İrin ve kan çağı bu; seyirlik nesneler, iğrenç imgeler, estetik tacirler çağı! Larvalar, amipler, eşeysiz bölünmeler çağı! Döl bankaları çağı, kapsüllü mutluluklar çağı! ..
Ey insanlar, insancıklar!
Çağdaşınız değilim...
Kuzu bebektir, dedim, kestiniz, kırdınız kemiklerini, iliklerini emdiniz... Yasaları çıkardınız, kendinize yonttunuz... Hijyenik mendilleriniz vardı, ince zevkleriniz, pahalı gömlekleriniz, beyaz donlarınız...
Lonca Kapısı’ndan girdim, dolaştım Pazaryeri’ni; hortumcular, tefeciler, davul duymazlar... Uzandım tepesine Ada’nın, haykırdım:
Ey kinikler! Nerdesiniz?
Diyojen gitmiş, fıçısızım, fenerim ölgün. Gölgeler size kalsın, güzellikler de. Tüylerimi yaktırmadım, ütületmedim kırışıklarımı, göğüslerimi gerdirmedim. Soyundum; suya adadım kendimi, Karakum’a, güneşe, kokusuna böğürtlenin...
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla