Beni ne zaman unuttun,
hangi sabah,
hangi yokuşta bıraktın ellerimi?
Oysa ne kadar güvenliydi gülüşlerin,
bir sonbahar kadar huzurlu
ve bir çocuk kadar masum…
Beni ne zaman unuttun?
Bir cümle bitiminde mi?
Yoksa virgül koymayı unutup,
sonunu düşünmeden mi gittin?
Geriye,
birkaç yarım kelime,
boğazımda düğümlenen harfler kaldı.
Biliyor musun?
Burada hâlâ o eski şarkılar çalıyor.
Kırık dalların gölgesinde,
güneş biraz daha az yakıyor.
Ama senin nefesin kadar ısıtmıyor hiçbir şey,
rüzgarın bile bir adım geride artık.
Belki de bir ağaç gibi susmalıydım,
konuşmadan, kıpırdamadan beklemeliydim.
Ama ben anlatmayı seçtim;
uçurumlara, martılara,
kim bilir, belki de bir gün dönersin diye
şarkılara…
Yalnızlık,
insanın kendi sesiyle yankılanması gibi bir şeymiş.
Bütün kelimelerimde sen varken,
sen yokken konuşmak ne garipmiş…
Ne zaman unuttun beni?
Bir vapur çığlığında mı?
Yoksa yağmurun pencereye vurduğu
o son gece mi?
Bilmek isterdim.
Ama asıl bilmek istediğim,
unutabilir mi insan,
her hatırladığında
kendi içinde biraz daha kayboluyorsa?
Ve ben hâlâ
senin bıraktığın yerdeyim.
Bir ağacın dalları gibi kırık,
ama kökleri kadar derin.
Mücahit Aras
Kayıt Tarihi : 26.11.2024 01:59:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!