarım vardı… Taktım sevdanı boynuma, yalnızlık kokuyordu keşmekeş fularımda… Ve birden rüzgâr savurdu düştü fularım ayakuçlarıma… Neydi ayakaltı eden yalnızlığımı, bilinmez…
Kayıt Tarihi : 18.2.2009 09:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
kırıklarımdan dökülenler....
Sensizliğe üşüyen bedenimi bırakırken ardında..,bıraktığın sevdanın enkazına kapa gözlerini..bakma..,kanat ağrıyan yanımı biraz daha kanat az geldi akıttığın kanlarım akan sulara....Hayatımın miladı gibi ayırdığım
Senli ve sensiz saatlerimi kattım kanayan yıllarıma ...Sen benim çözemediğim..Tek bilinmeyenli denklemimdin.anlam vermedim zamansız gel gitlerine hadi git ...Ayaklarına sermişken yüreğimi,bir daha arkana bakmadan gitt.
okurken kalemimden bunlar dökuldu tebrikler mükemelldi
TÜM YORUMLAR (2)