dağ tilkilerini
göze alarak
bir merceğin unutturduğu
hatıraları
dönen ve yalpalayan
rüzgarın uğultusu
tendeki çırpınışlar
tenekelerde ve teneşirlerde
bir kurşunu ölçen çocuğun
annesinden gördüğü işmar
el yazmanın içinde
unutulmuş inci
ve körlerin
tanrıya yakarışı ki
gümüşün zehirli ışığıdır
açılan kinler efendisine
gün be gün rüyalardan
eşya ne çabuk unutur gölgeleri
bir kafatanın yalnızlığı
yalnız cima anında hatırlanır
çok eskidendi
masalar kahkahalara
alışkın
şarabın rengi
benzemezken kana
sen öylesine bir şarkı
yollarda
dudak büküşlerinle
sevişilsin
istersin
hep harp tatillerinde
hep yoksul gül yokuşlarında
bir pirincin taştan ayıklanışı gibi
ziyafet öncesi simsarların
eğri yüzünde
sen hep bir kovayla
yıkarken ağaçları
bir çoban kavalıyla
irkilsin iblis
bir tabancanın gizemi
yoktur be canım
hayta tayfalara
sırıtır filikalar
ben cebren ve hile ile
dudak bükünce yansızlığa
alçalan mısralar adına
göç veren köyler
koyun yünleri adına
uzaklığın yankısı adına
ziynet adına
zift damıtan
peynir gemileri adına
böyle sürüp giderken devran
belli bir zaman mahcubiyetine
müptelayken kalem
varoşlarda
sofralardan başka
martılarda vardır
öfkenin yakası
muhtaçsa bir boksöre
sıkla sıkıla
yol alıyorum
kahveye
Kayıt Tarihi : 17.4.2009 12:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!