“ tanrı varsa, her çocuk ölümünde ağlıyor olmalı mutlaka
kimsesizler ormanında, sevgisizlik büyük katildir yoksullukla”
çekiyorum gözlerimi
denizler benim
ele batan tuz
sesinden gelirse
nasıl küserim bizsizliğe
mecburuz mavi balık gezmeye
öyle bakıp gülme
yüreğim küs çocuk
çarpıyor kendine
döngü yaradan bakıyor
bak ölüyor çocuk kusanlar
eylüle yas doğurdukça
artıyor yalnızlar
bana öğretilen
ölmezdi yaratıcılar
sonra şiirde azalırlar
su çocuğu öyküleri I. bölüm;
imdat dilemekten öte şeylerde var, farkına varıldığında bu yabanlığın
içinde suya karışıp eriyoruz. canım biliyorsun farkındayız yalnızlığımızın.
imdat diyecek kimsemiz yok. ne güzel, dilesek belki kim bilir karşılığında
neler verecektik, biz böyle iyiyiz. hani demiştim “ imdat diyecek kimsem yok”
sana da sormuştum var mı diye. “yok demiştin”. ne garip değil mi. imdat
diyeceklerimizin de kimsesi yok, kimsesizlerinde.
buradan baktığımda herkesin kimsesi yok, bir kendinden başka, neleri veriyoruz sevdiklerimize buna rağmen kimsemiz olamıyorlar. kimsemiz dediklerimizle yaşadığımız çatışmalara bakınca o “tekil yalnızlığı” keşfetmek ne kadar kolay. bugün senin her şeyin olmayı isterdim. sevgilinde, can yoldaşında, ana ve babanda. hepsinden öte “imdat dileyeceğin” kişi bile olabilirdim. sorunlarımızın çoğunun maddi güçsüzlük yüzünden olduğunu biliyorum. paranın, malın, mülkün, insanların hayatını nasıl alt üst ettiğini de çok gördüm. birilerinin mutsuzluğunun birilerinin mutluluğu olduğunu anlamak içinde çok bilmeye, okumaya gerekte yok. imdat dilediğinde elimden geleni yapacağımı, sevgisizliğin ve yoksulluğun en büyük düşman olduğunu da biliyorum. çok şey bilmek demek çok şeyi çözmek demekte değil. anlayabilmekten öte faydası da yok. şimdi imdat dilesen benden, öyle kimsesizim ki, biliyorum kimsen olamam. çok şeyin olabilirim belki ama kimsen olamam.
serüvenin içinde hangi kıyıda durduğumu o kadar iyi biliyorum ki nerede durmam lazım onu düşünüyorum. bel ki bir ava gidersen, yayında ok olabilirim. bir bardak su içmene bardak. bir tabak yemeği yiyebilmen adına kaşık. bir dereyi geçebilmen adına köprü. ne çok şey olabilirim aslında ama biliyorum ki kimsesizliğine kimse olamam. yalın çıplak iki insan kalsak, ellerinden tutabileceğin bir başka yalnızlıktan öte, gülen bir yüz olabilirim belki. hüzünlü bir anında gözlerini silen bir parmak, üşüyüp kıvrandığında ayaklarını ısıtacak bir çift ayak, suskunluğun seni yırttığı yerde bir türkü, bir mektubu yazarken kalem, bel ki düş kurduğunda güzel şeyler hatırlatan
bir masalcı. ama biliyorum ki kimsesizliğine kimse olamam. tarihin en güzel
zamanında bile kimse kimsenin kimsesi olamamışken bende olamam. buna ne gücüm var. ne de kendime verdiğim bir yetki. bundan öte yerlerde, kimsen olabilmem için, eriyik olup içinde olmam lazım biliyorum. çünkü biliyorum ki “öptüğüm her yerin benimdir” demiştim. farkına vardığım şey ki, öğrendim bunu, ben öptükçe sevebiliyorum. iki dudağımın değdiği şey hayat buluyor. kök salıyor içimde. sesi bile tarif edilemeyen bu öpmenin, nasıl olup da kendini bu kadar güzel ifade ettiğine şaşıyorum. öpmenin kaç mektup ettiğini, kaç lüzumsuz konuşmayı bitirdiğini, kaç kötülüğü ötelediğini görüyorum. öpmekle hastalık bulaşıyor diyenleri duydukça, nasılda zor hale getiriyoruz bu eylemi onu düşünüyorum. savaşırken insanlar dokunmuyor biri birine. attıkları kurşunlar öpüyor bir yerleri, can almaktan ötede değil yaptıkları. oysa öpmek öyle mi. sence de öpmek sahiplenmek demek değil mi. alfabesi olmayan bir dil değil mi. kimseye ihtiyaç duymayan, kendi olgunluğunu gerçekliğini ispatlamış bu “şeyle” sana ulaşmak en güzeli. öpmelerim çok şeyin olur biliyorum. ama kimsen olamaz.öpemediğim bir yerler hep oldu, olacakta. işte oraları öpüldüğünde, ulaşılmazlığın kırıldığı yerde, bir ulaşma varsa, işte o gün kimsesizliğinin kimsesiyim. olacağım şeyde senim. ötesi bensin. öpmekten ve sevişmekten bahsettiğimde utan diyenler. kanın ve silahın kimsesi oluyorlar. utanmıyorum yüzlerine bakıp da “ bakın kafamız bozmayın sizi öperim” demekten. ilk beni öptüğün gün geldi aklıma, ne güzel öpmüştün. ne kadar sendin, ne kadar senin kimsendin. bak yüzümde ılıklık asılı,karanlığı aydınlatan, seninle oradan çıkmaya çalışan. benzeştiklerimiz ne kadar paralel yürüyor şu boş sokakta. belki koşmazdık, belki katılmazdık ona. rengi bu kadar “bizmavisi” olmasa. halen biziz kimsesizlik kuyusunda. şimdi “soybana” adı. isimsiz, hacimsiz kütlesiz bir solukla, eğil kulağıma, kimsenim de kulağıma. sadece insan olacaksak
ve sıyrılacaksak adlarımızdan ve cinsel doğamızdan, galibi yok bu keşfin, bizlerde olmasak biliyorum. kimsesi olmazdı mavi dünyanın. ne kadar farkındayız onun ne kadar ortasında boylu boyunca, gökte yıldızlar sevişmemizi izliyorlar, çeksinler perdelerini haylaz çocuklar.
16 02 2007
Zafer Zengin EtnikaKayıt Tarihi : 23.6.2007 17:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!