Kiremit Damlı Ev

Burhan Çay Giftos Leo
102

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Kiremit Damlı Ev

Bir zamanlar bir ev vardı.
Kiremittendi damı, hani tek katlı olanlarından, hani iki odalı..
Bahçesi vardı, iki çam ağacı uzanırdı bahçesinden göğe..
Bir de sarmaşıkları vardı o bahçenin, uzun yeşil yapraklı, yaz - kış sıkı sıkıya sarılı dururdu çitlerine...

Bir de hanımı vardı o evin,
Başında al yazması, gözleri ela, saçları kınalı, yedi yıllık evli, tek çocuk anası...

Bir de beyi vardı o evin,
Sekiz köşe kasketi, üzerinden hiç çıkarmadığı pejmürde ceketi, kaytan bıyıkları tütün içmekten sararmış.
Tarla da çalışmaktan kamburlaşmış olsa da beli, yiğitçeydi duruşu...

Bir de balası vardı o evin...
Daha beşindeydi yaşı, yüzünde çilleri, gözleri çakır mı çakır, bakışları hoyrat mı hoyrat! Güzel çocuktu vesselam, güneş sarısı saçları yüzünü ışıtırdı her sabah.

Bir zamanlardı, dün gibi yakın, bugün kadar uzak zamanlardı.
Bir 6 Şubat sabahıydı.
O sabah rüyalarda gezinirken herkes, yer küre yerinden oynadı.
Hane sakinleri uyku da, gece uyku da, çam ağaçları uyku da, köy halkı uyku da...
Bir Mikail ayaktaydı o sabah, bir de Azrail!
Depremdi bu! Sinsiydi, acımasızdı, zamansızdı.
"Baskın basanındır" dedi;
Yıktı kiremitten damlı o evi,
Devirdi çam ağaçlarını,
Bozdu güzelim bahçesini...

Güneş, o sabah hiç doğmadı.
Mikail, o sabah olanları pekte umursamadı.
Azrail ise meşguldü, çok can vardı alınacak, o sabah mesaiye kalmıştı.

Güneşin vefasızlığı, toprağın acımasızlığı, göğü ağlatmıştı o sabah!
Ağlayan göğün gözyaşları ile yıkanmıştı giden canlar.
Kalan canlar ise şaşkın ve acılı, bedenleri neyse de içleri üşüyordu en çok.
Çünkü pek sert esiyordu yalnızlık rüzgarları o sabah!

Bir zamanlardı.
Dün gibi yakın, bugün kadar uzak zamanlardı.
Bir 6 Şubat sabahıydı.
Karanlıktı, güneş, hiç doğmamıştı o sabah.

O karanlık sabahtan geriye hafızama kazınan öyle acı bir manzara kalmıştı ki, hayatım boyunca asla unutamam. Hatırlıyorum. Dün gibi yeni, bugün kadar eski olsa da hala taze bir acıydı bu! O gün öğle vakti ancak ulaşabilmiştik köye. Artık olmayan bir şehrin batısında, eteklerini duman kaplamış bir dağ köyüydü burası. Gözlerimizi kanatan bir manzarayla karşılaşmıştık bu köyde. Bakışlarımızı donduran ıssız ve soğuk bir manzarayla. Boğazlarımıza yumru gibi oturan bu manzara bütün haneleri yıkılmış, bütün hane sakinleri eksilmiş, artık var olmayan bir köye aitti. Ağladık, çok ağladık. Enkazlardan çıkarttığımız her cansız beden için, bin çığlık attık.

Ulaştığımız bu dağ köyünde damı kiremitten olan bir ev hariç, tüm evler toprak damdı. Köyün tek kiremit damlı bu evinden, yani enkazından üç ceset çıkarmıştık.
Bir baba, bir ana ve bir oğul!
Birbirine sıkı sıkıya sarılmış üç cansız beden.
Babanın kaytan bıyıklı dudakları ile al yazması içinde kınalı saçları dağılmış ananın utangaç dudakları, sıkı sıkıya sarıldıkları oğullarının güneş sarısı saçlarında buluşmuştu. Gözlerimizi acı acı kanatan, usumuzu yel gibi donduran ve boğazımızı duman duman tıkayan bu gün karası manzara kor olup ciğerlerimizi dağlamıştı. Unutulamazdı bu acı. Ve daha nice acılar kara ölüm olup toplanmıştı bulut bulut şehirlerin üzerinde. Ve daha nice tarifi imkansız manzaralar vardı kim bilir. Görenin gözlerini görmez, işitenin kulaklarını işitmez edecek.

Bir zamanlardı. Dün kadar eski, bugün kadar yeni acılardı. Bir 6 Şubat sabahıydı.

Burhan Çay
06.02.2024

Burhan Çay Giftos Leo
Kayıt Tarihi : 27.2.2024 10:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!