Kimyager Şiiri - İsmet Barlıoğlu

İsmet Barlıoğlu
1529

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Kimyager

- 1 -
Oğlan çok alışmıştı havadan geçinmeye,
Kızarmış tavukları, pilavları yemeye.
Babanın sağlığında zavallıyı sömürdü,
O göçünce dünyadan sömürmeyi sürdürdü.
Annesi dul bir kadın, emekli aylığı var,
Merhumun aylığının yüzde yetmişi kadar.
Oğlan düşmüş aylıktan, zira; yaşı otuzüç,
Parasız mı olurmuş beleşe alışan piç?
Tutar döver anayı para koparmak için,
Turfanda bahanesi, yalanı, biçim biçim.
Bir gün başı derttedir, güya kumar borcu var,
Eğer borç verilmezse şişlerlermiş adamlar.
Bir gün hastalanmıştır, hastalığı veremdir,
Alacağı ilaçlar bu derdine merhemdir.
Bir gün iş bulacaktır, işleme para gerek,
Kadın her keresinde öder yelemyelpirdek.
Her gün evin içinde ana-oğul boğuşur,
Hem de gırtlak gırtlağa kavgalara tutuşur.
Asla çaresi yoktur; oğlan alır parayı,
Üstelik de kadın yer en beter paparayı.
Ne kalır cimriliği, ne kalır zalimliği,
Ana yumaklar durur çileleri, ipliği.
Elde yok, avuçta yok, oğlan bilmez dur-durak,
Hazret yer tavuğunu parasını bularak.
Ana evde aç kalmış, onun ne umurunda?
Sarhoş dönmek dururken sabahın ta onunda.
Sızar yatar bütün gün, kalkar geceyarısı,
Ay gökte parlamışken tıpkı altın sarısı.
Haydi yine para ver, çeksin bari kafayı,
Sen çileler çekerken o sürdürsün safayı.
Adını ‘İmdat’ diye koymuşlardı, doğunca,
Yardıma gelsin diye, biraz darda kalınca.
İmdat ‘ın hayrı yoktu kendi özüne bile,
Ana çok dua etti ‘İmdat’ sız kalsın diye.
Ne İmdat ölüp gitti, ne de ana kurtuldu,
Bir gün İmdat dönünce anayı ölü buldu.
‘İmdaaat…’ Deyip ölmüştü dışkapı arkasında,
İmdat kafa çekerken meyhane masasında.
İmdat ‘ta para yoktu, gözyaşı da dökmedi,
Cenaze masrafını konu-komşu yüklendi.

- 2 –
Bu oğlan çok yamandı; anasının gözüydü,
Havadan yaşamaya çok alışmış biriydi.
Kefene sarılrdı, bilse ki; kefen beleş,
Her nerede kar görse orya olur tebelleş.
Elin baktığı gibi bakmazdı olaylara,
Bakardı ki; çıkar mı havadan, sudan para?
Ayağa gelsin diye beklemezdi olayı,
Olay yaratmak ona işlerin en kolayı.
Bir gün kızarkadaşına bir şeyler öğütledi,
Yapacağı işlerin planını söyledi.
Bir telefon açtılar taşraya, Ankara ‘dan,
Müdürü istediler bir büyük fabrikadan.
Yer devlet işletmesei, tanınmış bir fabrika,
Kimbilir çevrilecek ne büyük bir entrika.
Genel Müdür rolüne soyunmuş bizim oğlan,
Kız onun sekreteri, memuru, falan filan.
İlk konuşan kız oldu Fabrika Müdürü ‘yle;
Bağlıyorum, konuşun Genel Müdür Bey ‘imle.
Deyip uzatıverdi ahizeyi oğlana,
Müdür düştü korkudan aman yandım, yandıma.
Zira; Genel Müdür ‘ler boş yere aramazlar,
Hep anayı sorarlar, babayı hiç sormazlar.
Adam titreyip durdu telefonun başında,
Ne yanlışlık bulmuştu Genel Müdür, işinde?
Acep sürgün mü vardı, yoksa başka görev mi?
Yerine çaycısını müdür falan eder mi?
Oğlan ‘Alooovvv…’ deyince, sesini tok tutarak
Müdür saygı sunmaya başladı yağ yakarak:
‘Sayın Genel Müdür ‘üm… Benim velinimetim…
Evren kadar engindir size olan hürmetim,
Nasıl da lütfettiniz o güzel sesinizi,
Peygamber edinmişim inanın ki; ben sizi.
O seçkin sesinizde Ankara havası var,
Hafız Burhan ‘lar duysa; vallahi kıskanırlar.
Amirim, beyefendim, sizi gördüm düşümde,
Siz düşüme girince minnettar oldum ben de.
Düşüme girmek için niye zahmet ettiniz?
Bunun için gerçekten mahcup oldum bendeniz.
Çünkü biliyorsunuz; ben sizin kölenizim,
Kapınızın önünde havlayan itinizim.’
Oğlan etkin bir sesle dedi; ‘Müdür dertliyim,
Oldum olası burada çile çeken biriyim.
Benim bir yeğenim var; oğlan haylaz mı haylaz,
Olmadık yerde bizi üzer durur bu kurnaz.
Londra ‘da tahsil yaptı, kendisi kimyagerdir,
İlmiyle gururlanan bilginlerden beterdir.
Görkemli, yakışıklı, bilgili, becerikli,
Larus Lügatı gibi çok dolgun içerikli.
Çocuk çok uslu ama kızlar rahat vermiyor,
O da aşna-fişnadan bazen eve gelmiyor.
Sorumluluk arama bizim çapkın oğlanda,
Her gün başka bir barda, her gün başka pavyonda.
Onun için didinen babası bir melekti,
Dayanamadı buna, bir gün cartayı çekti.
Ananın başı dertte bu çapkın oğlan ile,
Gelecek zavallıya ya inme, ya havale.
Müdür, ben bu oğlanı, yollayacağım sana,
Kimyager olaraktan alıver fabrikana.
Yalnız, duymasın eller, teklifi sen yapıver,
Kendin bulmuşsun gibi bir şeyler uyduruver.
Şöyle, böyledir diye öv oğlanı iyice,
Bana bir teklif gönder el-alemden gizlice.
Teklifi kabul edip atamayı yaparım,
İnha tamam olunca oğlanı postalarım.
Göster artık kendini, yapıver numaranı,
Öyle numara yap ki; öpmeyeyim ananı.
Elbette ayarlarsın çapkına lojman falan,
Müdür sana sığındım, davran oyalanmadan.’
Müdür Bey rahatladı; nedeni öğrenmişti,
Hem korkudan kurtulmuş, hem yaman sevinmişti.
Ad ve soyad söylendi, yaş falan belirtildi,
Gereken her ne varsa tümüyle öğretildi.
Müdür Bey yağlar çekti Sayın Genel Müdür ‘e,
Telefon kapanınca çay söyletti kendine.

- 3 –
Gerçek Genel Müdür ‘e teklif geldi taşradan,
Övgüyle söz edildi o şımarık oğlandan.
Efendim, bir dahiymiş, Avrupa tahsilliymiş,
Bir eşsiz, bir benzersiz kimyagerin biriymiş.
Zaten ihtiyaç varmış kimyagere yıllardır,
Hep fırsat aranmıştır, işte bu o fırsattır.
Atama yapılmazsa; bu cevher tez kapılır,
Avrupa ‘ya çağrılıp Başkimyager yapılır.
Adam çok seçkin biri gavurlara baş eğmez,
Servet döksen önüne ülkesini terk etmez.
Zira; kendisi bile, karşı, beyin göçüne,
Beyin mi kaptırılır elin gavur piçine.
Aman kaptırmayalaım, bu dahi bize gerek,
Onu atamalıyız severek, isteyerek.
Genel Müdür ne desin? Kadrolar fabrikanın,
Resmen kefil olmuşlar her şeyine adamın.
Gereken emri verdi, atamayı yaptırdı
Ve atama emrini taşraya ulaştırdı.
Fabrika sanıyor ki; adam bir yeğen paşa,
Genel Müdür bilmez ki; nasıl gelmiştir tuşa.
İkisi de kurbandır; habersiz ve günahsız,
Bilinir mi ne düzen çevirmiş bir ahlaksız?
İşte artık herneyse, oğlan kızı gönderdi,
Yapılan atamayı ilk gününden öğrendi.
Sonra bir de tel çekti Fabrika Müdürü ‘ne,
Otogarda beklenmek, karşılanmak üzere.

- 4 –
Müdür Bey saatlerce bekledi otogarda,
Sonunda bizim oğlan göründü arabada.
Sanki o yaratmıştır, bütün alçak dağları,
Burnu ta Kaf Dağı ‘nda, hep dikine, yukarı.
Tanrı bu ahlaksıza melek gibi yüz vermiş,
Eli kandırsın diye yeryüzüne göndermiş.
Boyu-bosu yerinde, giysisi gıcır gıcır,
Fakat arı gibidir; bir soktumu acıtır.
Görenler gözlerini alamıyor ki; alsın,
Çocuk ilahlar gibi, hangi kadın dayansın?
bir şeye baktığında sanki lütfen bakıyor,
Konuşsa; konuşmuyor, sanki ırmak akıyor.
Kime ilgi gösterse titretir yüreğini,
İnsan nerden bilsin ki; götürür böbreğini.
Oğlanın gösterişi güven veriyor ele,
Gösteriş arkasına saklanmış bu hergele.
El-alem zanneder ki; bundan hiç zarar gelmez,
Oysa; bir kez kırdımı, kırdığı bel düzelmez.
Müdür Bey karşıladı işte öyle birini,
Onun kişiliğinde şu Genel Müdürü ‘nü.
Adamın eli mahkum; oğlan torpilli yeğen,
Onun için bok koksa; gelmelidir fesleğen.
O onu korudumu, amir de onu korur,
Bu dünya yıkılsa da yine böyle kurulur.
Lütfen tokalaşmalar, lütfen hatır sormalar,
Yeğen taşımak için görevli arabalar.
Kapıda karşıladı personel Yeğen Bey ‘i,
İnsan böyle yağlansa; olmaz mı derebeyi?
Sanki kral gelmiş de kıt ‘a teftiş edecek,
İnsanlar uykudayken yok mu başka öpecek?
Tanıtıldı personel Yeğen Bey ‘e sırayla,
Yeğen Bey tokalaştı her bir bayla, bayanla.
Mühendisler, Müdürler, Seksiyon Amirleri,
Yağ çekme hususunda bülbül oldu dilleri.
Bazısı ilgi çekti, etraflıca soruldu,
Bazı bayan personel peşinen aşık oldu.
Adı ‘İmdat’ tı ama ‘İboş’ oldu ilk anda,
Çünkü kurt büzüğü var bu hiylekar oğlanda.
Lojman hazırlanmıştı ta bir hafta önceden,
O gün görevden çıktı tüm personel erkenden;
Gece düzenlenmişti yeğenin onuruna,
Müdür Bey para saçtı bu oğlanın uğruna.
İçki seller gibiydi, etler tepelenmişti.
Kimse bugüne kadar böyle gün görmemişti.
Tüm bayanlar tadını dansta aldı oğlanın,
Oğlan, oğlan değildi; üstadıydı Şeytan ‘ın.
Kuyruğuyla düşmüştü cıllıp yağın içine,
İkramlar yağmur gibi yağdı elin piçine.
Lojmana gitmek için gün doğarken ayrıldı,
Kendisine gelmesi o gün akşamı buldu.
Dediler: ‘Gürültü yok! .. Uyusun yeğen Paşa,
Yeni gelen bir adam başlar mı hemen işe?
Hele beş-on gün geçsin, kurtulsun yorgunluktan,
Görülmemiş randmanlar alırız bu çocuktan.’

- 5 –
‘İmoş ‘ ancak kurtuldu yorgunluktan, bir ayda,
Havadan aylık aldı, hüdayda da yavrum, hüdayda.
Sonra kimyahanede buna görev verdiler,
Herkesin imrendiği bir masa gösterdiler.
Müdür gizlice dedi; ‘Yeğen ‘i hiç sıkmayın,
Masasına işleri peşpeşine yığmayın.
Paşa gönlü ne derse; bırakın öyle yapsın,
Sakın iş bolluğundan üzülüp bunalmasın.
Zira; benim ekmeğim bağlıdır bu çocuğa,
Aykırı davrananı çeviririm sucuğa.
Bilmem sever misiniz Şırnak ile Tatvan ‘ı?
Ya da Çemişgezek ‘i veyahut Ardahan ‘ı?
Ayakları denk alın, kafamı kızdırmayın,
Kuzu kuzu süt emen danayı azdırmayın.
Hazırlayacaktır o, yalnız projesini,
Kimseler istemesin bundan hiç ötesini.’
Yapmaya yapsın ama oğlanda tahsil nanay,
Kimyagerlik boru mu? Şinanay da şinanay.
İş ister fizik-kimya, botanik ve hendese,
Oğlan nasıl edip de bu görevi becerse?
Bilmem ki; sorulur mu acep Şeytan ‘a hüner?
Sen bir hüner sor da bak, göstersin üçer-beşer.
Yeğen kolayca buldu açılacak kapıyı,
Sağlam bir temel kurup inşa etti yapıyı.
Alnını sıktı durdu proje hazırlarken,
Oltasına yem taktı çevreye bakınırken.
Dedi: ‘Bugün berbadım, aklım-fikrim dağınık,
Paslanan çarklarıma gerekiyor yağdanlık
Ben bu kafayla nasıl yaparım projeyi?
Aklımı bir at gibi kamçılıyor cokeyi.
Başım-maşım dönüyor gönye, pergel görünce,
Proje mi yapılır bu eller titreyince?
Yok mudur aranızda bir duamı alacak,
Bugün benim yerime projemi yapacak? ’
Balık zokayı yuttu; bir genç kız fingirdedi,
Yeğeni tavlamaya bir az buçuk yeltendi.
Genç kız da kimyagerdi bu oğlan gibi aynen,
Pas verip duruyordu Yeğen Bey ‘e alenen.
Zira; oğlan kimyager, üstelik Yeğen Paşa,
Ya bu kuzgun leşedir, ya da bu devlet başa.
Kız kırıttı, sırıttı, bin türlü cilve yaptı,
Yeşil ışık yakarajk oğlanı afallattı.
Dedi: ‘Ay ben yaparım projeni burada,
Yalnız karşılığında isterim çikolata.
Şöyle kaymaklısından, kalın ve büyük bir şey,
Çikolata aldınmı sorun kalmaz Yeğen Bey.’
Yeğen yorgun bir pozda teklifi kabullendi,
Hanım kız hemen kalkıp projeyi döşendi.
Proje tamamlandı, hemen verildi ödül,
Proje yaptırmayı o gün öğrendi düldül.
Artık her gün işini yapar oldu başkası,
Eller yaptı görevi, o iç etti maaşı.
Bir tek gün el vurmadı projeye, kaleme,
Çikolata almaya koştu durdu hademe.
Ondan sonra yol oldu onun işini yapmak,
Bu yaman hergeleyi az biraz rahatlatmak.
Yıllar böylece geçti, hiyle anlaşılmadı,
Namussuz namusludan daha çok alkışlandı.
Başkasına izin yok. Oysa da; eli kanda,
Yeğense hep izinli her haftada, her ayda.
Görevleri kim diker? Nasıl olsa el yapar,
Yeğen Bey ‘siz mi kalsın şurda, burada plajlar?
Termaller Yalova ‘da, Uludağ ‘lar Bursa ‘da,
Kimse aramaz, sormaz, tam bir ay kaybolsa da.
Avrupa ‘yı, Asya ‘yı gezmeyen enayidir,
Nasıl olsa; hiylekar amirin yeğenidir.
İnsan korkup durdukça ekmeğinden, aşından,
Ahlaksızlar kuş olup vurur geçer başından.
Sağ yüzüne vurana solu mu döneceksin?
Bence; fiske vuranı yumrukla döveceksin.
Ya da bırak hesabı kendi sorsun o Allah,
Hesabı mutlak sorar, hem vallah, hem de billah.

- 6 –
Bir gün oğlan görevde. ‘Görev’ dediğin sohbet,
Kahkahalar atıyor, susmak bilmiyor meret.
her şeyden söz ediyor, fıkralar anlatıyor,
Neş ‘esiyle salonu çın çın çın çınlatıyor.
Bayanlar bakıyorlar açılmış ağızlarla,
Oğlandır oynaşıyor kadınlarla, kızlarla.
Herkesin gözü onda, herkesi büyülemiş,
Öyle yakışıklıyı hiçbir kadın görmemiş.
Ne türlü saçmalasa; sayılıyor vecize,
Tonla balta vuruyor yarım cümlelik söze.
Ahmet ‘in bir sözünü naklediyor Mehmet ‘ten,
Bozadan söze girip bitiriyor cennetten.
Depo, ardiye doldu devirdiği çamlarla,
Yıktı tüm perdeleri acayip çalımlarla.
Hayranlara sorarsan; ağzından bal damlıyor,
İnsan bir sözü ancak, o söylerse anlıyor.
Bir derya olduğuna herkes hükümler verdi,
Yeğenin de kafası artık göklere erdi.

- 7 –
Mühendis Necla Hanım girmişti lavaboya,
Amacı; biraz daha sürmekti yüze boya.
Mendilini çıkarıp birazcık çitiledi,
Suratını silerek makyajı tazeledi.
Koydu bilezikleri lavaboda bir yana,
Ondan sonra el attı bir kokulu sabuna.
Yıkadı ellerini, yıkadı kollarını,
Göz önünden geçirdi tatlı anılarını.
Zaman nasıl geçmişti? Yaşlanmıştı anılar,
Yüzüne kırışıklar koymuştu geçen yıllar.
Her şey sanki dün gibi; o kadar yakındaydı,
Ama masal olmuştu. O artık farkındaydı.
Anılarla birlikte eskimişti kadın da,
Bilezikleri kaldı çıkarken lavaboda.
Hiç farkında olmadı unuttuğu şeylerin,
Karıştı arasına hanımların, beylerin.
Yaşlı, ciddi bayandı yılların mühendisi,
Emsalinden üstündü fabrikanın incisi.
‘Necla Abla’ diyerek saygı gösterirlerdi;
Onun her davranışını sever, beğenirlerdi.
Necla Hanım çıkınca; yeğen girdi oraya,
Bu mühendis hanımdan boşalan lavaboya.
Ve görür görmez aldı altın bilezikleri,
Keyfinden ziller çaldı yenleri, etekleri.
En emin yer sanarak koydu arka cebine,
Lavabodan çıkınca gelip çöktü yerine.
Necla Hanım aptal mı? fark etti yitiğini,
Bulamadı kolunda birkaç bileziğini.
Anımsadı makyajı, sabunu, lavaboyu,
Anımsadı onları oraya koyduğunu.
Sabunlanmasın diye, elini sabunlarken,
Sonra unuttuğunu, lavabodan çıkarken.
Altın bileziklerin derhal koştu peşinden,
Sanki şiş sapladılar kadına, yüreğinden.
Binbir yel esiyordu ziynetlerin yerinde,
Kaç kere baktı ise göremedi birinde.
Gözyaşlarıyla koşup söyledi eşe-dosta,
Her yanı aradılar memurlar posta posta.
Olay ulaştırıldı servisin amirine,
Herkes bu samur kürkü giydirdi birbirine.
Amir deyiverdi ki; ‘Alan bizlerden biri,
Yanında taşıyordur şimdi bilezikleri.
Çünkü; sabahtan beri kimse yok bizden başka,
Zaten el-alem gele, onlar çalaydı keşke.
Hiç kusura bakmayın; herkes aranacaktır,
O altın bilezikler elbet bulunacaktır.
Gücenip alınmayın, küsmeyin, darılmayın,
Niye arandım diye öfkeye kapılmayın.
En başta aranacak sayın Yeğen Paşa ‘mız,
Bu centilmen insandan örnekler almalıyız.
O arandıktan sonra kim küser aranmaktan?
Var mı başka bir çözüm, bileziği bulmaktan?

- 8 –
Necla ‘nın ziynetleri çıktı Yeğen Paşa ‘da,
Büyük vaveyla koptu o zaman fabrikada.
Ziynetin bulunması yetmedi mühendise,
Olanları anlattı rastgeldiği herkese.
Resmen kalkıp giderek savcılığa başvurdu,
Savcılık bu olayı şöyle bir soruşturdu.
Sonra indi derine, tüm çoraplar söküldü,
Yeğen ‘in çamaşırı ortalığa döküldü.
Genel Müdür, müdürler, memurlar hayret etti,
Ortaya çıkan gerçek yeri-göğü inletti.
Belki de hala daha davası dürüyordur,
Yaz günü saz çalanlar şimdi döktürüyordur.

(ARAP isimli Şiirsel Gülmeceler 'inden > 33-47/100)

İsmet Barlıoğlu
Kayıt Tarihi : 8.11.2004 22:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmet Barlıoğlu