Kına gecesindeeee Şiiri - Muharrem Akman

Muharrem Akman
675

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Kına gecesindeeee

Çoktandır kendisine yar seçtiği karşı mahalledeki kıza ne yapıp edip bu isteğini bir şekilde ulaştırmalıydı. Eğer olumlu cevap geldiğinde dünyalar onun olacak, Onu hemen ailesinden istetmenin yollarını arayacaktı. Kızlar ilk okul bittiğinde zorunlu olmadıkça Kendi başlarına bir yere çıkmadığından aklına amcasının kızına durumu açmak onun aracılığıyla yazdığı mektubu ona vermek geldi. Amcasının kızı ile bir evde kardeş gibi büyüdüklerinden ona bu sırrını söylemeye bir sakınca görmedi. Kandil ışığında, ay ışığında defalarca yazıp yazıp yırtıp ocakta ve sobalarda yaktığı mektupların birisi nihayet sevdiği kıza ulaşacaktı.
Bu yazdığı mektup kimbilir kaçıncı mektuptu, mektubuma başlamadan evvel selam ederim diye başlayıp bir türlü sonunu bağlayamadığı mektup. Yazdığı bir mektubu yine beğenmeyip yırtmış ocakta saç ayak üzerinde kaynayan tencerenin altına atmış, tamamına yakını yandığı hâlde bir kaç yırtık parçanın yanmamıştı. Birkaç gün birisi alıp yazdıklarından bir şey anliyacak diye neredeyse ödü patlayacaktı. O günden sonra yazdığı mektupları ya sobada yakıyor, yahut mahalleye uzak yerlerde ufak parçalara ayırıp birbirinden uzak yerlere atıyordu.
Nihayet mektubunu kıza ulaştırabilmiş Ondan da olumlu cevap almış dünyalar onun olmuştu. Evlenme çağlarına kadar bir iki yıl birbirlerine yangınlık çekeceklerdi. Artık uzaktan uzağa da olsa birbirlerini görmek için can arkadastılar.(yangunluk çekeceklerdi)
Mehmet ve Ayşe babasının guruplu olarak madende çalıştığı aylarda her ne kadar baba baskısı görmeselerde ailenin en büyük çocuğu olarak evin işlerini annesi ile birlikte yapmak zorundaydı. Hayvanların akşam dama bağlanması, köpeklerin yalı, hayvanların önüne yem saman atılması hayvanların taranması, damın kürünmesinden (kürekle tezeklerin temekten atılması) odun pallayıp ocaklığın yanına yığması misafir odasındaki soba ve ocağın her zaman odununu ve çırasını hazır etmesi gibi günlük işlerden artan zamanının tüm enerjisini sevdiği kızı görmek için harcayacaktı. Bu yüzden akşam olmadan köy meydanında onun evini göreceği odunlukta köy büyükleri ile birlikte sohbete katılmak akşam 19 haberlerini dinlemekti. Bu akşam da erkenden odunlukta günlük nöbetine başlamış şansına Ayşe anası ile samanlıktan saman almaya gelmiş önlerinden geçerken onların geçişini seyretmek dünyanın en baş döndürücü olağanüstü hali bu olmalıydı. Ah birde bir iki Kelime konuşma fırsatı olsaydı ama onunda saniyeler süren bakışı yüreğine işlenmiş bir birilerine ait olduklarını anlamıştı.
Zaman nasıl geçecek ne zaman sevdiği kızı babasından isteyecekleri o kadar Uzak zamanları gösteriyordu ki .... beklemekten başka çaresi yoktu. İlk okuldan mezun olalı iki yılı geçmiş artık akranları olan kız ve erkek arkadaşları tıpkı kendileri gibi birbirlerini bulmuşlar, akranları arasında konuşulmaya başlamıştı. Guruplu maden işçisi olan babasının boş gurubunda olduğu bir gün, akşam üzeri mandaları damdan çıkarıp boyunduruklamasını söylemişti ,karşı mahalledeki bir arkadaşına yeni yaptıracağı ev için yardıma gideceklerni söyleyince içine bir sevinç düşmüştü. Öncesinden ormandan ağaçları köklerinden yıkıp, ölçüp biçip balta ile dört köşe haline getirdikleri kütükleri, ev yanına çekmek için yardım edeceklerini söylemişti. Damdan mandaları teker teker çözüp yazıda (evin önü) yığılı kışlık odunlarımızın yanın bağlamıştım. Babam sayattan boyunduruğu getirip mandaları yan yana getirerek boyunduruğu boyunlarına bağladı. Öküz başı ipinin uçlarını mandaların ikisininde boynuzlarından boğmaca olarak bağladığı ipin ucunu bana vererek mandaların önünden çekmemi söyledi. Boyunduruğun ortasındaki kertiye koşma zincirini dolalı vaziyette mandaları çekmeye başladım. Babam bana tarlalarımızın bittiği yerdeki çatal derenin üzerindeki öküzcü sayvanlarının yanında beklememi söyleyip kendisi önden gitti. Ben mandaların önünden iplerini kah gerdirerek kah iplerini boş bırakarak mandaları çekerek babamın tarif ettiği yere vardım. Oraya vardığımda mektup verdiğim kız da öküzleri ile bizden önce gelmiş, benim gibi ona da babası bekle demiş. Arzuladığımız fırsat ayağımıza gelmişti, Kendi kendime tam konuşma zamanı geldi zannettim. Ne o bana ne ben ona bir Kelime laf söyleyemedik. Bir kelime konuşsak dünya alem bizi duyacak sanki tüm ağaçlar ve yaprakları ile birlikte bizi görecek ve tüm köylülere bizim birbirimize sevdalandığımızı ilan edecekti. Birbirimize sesimizi duyurmak için ben mandalara o öküzlerine ho, burda dur, ileri git falan diye komutlar veriyor bir yandan da gizliden birbirimize bakıyorduk. Tüm cesaretimi toplayıp mektubumu aldın mı cevabın evet mi der demez yukarıdan onun babası yanlarına gelmemiz için çağırdı, benim önümden yukarı doğru giderken belli belirsiz mırıldanarak evet dedi. Öküzlerini çekerek yürümeye başladı arkasından da ben mandaları çekerek köye gelecek ev yapımında kullanılacak kütükleri burçlarına kancaları çakarak hayvanlara koşup köye getirdik.
O günden sonraki günlerde köy meydanında misafirlik te yolumuz kesiştiğinde, konuştuğumuz halde şimdi, oradan buradan boş laf bile konuşamaz olmuştuk. Karşı mahalledeki emekli madencinin kızı ile büyük amcamın oğlunun bu yakında düğünü vardı. Kız ve erkek tarafının aile büyükleri aralarında anlaşmış, takılar alınmış urba kesimi sırasında bir iki fistanlık pazan, dividin ve basma için neredeyse düğün kararı bozulmak üzereydi. Tesadüfen orada olan ortak tanıdıkları sayesinde iş tatlıya bağlanmış düğün hazırlıkları akışındagitmeyebaşlamıştı.Defalarca düğünnüğe gidip eli boş dönen baba nihayet oğluna istediği gelini alabilmiş haftaya cumartesi kına ve horata ile düğünleri başlayacaktı.
Horataya damat düğününe ben de gitmek icin guruplu işçi olarak çalıştığı Maden ocaklarında bu ay dolu gurubu olduğu için anamdan izin istedim, önce itiraz etse de zaten düğün mahalle içinde olduğu için gitmeme izin verdi. Tek korkusu erkeklerin içki içerken kontrolsüz bir şekilde sağa sola silah atmaları idi. benden altı yedi yaş büyük ağabeyim ve Amcamın oğlu ile karşı yakadan madenci şahin usta madenci Şevket amca ile anlaşmışlar. Yanlarında beni gören Şahin usta sen nereye geliyorsun deyince? Recai abim abi bizimle gelmeye merak etti bir iki saat yanımızda otursun diyerek şahin ve Şevket ustaların olurunu aldı. Anam bana ve ağabeyime ayrı ayrı Öndül parası dediğimiz düğün evine verilecek paralarımızı verdi. Akşam olmak üzereyken damadın evine doğru yola çıktık.meytar sesini duyduktan sonra beş on adım atıp şahin ustanın burada bekliyelim komutu ile beklemeye başladık, zaten eve Yüz, Yüz Elli metre bir yol kalmıştı. Âdet gereği önümüze (davul zurna köçekten oluşan) meytar ekibinin düğün tırılı ve sini içerisinde yemek ve bir ufak rakı ile gelip bir kenara oturmamiz gerekir. düğün tırılına aramızda topladığımız parayı verip düğüne resmen katılmış olduk. İçki masaları samanlığın önündeki Harman ve etrafına doğru aralarında 15 /20 metre mesafe aralığında kurulmuştu. Samanlığın saçağının altına bizi oturtmustu düğün tırılı. Çünkü şahin ustanın her kes çok içtiğini söylerdi ama kimse onun sarhoş olduğunu görmemişti. Davul zurna, henüz yemek sininisini düzgün bir yere koyup rakı şişesini açmadan meytar takımının birisi yanımıza gelip çalmaya başlamıştı. Köçek davulcu ve klarnetçi (zurnacı) üçü çalıp oynuyordu. Tabiki bu eğlencenin bir bedeli vardı açılış oyunu olarak masanın ağası kişisi seçilen İsmail çavuş köçegin kuşağının arasına bir miktar parayı sıkıştırdı. Meytar takımı bizim masada görevini şimdilik tamamlamış başka masalara doğru gitti. Sini içindeki yemekler karnımızı doyurmak içindi. Masanın ağası kuralları koydu hepimiz karnımızı duyuralım aç karnına rakı içip sarhoş olmayalım yeme içme boldur bu akşam, Ahmet Ağa bir tosun kesti düğün için. Zaten köyün ahçıları düğün için seferberlik yaptılar, üç gündür yemek hazırlama telaşı içindeler. Karnımızı güzel doyursun herkes yarın akşama kadar buradayız. Sinideki yemekleri yer yemez boş çanaklar alınıp mezeler gelmeye başladı, bu arada şahin usta büyük rakı şişesini açıp bardaklara doldurmaya başladı, sıra Benim bardağa gelince ben içmiyorum dediysem de buraya niye geldin öyleyse deyip bardağıma biraz rakı koyup sularını da koyarak haydi şerefe diyerek, bu kadeh benim ilk içki ile tanışmam oldu. Meytar takımları bir o masaya bir o masaya giderken, ara sıra birbirleri ile münakaşa edenler oluyur düğün tırılı kavga edenlerin masasına gidip olaya müdahale ederek ortalığı yatıştırıyordu . Bir ara kavga edenlerin yanına gitmek için Hüsnü abim ve Recai abim masadan kalkıp onların yanlarına gitmek istedi, masanın ağası onları biraz sert bir şekilde uyararak bak siz daha yeni yetişen gençsiniz beni göstererek bu daha çocuk beni iyi dinleyin içki içerken oturduğunuz masadan zorunlu olmadıkça kalkmayın, sağda solda kavga edenlerin yanına gitmeyin, içkiyi adam gibi için sarhoş olmayın... Diye tembihlerken yan masada Fuat ve Alirıza kardeşler aynı masada içki içerken meytar gelmiş fuat klarnet in uç tarafını kulağına yapıştırıp öyle dinliyor davulcu davulu hızla çalarak etrafında dönüyor mükâfatını da ağabeyi Alirıza cebinden çıkardığı hatırı sayılır bir banknotu davulcunun cebine koymuştu. Meytarlar başka bir masaya doğru gidiyodu. Hava kararmak üzereyken kınacılarda yavaş yavaş kız evine doğru gitmeye başlamıştı. Aklıma nasıl nereden geldiyse birden hemen git yoksa gidemezsin dedi o hızla gelin evinin yolunu tuttum. Evin önünde bekleyen bayanların arasından geçip eve girerken döndü abla nereye diye arkamdan seslendi Fatma ablayı göreceğim dedim Recai abimin tembihledigo gibi hızla sayattan eve çıkıp tavana çıkıp gizlenerek beklemeye başladım. Tef çalacak kadınlar önceden gelmiş dışar dediğimiz şimdi salonunda yerlerini almışlar o akşam tef yerine çalacak 18 kg lik yağ tenekeleri kontrol etmek için pravo yapıyorlardı. Hele şükür iki tenekenin içinde çivi atmamışlar tenekeler temizdi. Yoksa içinde çivi olan teneke ritmi bozulur hem çalana hem oynayan için eziyet olurdu. Gelini hazırlanmış pencere kenarındaki sedire oturmuştu, başı kırmızi bir örtü ile örtülmüş beline kırmızı kuşak sarmış, etrafında yakın akrabaları sarmışlar teneke ler tıngıramaya başlamış dışarın salon) dört tarafı kandil ve duvar lambası ile aydınlatılmıstı. Tepsi içinde gelen kına Gelin'in avuç içine konup tülbent ile sarılmış şekilde beklemeye başladı. Önce sevdiğim kızın annesi elinde el lambası ile gelip kınacının arasına karıştı. Benim oturduğum yerden zar zor görebileceğim yere oturdu. Benim heyecanım sevdiğim kız gelmeden şimdiden artmaya başladıki yerimde duramıyor ayağa kalkıp sağa sola bakmak için ayağa kalkıp kalkıp oturuyorum. O zamana kadar haberdar olmadığım Benim gibi tavana gizlenmiş bir çocuk ses çıkarınca bayanlar pür dikkat kesilip sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştılar ki çoğu sesin tavandan geldiğini biliyordu. Bize gözdağı vermek için evin sahibinin adını söyleyip bizim tavandan inmemizi söyledi, neyse ki tavandan iniş yerinden kınacıları görmeden dışar kapısından yazıya çıkılabiliyordu. Sessizce sevdiğim kızı görememin üzüntüsü ile evden çıkıp uzaklaşırken sevdiğim kız ile karşı karşıya geldik iki üç saniye birbirimize bakıp hiç konuşmadan yolumuza devam ettik. Ben samanlığın önünde kurulan masamıza doğru giderken meytar seslerinden köyün tek lüküsünün aydınlattığı yerde , iki çift meytarın aynı yerde çaldığını ve etrafında kalabalık olduğunu anlayınca bir gariplik olduğunu hissettim. Yanlarına vardığımda bir amca sarhoş olmuş eskiden yaptıklarını anlatıyordu dağda eve gelmesin diye bağladığı ineği nasıl bağlayıp eve gelmeyince herkesle aramaya gittiğini bir gün sonra vicdanının sesini dinleyerek gece gidip hayvanı bağladığı yerden çözüp sayada kadar nasıl getirdiğini anlatıyordu ineğin sahibi eğer bunu o zaman öğrenseydim iyiki öğrenmedim seni vurmuştum deyip düğün tırınlının gelip sarhoş adamı oğlundan evine göndermesi ile horata kaldığı yerden devam etti. Bende gece yarısına doğru eve gelip yattım. Aksam kurulan masalarda yarınki gün gelin almaya merasimine kadar içki içenlerin bazılarının masada içki içeceklerini biliyordum..
Sabah evimizde sabah çorbamızı içip hayvanların tavukların yemini köpeklerin yalını verdikten sonra. Sayattan meraya çıkacak hayvanları dışarı çıkararak köyümüzün nadasa bırakılsın tarlaların yönüne doğru kovduktan sonra akşam içki içenlerin yanına gittim. Akşamki kalabalığın çoğu evlerine dağılmış üç dört tane masada hala oturuyorlardı. Mahallede gelin alma hazırlıkları başlamış herkes atlarının tımarını yapıp eyerini bağlayıp, boncuklu yularını takıp köy meydanında atlarının yularından çekerek atları gezdiriyorlardı. Öteyüz tarafından köyün en değerli atlarının birinde yine köyün Ece abası göründü. At evlerin önünün birinde durunca hemen hemen köyün tamamına yakınının sevip saydığı Ece abanın atı elinden alınıp sayatta gelin almaya gidene kadar bekleyecekti. Meytar takımlarının elemanları uyanmış, kütükten yapılmış su oluğunun yanında istirahat ediyorlar, Bir yandan da sağdan soldan laf atanlara cevap veriyorlardı. Gelin evinin önünde. On,On Beş gelin almak için gelen bayanlar atları ile birlikte bekliyordu. Gelin hazırlanana kadar atlar ve dolayısıyla sahibi bayanlar kendilerinin ve atlarının hünerlerini göstermek için beklenen an gelmişti. Herkes köyün karşısında orman işletmesinin açmış olduğu kamyon yoluna atlarını getirmiş birbirlerini bekliyorlardı. Herkes tamam olduğunda birisi atını rahvan koşturmaya başladığında diğerleri peşine takılıp köyün görüş mesafesindeki yöne doğru gidip sonra geriye döneceklerdi.
Bu bir yarış değil di ama zaten zamanın sosyal ve ekonomik durumlarına göre birinciler ve ardından gelenler belli idi atların önden ortalarda gerilerde koşmasının bir anlamı yoktu. Atlar gelin evinin önüne geldiğinde olması gereken kalabalık evin önünde toplanmış hocanın duaları eşliğinde gelin yere inmiş damat tarafına teslim edilmişti. Bir yakını büyük bir çanak içinde avuç avuç leblebili şekeri gelinin başının üzerine doğru savuruyordu. Kırmızı gelinlik ve başına giydiği fesin etrafına bağlanan ipe altınlar dizilmişti, gelin evi ile gelin gideceği ev arasında yarım saatlik yol. ancak olduğu halde gelin evine damat tarafının düğüne katılan erkekleri gelin alma atının hemen önünde meytarlar eşliğinde iki buçuk üç saatte yerlere oturup içki içerek meytar çaldırarak ancak varacaklardı. Gelin evinde damat ve gelin savdıç ve damadın akrabaları tarafından gelin olacağı odaya damadın sırtından yumruklayarak gelin ve damat odalarına girdiklerinde düğün bitmiş olacaktı. Sabah olduğunda damat av tüfeği ile bir el havaya ateş edecek, kız evinden damat evine duvakçı geldiğinde gelin kanlı çarşafı duvakçıların misafir edileceği odanın en görünür yerine asmak zorundaydı...

Haziranın sonundan başladı

Mehmet amcanın çocukları her zamanki naralarını atarak evlerine doğru koşmaya başladılar, bubaaaaa bakım mamuru geliyaaaa! Duran ve Burhan hem sokakta oynar hem adeta babalarına gözcülük yaparlardı.. Mehmet amca köyün tamamına yakını gibi maden ocaklarına girmiş, fakat kendi deyimiyle kömür tozundan ciğerleri kaburgalarına yapıştığı bu yüzden doktorların kendisine üç ay ömür biçtiği için işten ayrılmış köyde rençberlik yaparak geçimini sağlıyordu, ve el sanatları sınıfına giren küfe sepet düven boyunduruk v.s örüp gizliden kasabaya giderek satıp ailesine bakardı. Çocuklar babasına orman muhafaza memurunun geldiğini haber etmeye giderken orman muhafaza memuruda köyün içine girmiş rastladığı kişiler ile konuşurken, Mehmet amca kanunen yasak olan küfe örmeyi bırakıp atölye olarak kullandığı evin arayer dediğimiz bölümü kapatıp aş evi dediğimiz ocaklı odasına çoktan geçmiş oturuyordur bile. Ormancı Feyzullah köye geldiği zaman öğle yemeğini kendisine yakın olan bir kaç evde yerdi bu evlerden biriside Mehmet amcanın eviydi. Feyzullah Mehmet amcanın evine doğru giderken duran ve Burhan da yarım bıraktığı oyunlarına geri dönmüş aramıza katılmışlardı. Çelik çomak ta sopa ile çeliği fırlatma sırası Recai abideydi. Çelik o kadar uzağa gitmiştiki onu yanına kadar gidip üç defa yerden fırlatarak Recai abinin bulunduğu noktaya yaklaştırmakda bana kalmıştı. Çeliğin gittiği yere koşarken, bir önceki akşamdan içimizden birine kızgın olan İsmail dede torunu Hasan'ın üzerine doğru hışımla gelirken hepimiz sağa sola kaçışmış, doğal olarak oyunumuz bitmişti. Mısırlıların yetişme zamanıydı, biz oyunumuz dağıldıktan sonrası aramızda dere olan karşı mahallenin çocuklar ile birleşip Camaluşağın gölüne yüzmeye gitmeye karar verdik. Elimize nereden geçtiyse eski bir jeep tekerleği eskisini evimizin karşısındaki ancak yaz aylarında kullanılan orman işletmesi şosesinin üzerinden çember çevirir gibi tekerleği yürüterek yol boyunca yürütüyorduk, nasıl olduysa elimizden kaçırdık tekerlek ekili mısır tarlasının içerisine doğru yuvarlanıp gitti. Tarlanın sahibi o yakınlarda olacaktı ki bize yüksek sesle bağırmaya başlayınca yaptığımızın kötü bir şey olduğunu anlayıp göl istikametine doğru kaçmaya başladık. Bu kaçış her arkadaş kendini nereye attıysa oradan olmuştu. Ben değirmen yönünde kaçarken değirmene su taşıyan bend dediğimiz kanalların içinden kaçmaya başladım tabi içerisinden su da vardı. Yüzbaşı lakaplı Mehmet amca ben ve birkaç arkadaşımın olduğu guruba yaklaşınca siz kaçmayın ben telet ve bayramı yakalayıp dovecegim bu kaçıncı oldu diyerek yanımızdan hızla uzaklaştı, Telat ve Bayram çoktan ormanın içlerine doğru kaçıp gözden kaybolmuştu. Hiç bir şey olmamış gibi hepimiz yarım saat sonra Camaluşağın gölünün yanına gelmiştik. ++++++
Güneş batmak üzere eve geldiğimizde yüzbaşı amca köyde çocukların tarlasına jeep tekeri yuvarladığını anlatmış olacak ki büyük abim beni görür görmez adamın tarlasına neden zarar verdiniz diye güzel azarladıktan sonra eve girebildim. Anamın beni görünce hiç tepki vermesi bu olaydan haberinin olmadığını anladım.


Muharrem Akman
Kayıt Tarihi : 14.8.2023 22:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!